Vadim Z.Rogovin’in ‘1937, Stalin’in Terör Yılı’ kitabını Antony Beevor’un ‘Rusya’sı ile birlikte okudum. Beevor kitabında sadece 1917-1921 dönemini esas aldığından, Bolşevikliğin niçin Marksçı bir hükûmet modeli olamayacağının çıplak kanıtlarını ortaya koyuyor. Rogovin ise Stalin’i Rus toplumunun yapısal unsuru olan gaddarlığı Bolşeviklikle aktifleştiren Lenin’in şeytani modelini kalıcı kılmaya parti tarafından ‘memur edilmiş’ bir figür olarak değerlendiriyor.
TANER AY
25 Ekim 1917 günü Çarlık tahtına Bolşeviklerin oturması, yetmiş dört yıl boyunca ‘devrim’ olarak yutturuldu. Oysa, 25 Ekim, hakikatı kaybetmiş bir topluma cebren kabul ettirilen akıl dışı bir iktidar değişikliğinden başka bir şey değildi. Peki, iktidarın yeni sâhibi olan Bolşevikler kimlerdi? Hemen söyleyeyim: Bolşevikler, kitle katliamlarını ve politik cinayetleri hükûmet etme modeli olarak savunan bir gürûhtu, modelin fikir babası da Lenin’di. Bu yüzden artık Bolşeviklerin günahlarını Stalin’in veya Troçki’nin torbasına tıkıştırma kolaycılığını bırakmalıyız. Stalin de Troçki de, tıpkı diğer Bolşevikler gibi, Lenin’in gaddarlığından doğmuşlardı. Bu yüzden, ‘Stalinizm’ ve ‘Troçkizm’ uydurma tanımlardır, ortada sadece Leninizm de diyebileceğimiz Bolşeviklik vardır. Leninizmin muhteviyatında Marks ve Engels yoktur, Rus işi Jakobenliktir, ama kitleler Marks’ın ve Engels’in isimleriyle kazıklanarak, 20’nci yüzyılın en büyük hile ve desisesi yaratılmıştır.
Vadim Z. Rogovin’in ‘1937, Stalin’in Terör Yılı’ kitabı Mehring Yayıncılık’tan Selçuk Eralp’in çevirisiyle çıktı. Rogovin’in ‘1937’sini Antony Beevor’un Kronik Kitap’tan Arif Kaplan çevirisiyle çıkan ‘Rusya’sı ile birlikte okudum. Beevor ‘Rusya’da sadece 1917-1921 dönemini esas aldığından, Bolşevikliğin niçin Marksçı bir hükûmet modeli olamayacağının çıplak kanıtlarını ortaya koyuyor, Rogovin’in kitabının özgün ismi sadece ‘1937’ olmasına karşın, Mehring Yayıncılık kitabın özgün ismini niçin ‘1937, Stalin’in Terör Yılı’ olarak değiştirmiş, anlamak mümkün değil. Çünkü, kitabın meselesi, Stalin’in cinayetlerini bir Caligula deliliği gibi göstermek değildir, onu Rus toplumunun yapısal unsuru olan gaddarlığı Bolşeviklikle aktifleştiren Lenin’in şeytani modelini kalıcı kılmaya parti tarafından ‘memur edilmiş’ bir figür olarak değerlendirmektir. Vadim Z. Rogovin’in ve Antony Beevor’un kitaplarını herkese öneririm, Beevor ayrıntıları nedeniyle biraz daha ‘zor’ okunuyor ama olsun, çok şey öğreneceksiniz.
İYİ Kİ BİR ARAYA GELMİŞ DEDİĞİM DENEMELER
Ben okula Kızılcahamam’da Orhan Gazi İlkokulu’nda başladım. Yaşıtlarımdan epey önce okuma yazmayı kendi kendime öğrendiğimden, okul kaydım erken yapılmıştı. Sınıf arkadaşlarımdan iki yaş kadar küçüktüm. Bizim okula yetiştirme yurdundan öğrenciler de geliyordu, onlardan Davut Köksoy, sanırım benden üç veya dört yaş kadar büyüktü, okulda Soğuksu’daki ayı yavruları için yazdığı şiirle meşhurdu. Davut, rahmetli pederimin öğrencisiydi, o şiiri yanlış anımsamıyorsam okuldaki panoya astırtmıştı ve Davut’u da iki usta şâirle, İsmet Kemal Karadayı’ya ve Hasan Hüseyin’e götürüp, onlarla tanıştırmıştı. O yıllarda Kızılcaham’da İsmet Kemal Karadayı savcıydı, Niyazi Ünsal da öğretmendi.
Onların çocuklarıyla arkadaşlığımız sürüyor, en fazla da Köy Enstitülerine ilişkin harika araştırmalarıyla tanıdığınız Sercan Ünsal ile görüşüyoruz. Davut Köksoy’un Barış Kitap’tan çıkan ‘Köşede Kalmasın’dan da beni Sercan Ünsal haberdar etti, sonra kitabı okudum. Benim için büyük sürpriz oldu, hele edebiyatla ilişkisinin başlamasına neden olan ayı yavrularını anlattığı ‘Nâzım’la İlk Karşılaşmam’ ve ‘Ağabeyimdi, Babamdı ama Önce Öğretmenimdi’ denemeleri yok mu, beni ağlattı. Davut’un denemeleri iyi ki dergilerde kalmadan kitaplaşmış, çok keyif aldım. Kim bilir, belki bir gün, Davut Köksoy, Sercan Ünsal ve ben Kızılcaham’a gidip de, Çamlık’ta eski günlerimizi yâd ederiz.
‘CEVAT ÇAPAN’IN ANTOLOJİSİNİ ELİMDEN BIRAKAMIYORUM
Şubat ayından beri Cevat Çapan’ın Sözcükler Yayınları’ndan çıkan ‘Çağdaş Amerikan Şiiri Antolojisi’ni elimden bırakamıyorum. Benim Amerikan Edebiyatı’na ne kadar düşkün olduğum biliniyor, bilhassa da Beat Kuşağı’nın romanlarına ve şiirlerine. Cevat ağabeyim harika bir antoloji hazırlamış, kitaptan önce Delmore Schwartz’ın ve John Berryman’ın şiirlerini defalarca okuduğumu söylemeliyim, sonra da hepsini yeniden yeniden, yeniden. Bu antolojiyi mutlaka edinmelisiniz, ben bir adet daha alıp çantama koyacağım, otobüste, trende, vapurda okumak için. Elimdekini evde bırakacağım, çünkü Cevat ağabeyim bana imzalamış. Geçen haftaki yazımda Doğu Batı dergisinin 108’inci sayısında dikkatimi en fazla Fahri Öz’ün ‘Robert Frost, Amerika’nın Son Kır Şâiri’ yazısının çektiğini belirtmiştim. ‘Çağdaş Amerikan Şiiri Antolojisi’nde de Robert Frost’tan üç şiir var, hem o şiirleri hem de Fahri Öz’ün yazısını okumanın tam zamanı.