Karar Gazetesi yazarları bugünkü köşelerinde 'Demokrasi ve Şehitler Mitingi'ne dair izlenimlerini yazdı.
MEHMET OCAKTAN: HERKES YENİKAPI'YI DOĞRU OKUMALI
Türkiye 15 Temmuz gecesindeki o hain darbe girişimi ve sonrasında, demokrasi ortak paydasında buluşarak uzun yıllar hasret kaldığı muhteşem bir dayanışma örneği sergilemiş bulunuyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız acı tecrübeler ışığında baktığımızda bu öyle kolay kazanılabilecek bir meziyet değil.
Aslında bütün ülkeler için demokrasi gibi, dini duygular gibi, vatan sevgisi gibi, bayrak gibi ortak değerler her zaman birleştirici ve bütünleştirici bir öneme sahiptir. Ancak özellikle Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız savrulmalar, hatta travmalar çoğu zaman gerilimleri, kutuplaşmaları derinleştirmiş ve toplum ortak değerler konusunda birbirinden farklı iklimlere savrulmuş bulunuyor.
***
Ama 15 Temmuz’daki darbe girişimi ve sonrasında gördük ki, Batı’nın demokrasiye ihanetine rağmen Türkiye’deki iktidardan muhalefet partilerine, medyadan sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin ve en önemlisi de halkın darbe karşısındaki direnişi önümüzde daha güçlü ve demokratik bir Türkiye inşa etme fırsatı çıkarmış bulunuyor. Önümüze çıkan bu fırsatı hiçbir kişisel ya da kurumsal enaniyete kurban etmeden iyi değerlendirmek zorundayız.
Düşünün ki CHP yıllardır AK Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a karşı en sert muhalefeti yapmış, hatta zaman zaman da bizzat Erdoğan’a karşı kırıcı söylemleri dillendirmiş bir parti. Aynı şekilde Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a yönelik ve de siyaset dilini aşan ağır eleştirileri oldu.
Ama şimdi eli silahlı üniformalı teröristlerin bütün bir milletin bekasına kasteden saldırısının yarattığı acılı bir süreçten geçiyoruz. Yani siyaseti de aşan daha ulvi değerler adına omuz omuza durmayı gerektiren çok kıymetli bir zaman diliminde yaşıyoruz.
İşte böylesine kritik bir süreçte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Devlet Bahçeli bütün itirazlarını, eleştirilerini bir tarafa bırakarak dün Yenikapı’da gerçekleştirilen “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”ne katılarak milletin darbe gecesi yazdığı demokrasi destanına güçlü bir selam gönderdiler.
Elbette muhalefet partileri bundan sonra da iktidarı eleştirmeye, itirazlarını dillendirmeye devam edecekler. Ama mesele demokrasi ise, muhalefet partileri bugün olduğu gibi yarın da bütün siyasal itirazlarını bir tarafa bırakarak Türkiye’nin ve demokrasinin hizmetinde olacaklarını göstermişlerdir.
***
Demokratik siyasetin politikacılara yüklediği sorumluluk da bunu icap ettirmektedir. Tanklar milletin ve demokrasinin üzerinden geçme cüretinde bulunmuşsa, siyasetçi için demokrasi cephesinde görev zamanıdır. Eğer iktidarın değişmesi gerekiyorsa, bu üniformalıların değil, hele de eli silahlı teröristlerin hiç değil, sadece sandığın işidir.
Başta iktidar olmak üzere herkes dün Yenikapı’dan yükselen bu ‘demokrasi selamı’nın değerini çok iyi bilmelidir. Siyasi partiler millet iradesinin gösterdiği istikamette demokrasi sınavından başarıyla çıkmışlardır.
Daha da önemlisi, geçmişte bazı partilerin Batı’nın ya da başka ülkelerin aklıyla hareket ettiği yönündeki kanaatlerin tümü bugün itibariyle çöpe gitmiştir. Eğer siyasi partiler millet dışında yabancı bir akla itibar etselerdi demokrasinin değil, darbenin yanında olurlardı. Ama onlar demokrasi safında durarak Batı dünyasına da esaslı bir demokrasi dersi vermişlerdir. Demokrasi adına çok trajik tablo ama, Batı hala Haşhaşi teröristlerin arkasında durmaya devam ediyor.
YUSUF ZİYA CÖMERT: ALLAH BU MİLLETTEN RAZI OLSUN
Galiba iktidarın, muhalefetin, medyanın ve topyekun Türkiye halkının birlikte yazdığı bu başarı hikayesini herkesin tekrar tekrar okumasında yarar var.
Bu yaşıma geldim, böyle bir şey görmedim.
İzdiham, bazen lüzumludur. Dün, Yenikapı’da, miting alanına gitmek için yol ararken çektiğim eziyetlerin hiç birinden şikayetçi değilim.
Bilgisayarım yanımda değildi. Karar’a gittim, bilgisayarımı alıp, yazımı ‘Yenikapı’da yazarım’ diyordum.
Bu yüzden, biraz geciktim.
İstinye’den Ayvansaray’a kadar sorunsuz gittim. Hepsi o kadarmış. Sanki Miting Yenikapı’da değil, bütün Tarihi Yarımada’da.
Vatan Caddesi’nin (Ben hala Vatan-Millet diyorum, yeni isimlerine intibak edemedim. Sebebi, eskiliğim. Daha okula gitmezken öğrendiğim cadde isimlerini devlet değiştirdiyse de, ben değiştiremedim) başlarında kalabalık başlıyor.
Bayrak, bayrak, bayrak. Her taraf, hilal ve yıldız.
Ne için toplanıyoruz?
Memleketi satabilmek için darbe yapmaya kalkan namussuzlara, memleketin sahibi olduğumuzu söylemek için.
Memleketi satın almaya hazır olan ‘harici bedhah’larımıza, ‘memleketimiz satılık değil, defolun gidin’ demek için.
Sağ tarafımızda, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, bir de ‘rejim’in tabusunu çiğneyip onların naaşlarını buraya nakleden Turgut Özal’ın kabirleri.
İşte oradan başlıyor Miting Alanı.
Veya, Bakırköy istikametinden geliyorsanız Zeytinburnu’ndan.
Karşıdaysanız, Üsküdar’dan.
Yalnızım. Mitingciler otostop yapıyor.
‘Gelin’ diyorum. Beş altı kişi geliyorlar.
Yanıma oturan arkadaş beni tanıyor. Adı Metin. Hafızam her yerde yar olmuyor, soyadını unuttum.
Biraz dertleştik.
Diyor ki Metin, “Herkes, niye gittiğini, ne yaptığını biliyor. Herkesin söyleyecek bir şeyi var.”
Aksaray’a kadar adım adım gidiyoruz. Bütün Vatan Caddesi, bayraklardan kıpkırmızı.
Ben, nasıl becerdiysem becerdim, arabayı Laleli’nin ara sokaklarında bir yere park ettim.
Karıştım kalabalığa.
Üç haftadır gece nöbeti tutan İstanbullular, bu kez gündüz nöbeti tutuyor.
Biz, aileyiz. Kadınlarımız, erkeklerimiz, çocuklarımız... Bebekler bile vardı.
Ne mitingler gördüm ben. Türkiye’de yapılan en kalabalık mitinglere -ki bu mitinglerin hepsinin hatibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır- iştirak ettim.
Hepsinde Kazlıçeşme Meydanı’ndan veya Yenikapı’daki miting alanından taşıyordu kabalalık.
İzdiham’ın hası Mescid-i Haram’da ve Mina’dadır. Haccedenler bilir.
Ben burada, Mina’dakinden daha büyük bir izdihama tanık oldum.
Kendi tarihimde gördüğüm en büyük, en kalabalık miting buydu.
Sayıdan anlamam. İki milyon mu, üç milyon mu bilemem. Ama birisi beş milyon dese, onu da kaldırır bu muazzam kalabalık.
Tarih, eğer tarihse, yani kendisini ciddiye alıyorsa, yazar bu mitingi. Yazmazsa kendisi kaybeder!
Hem kalabalık sebebiyle, hem Mitinge vücut veren aşağılık darbe teşebbüsü sebebiyle.
Bu iki kadar önemli bir şey daha var.
Daha önce meydanlarda birbirlerine demediğini bırakmayan siyasi liderler, burada, aynı meydanda, aynı kalabalığa, aynı kürsüden hitap etti.
Kabul etmek lazım. Evet, durumun nezaketi, Bahçeli’nin, Kılıçdaroğlu’nun buraya gelmesini icabettiriyordu.
Fakat onları, bilhassa Kılıçdaroğlu’nu buraya getiren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayetidir.
Dahası var. Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı da, hatırladığım kadarıyla ilk kez, bir mitingde millete hitap etti.
(Evet, Kenan Evren de hitap etti ama, darbe yaptıktan sonra!)
‘Bunu da dünya gözüyle gördük’ denilecek kadar büyük hadise.
Bazen aklıma geliyor, hariçten bizim mitinglerimize gelip, mitinge katılanların aklını, boyunu ölçmeye uğraşan bir takım ukalalar.
Bir takım bacaksızlar da diyesim geliyor. Çünkü benim çocuklarımın boylarına kıyasla, o yazıyı yazana ‘bacaksız’ denilmesi münasiptir.
Hadi gelsinler, bir de burada ölçsünler.
Dün, ‘anti-emperyalist’ demiştim bu miting için.
Dünya, canına kastedilen insanımız, mevcudiyetine kastedilen ülkemizi göreceğine, cana kasteden katili müdafaa etmeye uğraşıyor.
Hadi, bunu da görmesin! Görmeyebiliyorsa, görmesin!
Sadece İstanbul değil, bütün Türkiye miting alanıydı dün.
Şüphem yok. Dünya, aynı günde, aynı saatte, bu kadar büyük bir eyleme şahit olmamıştır.
Allah, bu milletten razı olsun.