Orhan Osmanoğlu: Bisiklete binince prens olduğumu anladım

Orhan Osmanoğlu: Bisiklete binince prens olduğumu anladım

Osmanlı şehzadesi Orhan Osmanoğlu, Suriye günlerini ve şehzade olmanın zorluklarını KARAR’a anlattı. Çocukken prens olduğuna inanmadığını söyleyen Osmanoğlu “Babaannem bisiklet alınca şehzade olduğumu kabullendim” dedi.

Fotoğraflar: Kaplan Taneroğlu

Suriye doğumlu bir hanedan üyesi olarak şu anki Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Erdoğan başbakanken Esad ile görüştüğü sıralarda, kalem müdürü bana Esad hakkında ne düşündüğümü sormuştu. Sakın bunlara güvenmeyin, bunlarla flört edilmez demiştim. Çünkü biz Suriye’de Esad’ın ne oyunlarla başa geçtiğini çok iyi biliriz. Erdoğan da Davutoğlu da Allah var ki Suriye’ye mekik dokudular, işin bu raddeye gelmemesi ve iplerin kopmaması için her çabayı gösterdiler.

Orta bire kadar Suriye’de okudum. Okullarda her hafta bizi sinemaya götürür, mutlaka bir Rus savaş filmi izletirlerdi. Suriye’de müthiş bir Rus hayranlığı vardır eskiden beri. Rusya’nın Ortadoğu’daki kalesi Suriye’dir. Rusya bu kale için her şeyi yapar, gerekirse Türkiye’yi de hiçe sayar. Bugün IŞİD’in yerini ben bile gözüm kapalı size tarif ederim. Rusya’nın hedefi IŞİD değil, Sünnileri kovup Esad’ı güçlendirmek.

Bir şehzade olarak mı büyütüldünüz, yoksa sıradan biri gibi mi?

Suriye’nin Cünye kasabasında doğdum. Babaannem beni hep emir yani prens diye çağırırdı. ‘Sen sıradan biri değilsin, senin deden altın musluklardan su içerdi, bir vurdu mu adamı ikiye bölen kocaman kılıcı vardı’ diye hikayeler anlatırdı. Beş yaşındayken bana üç tekerlekli bisiklet aldı. Başka kimsede yoktu. O zaman prens olduğuma inandım. Çocuklara kiralamaya da başladım. Babaannem çok kızdı. Sen prenssin, parasız vermelisin diye.

Sürgünün ardından neden hiçbir şehzede yönetimi geri almaya çalışmamış?

Dedem Abdülkerim Efendi’ye teklifler gelmiş ama asla kabul etmemiş. Hanedan kaderini kabullenmiş, çünkü artık halk da yorulmuş, onlar da. Sadece Japonya İmparatoru’ndan Doğu Türkistan’da kurulacak Munçurya Devleti’nin başına geçmesi için gelen teklifi kabul etmiş. O da Türkiye’ye karşı bir şey olmadığı için. Ama İngiliz derin devleti buna engel olmuş o zaman. Diğer şehzadelere örnek teşkil edebilir diye. Mesela Ortadoğu’ya örnek teşkil etse belki hilafet yeniden kurulacaktı. Bu da İngilizlerin işine gelmez. Sonra dedem Manhattan’a gidiyor, Ford’un Ortadoğu temsilciliğini alıyor çok iyi bir maaş ile. Ve kısa süre sonra bir otel odasında ölü bulunuyor Manhattan’da. Kayıtlara intihar diye geçiyor ama çok iyi bir işe başlamışken intihar etmesi inandırıcı gelmiyor bana. İngilizlerin yaptırdığını düşünüyorum ben.

PARAM OLMASA BİLE HESAP BENDE

1000 yıllık bir soydan geliyorsunuz. Nasıl hissettiriyor bu?

Çok gurur duyuyorum ama zor tarafları da var. Üç kere dış ticaret firması kurdum, üçünde de kriz dönemlerinde iflas ettim. Cebimde para olmadığı dönemlerde kimse para olmadığına inanmıyor. Alacaklıların karşısında yerin dibine giriyorum. Osmanlı torunusun nasıl paran olmaz diyorlar. Sırf şanımıza laf gelmesin diye, davetli olarak gittiğim yemeklerde bile masanın hesabını ödediğim çok olmuştur. Biz cebimizde 100 lira varsa onu çıkarıp koyarız, öyle öğretilmiş. Ama çok da istismar edildiğim zamanlar oldu. Mesela sırf iş bağlantısı için yanımda gezdirdiğim Iraklı bir adam, Erdoğan’a ulaşıp kendini Osmanoğlu diye tanıtarak kimlik ve vatandaşlık aldı geçen yıllarda. Bu tarz istismarlar da yaşıyoruz malesef.

16-03/10/img_5965.JPG

Çıkan Af Kanunu ile 1974’de ailesiyle Suriye’den İstanbul’a taşınan Osmanoğlu, dış ticaret danışmanlığı yapıyor. Fatih belgesinde büyük dedesinin yaşlılığını oynayan Orhan Osmanoğlu, rolü için 4 ayda 12 kilo almış.

TÜRK TİPİ BAŞKANLIK TÜRKİYE İÇİN EN İDEALİ

Başkanlık sistemi bize uygun mu sizce?

Türklerde devlet kadın gibidir, iki kocalı olmaz. Üç Türk kahveye otursa, ya devlet kurar ya devlet yıkar derler. Devlet kültürümüz çok köklüdür. Başkanlık sistemi bize en çok yakışan sistemdir ama Amerikan tipi bir başkanlıktan söz etmiyorum. Bakın bizim kültürümüzde bir mekana gidince bile en ufak bir sorunda, oranın başını ararız. Generallere bile paşa deriz hala. Türkler güçlü bir lider etrafında toplanmışlardır her zaman. Akademisyenlerimiz, aydınlarımız oturup kendi kültürümüze uygun bir başkanlık sistemi geliştirmeli. Başkan adaylığı partiler haricinde halka da açık olabilir. Vizyonuna bilgisine güveniyorsa, İbrahim Tatlıses de koysun adaylığını, Orhan Gencebay da... Ama adaylar iyi bir mal beyanında bulunmalı ve başkanlıktan sonraki malvarlığıyla bu kıyaslanmalı.

 16-03/10/img_5922-1457613786.JPG

PKK ile mücadele noktasında fikriniz nedir? Barış gelir mi?

PKK barış istemiyor ki nasıl barışalım. Kukla bir örgüt. Ne istediğini kendisi de bilmiyor. Bugün PKK temizlense yarın Alevi-Sünni meselesini kaşırlar inanın. Tüm partilerin milliyetçilik ve vatanseverlik noktasında birlik olması gerek. Sırf Erdoğan ya da Ak Parti kazanmasın diye vatanın aleyhine hareket eden bir kesim var. Unutmayın ki Erdoğan bir fanidir, partiler geçicidir. Aslolan vatandır. Yarın öbür gün Suriye gibi bir duruma düşsek bizim gidecek yerimiz de olmaz. Kimse kapısını açmaz, açsa da biz gitmeyiz. Bu topraklarda ölürüz.

Alevi-Sünni meselesi demişken, 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adı verilmesine bazı Alevilerden tepki var. Alevileri katleden padişah diyorlar. Ne diyorsunuz?

Yavuz Sultan Selim döneminde Aleviler'den daha çok Sünni Memluk askeri öldürülmüştür. Savaşların mezhep ile alakası yoktu. Osmanlı güç ve otorite mücadelesi veriyordu. Tarihimizi okusun Alevi kardeşlerimiz. Ki bütün Alevi kardeşlerimizin böyle düşünmediğini de biliyorum.


16-03/10/2016-03-10-15-05-09-568-1.jpg

Dedem reddedilince aşık olmuş

92 yıl önce bu ayda dedeniz Suriye'ye sürgün edilmiş. O günlerden kalanları anlatır mısınız biraz da?

Dedem Abdülkerim Efendi Saray'da gördüğü her güzel sultana evlilik teklif eder sonra da kaçarmış. Çok çapkınmış. Cünye'ye geldiklerinde babası Selim Efendi “Bak kasaba bize kucak açtı, beni mahçup etme, kimseye evlilik vaadi verme” diye tembih etmiş. Ama dedem dinlememiş tabii. Babaannemi görünce aşık olmuş. Orası Saray olmadığı için tabi babaannem terslemiş dedemi. Dedem hayatında ilk defa bir kızdan red yemiş. Öyle olunca daha da aşık olmuş. Halep'e kaçırıp evlenmiş babaannemle. Böyle bir aşk hikayesiyle başlamış bizim sürgün.

Neden hiçbir şehzede yönetimi geri almaya çalışmamış acaba?

Dedeme teklifler gelmiş ama asla kabul etmemiş. Hanedan kaderini kabullenmiş, çünkü artık halk da yorulmuş, onlar da. Sadece Japonya İmparatoru'ndan Doğu Türkistan'da kurulacak Munçurya Devleti'nin başına geçmesi için gelen teklifi kabul etmiş. O da Türkiye'ye karşı bir şey olmadığı için. Ama İngiliz derin devleti buna engel olmuş ozaman.

Neden acaba?

Diğer şehzedelere örnek teşkil edebilir diye. Mesela Ortadoğu'ya örnek teşkil etse belki hilafet yeniden kurulacaktı. O zaman bölgeyi böyle bölmek mümkün olmazdı. Bu da İngilizlerin işine gelmez. Sonra dedem Manhattan'a gidiyor, Ford'un Ortadoğu temsilciliğini alıyor çok iyi bir maaş ile. Ve kısa süre sonra bir otel odasında ölü bulunuyor Manhattan'da. Kayıtlara intihar diye geçiyor ama çok iyi bir işe başlamışken intihar etmesi inandırıcı gelmiyor bana. İngilizlerin yaptırdığını düşünüyorum ben.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN