Sağlık sistemine duyulan güven çeşitli skandalların ortaya çıkması üzerine tartışılır hale gelirken bir mağduriyet de kanser hastalarının ilaç ödemesi mücadelesi olmaya devam ediyor. Annesini kanser hastalığından kaybeden mağdur ailenin avukatı Mehmet Çiftçi KARAR’a konuştu. Çiftçi verdikleri hukuk mücadelesini “Yaşam hakkı ihlal ediliyor ve biz bunun emsal oluşturmasını istemiyoruz” ifadelerini kullanarak özetledi.
EBRU YAZICI
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bir yandan geri ödeme listesine alınan ilaçları duyururken diğer yandan kanser hastalarının bu konudaki hem ilaca ulaşım hem de hukuk mücadeleleri devam ediyor. KARAR’ın ulaştığı mağdur aile ve avukatları Mehmet Çiftçi yaşadıkları süreci anlattı.
Buna göre; ailenin ilacın geri ödemesini alma talepleri reddedilirken gerekçe olarak ise mağdurun ‘zaten vefat etmiş’ olması gösterildi. Söz konusu kararın “vicdana ve hukuka aykırı” olduğunu belirten Av. Çiftçi itirazlarını ilettiklerini ve hukuk mücadelelerine devam edeceklerini söyledi.
YILAN HİKAYESİNE DÖNEN HUKUK SÜRECİ
Hayatını kaybeden mağdurun ailesi yaşadıkları süreci anlattı. 2018’den beri annelerinin yakalandığı kanser hastalığı ile mücadele ettiklerini anlatan davacılar bir taraftan da hukuk mücadelesi vermek zorunda kaldıklarını belirtti. İlacın bedelinin ilgili kurum (SGK) tarafından karşılanmasının gerekip gerekmediği üzerine ilerleyen davada canlarıyla boğuşurken bir de böylesi bir sürece maruz kalmanın ne kadar yıpratıcı olduğunu vurguladılar.
“Annemize 2018 yılında gırtlak kanseri teşhisi konuldu. Tanının konulmasının hemen ardından kemoterapi ve radyoterapi tedavilerine başlandı. Ancak hastalık ilerlemeye devam etti ve akciğere metastaz gerçekleşti. Bunun üzerine doktorumuz immünoterapi yöntemine geçilmesini önerdi. Bilimsel olarak faydası ispatlanmış olan bu tedavi yöntemi için akıllı ilaç listesinde olan Nivolumab (Opdivo)’a ulaşmamız gerekiyordu. Ancak resmi bedeli 5 bin küsur olan bu ilacın aylık masrafını karşılayabilecek maddi durumumuz yoktu. Emsal kararların da olduğunu öğrendiğimizde yasal hakkımız olması sebebiyle de ilacın bedelinin SGK tarafından karşılanması talebiyle dava açtık. Dava anca annemizin kaybının ardından sonuçlanabildi. Orada bile olumsuz kararla sonuçlandı.”
“VEFAT ETTİĞİNE GÖRE İLAÇ ZATEN GEREKLİ DEĞİLMİŞ”
2019 yılında açılan söz konusu dava anca mağdurun hayatını kaybetmiş olduğu Mayıs 2023 tarihinden de bir yıl sonra sonuçlanabildi. Yaklaşık dört yıl sonra açıklanan karar ise ilacın ilgili kurum tarafından ödenmesi gerektiğine dair talebin reddi yönünde oldu. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin verdiği kararın gerekçileri arasında hastanın hayatını kaybetmiş olmasının da yer edinmesi hem aileyi hem de hukukçuları şaşkına çevirdi.
Davacıların talebi "...davanın niteliği gereği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanlığından rapor alınmış olup raporda genel ibareler kullanılmış olup tedavinin hasta için en çok yarar sağlayan tedavi yöntemleri arasında olduğu ve hayati öneme sahip olduğu şeklinde raporda ifade edilmişse de dosya kapsamından anlaşılacağı üzere müteveffa davacının dava açıldıktan kısa süre sonra vefat ettiği, bahse konu ilaç kullanılmışsa da rahatsızlığında gerileme veya duraksama olmadığı, bu husus dikkate alındığında hastalığın iyileşmesinde ilacın kesin olarak etki göstermediği, ilacın davacıya tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde son bir seçenek olarak uygulandığı, davacının hastalık nedeniyle vefatının önüne geçilemediği ölüm belgesinden sabit olduğu üzere davacının vefatının hastalık kaynaklı olduğu dikkate alınmak suretiyle davanın reddine" denilerek reddedildi.
“GEREKÇELERİ ÇELİŞKİLİ OLAN HUKUKA AYKIRI BİR KARAR”
Mağdur ailenin avukatı Mehmet Çiftçi, verilen karara ilişkin “Hiçbir şekilde hukuk ile bağdaşmamakta olup; anayasaya, tıp bilimine, vicdana, usul ve yasaya aykırıdır” değerlendirmesini yaptı. Çiftçi, söz konusu karara sundukları gerekçeleri çelişkili bulduklarını belirtirken sürecin de ‘özensiz’ ilerletilmiş olduğunu vurguladı. Bu sebeple karara itirazlarında kararlı ve ısrarcı olduklarını kaydetti.
Çiftçi, “Müteveffanın tedavi sürecinde ve dava sürecinde alınan bilirkişi raporları ve hekim raporları hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Raporların göz ardı edildiği apaçık ortadadır. Zira elimizde hem Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliğinin üç ayrı Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesince tanzim edilen 11.11.2020 tarihli bilirkişi raporu hem de yine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden alınan ve yine üç ayrı Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesince tanzim edilen 25.03.2023 tarihli bilirkişi raporu mevcuttur. Her iki raporda da müteveffanın hekimi tarafından verilmiş olan immünoterapi tedavi yöntemi kararının doğru ve uygun olduğu söylenmekte ve sağ kalım süresinin uzatılması bakımından da faydalı olduğu belirtilmiştir. Elimizde tıp biliminin ispatladığı doğrular varken bahse konu ilacın hastaya ‘zaten’ fayda sağlamamış olmasına yönelik sunulan gerekçe neye dayanmaktadır? Ayrıca müteveffanın ölüm raporuna da işlenmiş olan ölüm gerekçesine dahi dikkat edilmediği de ortada. Mağdur salt kanser hastalığından hayatını kaybetmemiş, aynı zamanda başka rahatsızlıkların etkisi de mevcuttur. Üstelik kişinin sağ kalma süreci üzerinden adeta pazarlık yapan bu yaklaşım ne bilime ne vicdana ne de hukuka uygundur.”
Mahkemenin red kararına ilişkin ilacın etkisizliğini göstermeye yönelik mahkemenin gerekçe olarak sunmuş olduğu “Müteveffa davacının dava açıldıktan kısa süre sonra vefat etmesi” ibaresine de itiraz ettiklerini söyleyen Çiftçi şunları söyledi:
“Tamamen çelişkilidir. Zira mahkeme kararı davanın açıldığı tarihten yaklaşık dört yıl sonra verilmiştir. Yani kısa olarak tanımlanan süre yaklaşık dört yıldır. Bir kanser hastası için bu sürenin hiç de kısa olmadığını bilmek için ne hekim ne de avukat olmaya gerek vardır. Söz konusu ilacın mağdura faydasının olup olmadığı böylesi bir yorum üzerinden değerlendirilemeyeceği gibi sadece bu açıdan baksak dahi sağ kalım süresini uzatma faydası gösterdiği anlaşılabilir.”
“YAŞAM HAKKINI İHLAL EDEN BU KARARIN EMSAL OLUŞTURMASINDAN TEDİRGİNİZ”
Mağdur ailenin vekili Mehmet Çiftçi, “Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, bir ekonomik ve sosyal hak olup bu yönüyle kamuya ya da Anayasa'da geçen biçimiyle Devlete belli yükümlülükler getirmektedir. Devlet bu anayasal yükümlülüğün gereğini yerine getirmek ve herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması için her türlü tedbiri almak, kişilerin sağlık hizmetlerinden gecikmeksizin yararlanmasını sağlamak durumundadır. Bu anlamda mahkemenin sunmuş olduğu gerekçeleri de verdiği kararı da ‘uygunsuz’ buluyoruz. Üstelik hukuk mücadelemiz yalnızca söz konusu dosya kapsamında yasal olarak hakkımız olanı edinmeye yönelik değil aynı zamanda bu karardan vazgeçilmediği müddetçe benzer mağduriyetlere emsal olabileceği hususundaki tedirginliğimiz dolayısıyla da oldukça önemlidir” dedi.