CHP Genel Başkan Yardımcısı, siyaset bilimci Prof. Dr. Fethi Açıkel, “Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına girerken, öğretmenlerimizin Türkiye’nin kalkınma stratejisinin anahtarı konumunda olması bir tercih değil, zorunluluktur” diyor.
Türkiye, Kovid-19 salgınıyla mücadelede sancılı virajlarla dolu ikinci döneme girdi. Bağımsız uzmanların tüm uyarılarına rağmen alınmayan önlemler, yapılan hatalar ve göz boyamak adına yapılmış günübirlik yaklaşımlar sebebiyle tablo giderek ağırlaştı.
Kovid-19’la mücadelenin ön cephesinde fedakârca çalışan sağlık emekçilerimizin tüm çabalarına ve özverilerine rağmen, ülkemiz katlanarak artan ölüm istatistikleri ile Avrupa ve dünyada en üst sıralara yükseldi. Halktan gizlenen Kovid-19 ölüm istatistikleri ve zora düşen aile ve işletmelerden esirgenen sosyal ve ekonomik destekler nedeniyle, halkımız büyük bir yalnızlık ve çaresizlik içine itildi.
İktidar buna karşın sosyal devlet anlayışı ile hareket etmek yerine, sorumluluğu yurttaşların, uzmanların ve muhalefet belediyelerinin üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Kovid-19 pandemisi, Türkiye’de sosyal devletin güçsüzlüğünü ve saydam yönetim eksikliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Sağlıkta, sosyal politikada, teknolojide, tarımda ve özellikle eğitimde ciddi altyapı yetersizlikleri ve sosyal eşitsizlikler olduğu ortaya çıktı. Kovid-19 krizi süresince izlenen yanlış politikalar, Türkiye’deki mevcut eşitsizlikleri azaltmadı; aksine eşitsizlikler her alanda daha da derinleşti.
***
Eşitlikçi ve kapsayıcı kalkınmayı ihmal eden Neo-liberal politikalar, Kovid-19 krizinde şeffaf devlet yönetiminin, kendine yeterliliğinin ve dayanışmacı politikaların ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bu durum; sağlık, sosyal destek ve eğitim alanlarında doğru kurumsal önlemlerin ve doğru insan sermayesi yönetiminin, toplumları çöküşten kurtardığını gözler önüne serdi.
Kriz koşullarında tüm bu alanlara ek olarak, eğitimin önemi bir kez daha anlaşılmış oldu. Pandeminin diğer görünmez kahramanlarının, unutulmuş öğretmenlerimiz olduğu görüldü. Ancak AKP ne yazık ki sadece öğrencileri ve aileleri değil, öğretmenleri de yalnız bıraktı. Bu süreçte, eğitim sistemindeki yetersizlikler ve eşitsizlikler açık bir biçimde ortaya çıktı.
Bakan Ziya Selçuk’un açıklamasıyla da öğrencilerin %20’sinin (3 milyon 620 bin) interneti olmadığı; daha da kötüsü %5’inin (905 bin öğrencinin) televizyonu dahi olmadığı tescil edilmiş oldu. Araştırmalara göre, kırsal bölgelerde yaşayan 1,5 milyon öğrenci internet altyapısının dahi bulunmadığı alanlarda ikamet ediyor.
Yapılan çalışmalar, öğretmenlerimizin %70’inin ekonomik koşulları daha iyi olan bir iş teklifi aldığında mesleği bırakmayı düşündüğünü gösteriyor. Bu durum; maalesef Türkiye’nin eğitim, teknolojik altyapı ve dijital dönüşüm konusunda içinde bulunduğu geri kalmışlığı bakanın ağzından bir itiraf gibi acı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın çöken Eğitim Bilişim Ağı (EBA), gecikmiş dijitalleşme, internet altyapısında yetersizlikler ve teknolojik pahalılıkla baş edemeyen aileler gösterdi ki, Kovid-19 krizi sadece ekonomimizi değil, 18 yıldır yap-boz sistemine dönüştürülen eğitim sistemimizi de hazırlıksız ve çaresiz yakaladı.
Bunun doğal bir sonucu olarak da sadece öğrencilerin ve ailelerin değil, uzun süredir sorunlarının ihmal edilmesinden yakınan öğretmenlerin de birikmiş sorunları günışığına çıktı. Hiç şüphesiz; 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17,18 iken, 2021 yılı itibariyle bu oranın yüzde 7,69’a gerilemesi bu hazırlıksızlığın temel nedenlerinden birisidir.
***
Kovid-19 krizinin sürecinin gizli kahramanı öğretmenler, mesleki statülerindeki ve özlük haklarındaki kayıplarla bir kez daha yüzleşme durumunda kaldılar. Oysa Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına girerken, öğretmenlerimizin Türkiye’nin kalkınma stratejisinin anahtarı konumunda olması bir tercih değil, zorunluluktur. Toplumsal ilerlemenin ve kalkınmanın önderleri konumundaki öğretmenlerimiz için Öğretmenler Meslek Kanunu’nun hala çıkarılmamış olması büyük bir eksikliktir.
Öğretmenlik mesleğinin sıradanlaştırılması ve öğretmenler arasındaki statü ve gelir farklılıklarının ortadan kaldırılmaması Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına hazırlandığımız bu dönemde büyük bir moralsizlik kaynağı olarak ortada duruyor.
AKP, bir seçim vaadi olarak ilan etmiş olmasına rağmen, öğretmenlerimizin hak ettiği emeklilik için gerekli olan 3600 ek gösterge hakkını dahi yasalaştırmadı. Oysa öğretmenlerin statülerinin, özlük haklarının ve maaşlarının iyileştirilmesi ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde bir maaş ikramiye alması, bir jest olmanın ötesinde gerekliliktir.
***
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; öğretmenlerimizi Cumhuriyetimizin, demokrasimizin ve kalkınmamızın güvencesi olarak görüyoruz ve öğretmenler arasında hiçbir ayrım yapmadan onların hak ettikleri statüye kavuşmalarını amaçlıyoruz. Bu inancımızla, ülkemizdeki, 1 milyona yakın kadrolu, 100 binin üzerinde sözleşmeli, 80 binin üzerinde ücretli öğretmenin ve atanmayı bekleyen yüzbinlerce öğretmenin meslek onurlarına yaraşır bu politikaların takipçisi ve icracısı olacağız.
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, öğretmenler için Meslek Kanunu ile başlayarak tüm sorunlarını çözeceğiz. Öğretmenlerimizi yeniden Türkiye’nin kalkınmasının ve ilerlemesinin anahtarı konumuna taşıyarak, öğretmenliği, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında olduğu gibi en saygın mesleklerden biri haline getireceğiz. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yeni nesiller, fedakâr öğretmenlerin eseri olacaktır.’ düsturunu hep birlikte daha ileriye taşıyacağız.