Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer “Ne öğretmenlerin mali ve özlük haklarının ne eğitimdeki sıkıntıların dile geldiği bu günler, basma kalıp laflar eşliğinde öğretmenlerin araçsallaştırıldığı bir gün olarak kutlanıyor” diyor.
Bilindiği üzere ülkemizde her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. İnsanlık tarihinde belirli kültürlerin, belirli inanç gruplarının bir takım amaçlarla ihdas ettikleri belirli gün veya günler bilinmektedir. Mümeyyiz vasıflarından birisi de toplumsal mühendislik olan modern devletin kapitalist üretim ve ilişki biçiminin de omuz vermesiyle kutlananılacak şeyleri kah yeniden formatlama kah yeniden üretme üzerinden bir tür siyasal, kültürel, ekonomik ayine dönüştürmüştür.
Toplumsal, siyasal kaynaşma için bir tür “ruh üfleme” seansı işlevi gören bu tip etkinliklerin ideolojik işlevlerine ilişkin zengin bir literatür de mevcut sosyal bilimlerde. Bu tip anma, tören ve ritüellerin işlevlerinden birisi de kutlanan şeyin doğal, tabii oluşuna ilişkin bir inanç, kanaat oluşturmaktır. Tören, anma, gün öylesine mistifiye edilir ki çaresiz bırakılırsınız, zihinsel ve eylemsel olarak esir düşersiniz.
Modern dünya önem atfedilen her olgu ve olayla ilgili spesifik bir zaman dilimini tahsis etmeyi rutine dönüştürdü. Bir anlamıyla gerçekliğin sarsıcı sertliğinde hırpalanan olay ve olgular retoriğin yalancı şefkatinde onarıma alınarak kolektif bir vicdan rahatlatma seansında araçsallaştırılıyorlar. Öğretmenler Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Engelliler Günü vs.
Modern dönemin özellikle kapitalist kültür üzerinden de yaygınlık kazanan bu tarz uygulamalarına dönük kimi dönemler popülerleşen eleştirilerin derinleştirilmesinde şüphesiz fayda var. Ancak ülkemizde kutlanan Öğretmenler Günü gibi kimi uygulamalarda seçilen tarih, tarihi seçenler, günü kutlananlar, bu günü kutlayanlar ve kutlama şekli bir arada ele alındığında ne tür bir ‘akıl tutulması’ ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir. Bu ‘akıl tutulmasının’ aynı zamanda toplumsal vaziyetimizin neliğine ilişkin ışık tutucu bir hüviyeti de var.
Öğretmenler Günü dünyanın birçok yerinde kutlanıyor. 1994 yılından beri UNESCO, 5 Ekim 1966 yılında Fransa’da yapılan ‘Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı’ sonucunda UNESCO ile ILO tarafından ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nin kabul edilişinin yıldönümü nedeniyle bugünün Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanmasını tavsiye etmiş ve dünyanın pek çok yerinde bu şekilde kutlanmaktadır.
Bazı ülkeler de tarihi ve kültürel dönüm noktalarına ilişkin bazı özel tarihleri Öğretmenler günü olarak belirlemişlerdir. Türkiye de bu yönde adım atan ülkelerden birisi olarak 24 Kasım tarihini Öğretmenler Günü olarak belirlemiştir. Peki Türkiye Öğretmenler Günü’nü niçin 24 Kasım’da kutluyor? Bu tarihin ülkemiz açısından önemi nedir? Bugünü ülke olarak ne zamandan beri kutluyoruz? Bu günü kutlamayı kimlere borçluyuz? (!)
TARİHSEL ARKA PLANDA NE VAR?
Bilindiği üzere 1 Kasım 1928, ülkemizde Latin harflerinin kabul edildiği tarihtir. Latin harflerinin kabulünün kültür-medeniyet tasavvurumuzda ne tür kırılmalar yarattığı, toplumsal belleğe ne türden bir kast etme olduğu ilgili olanların malumu. Latin harflerinin kabul edildiği 1 Kasım 1928 günü TBMM’de konuşma yapan Başbakan İnönü yeni harfleri öğretmek amacı ile Hükümetin bütün memlekette ‘Millet Mektepleri’ adı altında halk eğitimi kurumları açacağını ve vatandaşların işlerini aksatmadan bu harflerle okur-yazar duruma geleceğini belirtmişti.
Nitekim 11 Kasım 1928 tarihinde Bakanlar Kurulu ‘Millet Mektepleri Yönetmeliği’ni onaylamış ardından onaylanan bu yönetmelik 24 Kasım 1928 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Yürürlüğe giren bu yönetmelikle Millet Mektepleri resmen kurulduğu gibi aynı zamanda bu yönetmelikte yer alan ‘Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ unvanı da Mustafa Kemal Atatürk’e verilmişti.
O halde Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını resmi olarak 24 Kasım 1928 tarihinde Atatürk’e veren yönetmelik esas anlam ve önemini 1 Kasım’da kabul edilen Latin harfleri düzenlemesinden almaktadır denilebilir. Nitekim Millet Mektepleri’nin iki önemli amacından birisi hatta en önemlisi topluma yeni harfleri öğretmek olarak belirlenmiştir. Bu açıdan baktığımızda Cumhuriyet’in kurucu figürüne dönük sembolik bir atıf gibi görülse de ard alanda 24 Kasım tercihinin ideolojik-politik yönünün belirgin olduğu görülmektedir.
12 Eylül 1980’de askeri darbe yapan ve Türkiye’de müesses nizamı bir tür yeniden formatlama/aslına rücu ettirme gayesiyle sistemik düzenlemeler gerçekleştiren Kenan Evren ve ekibi darbeden yaklaşık bir yıl sonra 24 Kasım’ı söz konusu tarihsel arka plana gönderme yaparak Öğretmenler Günü olarak ihdas ettiler.
Dolayısıyla bugün şenlik havasında kutlanan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün mimarları ülkemiz siyasi tarihinin karanlık bir döneminin mimarları olan darbecilerden başkası değil. İlginç bir durumla karşı karşıyayız. Birincisi bu ülkenin sosyo-kültürel sürekliliğini kesintiye uğratmak üzere yapılan düzenlemeler günün tarihini belirlerken, ülkenin cendereye alındığı, toplumun işkencelerden, fişlemelerden geçirildiği bir dönemin mimarları da günün sahipliğini yapıyor.
Bu tuhaflığın zamanla normalleşerek tüm kesimlerce kabul gören meşru bir uygulamaya dönüşmesi ciddi bir hafıza probleminin işareti olarak görmek gerekiyor sanırım. Harf devriminin bu ülkenin tarihinde nereye oturduğunu, 12 Eylül darbecilerinin hafızada nasıl yer işgal ettikleri ve bizim Türkiye ilişkimizin ne tür bir lakaytlıkla malul olduğu sanırım bu tarz yürürlükteki uygulamalar somutlaştırmaktadır. Devralınan uygulamaların, düzenlemelerin hangi sembolik evrenle ilintili olduğu, aktörlerinin kimler olduğu hatta kutlama, anma programımızın nasıl içeriksiz bir form olarak mevcudiyetini sürdürdüğünü buradan görebiliyoruz veya görmemiz gerekiyor.
HARF DEVRİMİ BASİT BİR ARAÇ DEĞİŞİMİ DEĞİL
24 Kasım, modernleşme hikayemizin önemli ve radikal bir aşaması olan Cumhuriyet döneminin sert ve vurucu hamlelerinden birisi olduğunu bilmeliyiz. Harf devriminin basit bir araç, enstruman değişimi olmadığı bir hafızanın, bir mirasın hedef alınması olduğu açık. Nitekim anılarında konuyla ilgili bölümde İsmet İnönü, harf devriminin esas amacının ve işlevinin kültür değişimi olduğunu açıkça dile getirmektedir.
İkincisi 24 Kasım’ın tarihsel arka planı ne olursa olsun bugünü ihdas edenlerin meşruiyetsiz konumları dolayısıyla şaibeli olduğu ortada. Üçüncüsü modern dönemlerin resmi ayinleri hükmünde olan bu uygulamaların aldatıcı bir retorikle, yerine getirilmesi gereken mecburi etkinliklerle bütünleşmiş olmalarıdır.
Ne öğretmenlerin mali ve özlük haklarının, ne çalışma koşullarının, ne eğitimin ve eğitim dolayımında yaşanan sorun ve sıkıntıların dile geldiği bu günler, basma kalıp laflar eşliğinde öğretmenlerin araçsallaşştırıldığı bir gün olarak kutlanıyor. Öğretmenin kuru bir retorikle taltif edildiği bu gün; varlık gerekçesi sayılan tarihsel pratik, günü ihdas eden şaibeli aktörler ve Öğretmen ile eğitimin gerçek sorunları üzerinden sorunsallaştırılmadığı sürece bugün değişimi için plan, proje, strateji belgeleri hazırladığımız alanın aynı kalacağını söylemek sürpriz olmasa gerek.
Diğer alanlarda da yaygın şekilde gördüğümüz gibi bizler ya yaşadığımızı/yaşadıklarımızı ciddiye almıyoruz veya yaşadıklarımızda neyi ciddiye alacağımızı bilmiyoruz. Hal böyle olunca kimlik bütünlüğümüze ölümcül bir darbe olan harf devriminin yıldönümlerini üstelik 1981 yılında darbecilerin emir komuta ile belirlediği bir günde anmayı çok sorun görmemek gerekiyor. Haliniz ne ise başınıza da o geliyor. Hayatta sürpriz yok!