1979 devriminden önceki Şah dönemi İran'ında Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığında önemli görevlerde bulunan eski diplomat ve bürokrat Feridun Meclisi ABD'nin Suriye'yi bombalamasıyla alevlenen Ortadoğu'daki gelişmeler hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu. Meclisi, reformistlere yakınlığıyla bilinen Arman gazetesine verdiği röportajda İran ve Rusya ittifakı konusunda Tahran yönetimine uyarılarda bulundu. Meclisi ''Rusya gaz ve petrol konusunda İran’ın en büyük rakibidir ve İran’a uygulanan ambargoların devam etmesi Rusya’nın yararına olacaktır'' dedi.
YUSUF TAHA GÖÇ / TAHRAN
* Geçtiğimiz günlerde Amerika, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye yönelik ortak operasyonu konusunda çeşitli haberler yapılmasına rağmen Amerika sadece birkaç dakika süren ve birkaç askeri merkezi hedef alan sınırlı bir operasyon gerçekleştirdi. Washington’da da Esed ile mücadele konusunda kararlılığın ifade edildiği bir dönemde gerçekleşen bu sınırlı ABD operasyonu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Bu üç ülkenin gerçekleştirmiş olduğu ortak operasyonun asıl hedefi Tahran’a bir mesaj vermekti ve Başkan Trump’ın operasyonun sona erdiğine dair yaptığı açıklama Rusya için de açık bir mesaj içeriyordu. Trump’ın vermek istediği mesaj şuydu: Amerika; dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücüdür, bugün Rusya ve İran ile uzlaşıp uzlaşmama konusunda karar verme imkanına sahiptir. Bu yüzden, bu kısa süreli saldırının farklı boyutları ve Suriye’nin geleceği üzerinde bırakacağı etkilerin analizleri ele alınmalı.
* Ruslar Amerikan füzelerinin cevapsız kalmayacağı şeklinde tehditlerde bulundu fakat hiçbir karşılık verilmedi.
Bu, Rusya tarafından tamamıyla öngörülebilir bir operasyondu. Rusların Suriye’de başka bir meselesi var. Onlar da en az Amerikalılar kadar Tel Aviv’in emniyetinin muhafaza edilmesini istiyor ve Suriye’de kendi çıkarları peşindeler: Akdeniz’de bir üsse sahip olmak, ambargoların kaldırılması ve Kırım gibi meselelerde Amerika karşısında elinde bir koz bulundurmak. Bu bakımdan Rusya uluslararası güçleri ilgilendiren ilkelere riayet edecektir. Rusya hiçbir bakımdan Suriye’de kendini riske atmaya hazır değil. Halihazırda potansiyeli yüksek ciddi imkanlara sahip. Ciddi miktarda gaz ve petro-dolar Rusya’nın kontrolünde. Bu petro-dolarları kendi sanayisini yenilemek için kullanıyor, öyle ki bugün Rusya’da sermayedarlar eliyle bir yatırımcılık ortamı şekillenmekte. Rusya uluslararası iktisadi düzene giriş halinde ve bu nedenle bütün bir dünyayı savaşla yüz yüze bırakmaya ve tüm kazanımlarını kaybedip Esed’in geleceği için kendisini riske atmaya hazır değil. Ruslar Kennedy karşısındaki Kruşçev döneminden daha güçlü değil ve Trump da Kenndey değil elbette. Trump tehlikeli ve öngörülemez birisi. Ruslar Trump’tan daha akıllı ve kendileri için dişe gelir bir menfaat ve önem görmezlerse riske girmezler. Ayrıca İran da rasyonel bir şekilde davranıyor ve bundan sonra da dikkatle adım atacaktır. Nitekim Rusya gaz ve petrol konusunda İran’ın en büyük rakibidir ve İran’a uygulanan ambargoların devam etmesi Rusya’nın yararına olacaktır.
* Saldırıdan bir kaç saat önce Trump’ın İran’ın Suriye’deki mevzilerini vurmak istediği şeklinde haberler vardı ama herhangi bir saldırı gerçekleşmedi. Hangi faktör Trump’ın bu arzusu karşısında caydırıcı oldu?
Vatandaşlarımın canına bir zarar gelmemiş olmasından dolayı duyduğum mutluluğu ifade etmeliyim. Tabi geçtiğimiz günlerde birkaç İranlı askeri danışman Suriye’de hayatını kaybetti. Öte taraftan Hizbullah’ın Suriye’deki merkezlerinden birisinin de hedef alındığı duyuldu. Bu saldırı İran’ın desteklediği askeri güçlerin de hedef tahtasında olduğu anlamına gelir. Neyse ki söylendiği gibi hiçbir İranlının canına zarar gelmedi çok şükür.
* Operasyon Türkiye, İran ve Rusya’nın Ankara’da gerçekleştirdiği üçlü zirve ile hemen hemen eş zamanlıydı. Amerika neden böyle bir zamanlama ile Suriye’ye saldırdı?
Trump konuşmasında Suriye operasyonunun Ankara, Tahran ve Moskova arasındaki işbirliğine yönelik içeriğine de işaret etti ve Suriye meselesinin Cenevre’deki uluslararası konferansta ele alınmasının zamanının geldiğini söyledi. İlaveten, İran mevzilerinin açıkça bombalanmamasını İran’ın ihtiyatlı tavırlarının sonucu (dengeleri dikkate alması, Astana süreci ile diyaloga dayalı çözüm yoluna dahil olması gibi) veya Rusya’ya da vaat edilen orta yola ulaşma sürecinde ilişkileri zedelememek için açık bırakılan bir kapı olarak okumak lazım. Tabi durumun ayrıntılı bir incelenmesinden sonra İran’ın vereceği tepkiye de bakılmalı. Bu noktada Rusya’nın artık söz konusu olmadığı bir gerçektir. İran’ın hiçbir zaman Avrupa ile Amerika’yı birbirinden ayrı tutma niyeti olmadı. İngiltere ve Fransa arasındaki ortaklık gösterdi ki birinin çıkarı bir diğeri için de önemli ve bu ülkeler beraber karar alıyor. İngiltere ve Fransa arasındaki ortaklık Türkiye’nin İran - Rusya - Türkiye arasındaki üçlü mekanizmadaki konumunu da zayıflattı. Çünkü Türkiye bir yandan da NATO üyesi ve Tel Aviv ile ilişkilere sahip.
* Amerika’nın Suriye konusunda Cenevre’de bir karar alınmasının peşinde olduğunu söylediniz. İran Suriye’de sahip olduğu gücü Cenevre’ye de yansıtabilir mi?
Evet, İran önemli bir role sahip olabilir. Elbette müzakerelerin temeline Birleşmiş Milletler Kararnamelerini ve İstanbul’da gerçekleşen üçlü zirve neticesinde varılan kararları koyması şartıyla. Bu şartlar altında devam eden müzakereler Suriye’deki iki taraflı tehdit halini de ortadan kaldıracaktır. Türkiye de tüm tarafların takip ettiği nihai çözüm yoluna razı olmalı ki bu, süreç içerisindeki geleceği bakımından da faydalı olur.
* Suriye’nin geleceği konusunda barışın hakim olduğu bir süreç düşünülebilir mi?
Evet, çünkü diğer seçenekler olumlu cevap vermedi. Selefi örgütler ülkedeki herkesin nefretini kazandı. Bazı kabileler dışında Suriye halkı Lübnan tarzı bir kültürel yapıya alıştı ve kendilerine zarar veren örgütleri Suriye’de istemiyor. Esed’in devrilmesini ümit eden laik muhalifler dahi DAEŞ ve diğer selefi grupların ortaya çıkmasıyla diğer toplumsal paydaya dahil oldu. Bu yüzden, Esed’e muhalif olan grupların Suriye kamuoyu nezdinde hiçbir karşılığı yok.
* Peki Suriye’de savaş öncesi duruma dönülebilir mi?
Eğer şiddet ve itidal ikilemi son bulup bir tavır birliğine ulaşılırsa evet mümkün. İktisadi kalkınma ve yatırımcılık huzur ve barış ister. Aşırıcılık her zaman ve tüm devletlerde yarattığı savaş tehlikesi nedeniyle ekonomi üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanır. Bu aşırı gruplar İran’da dahi İranlı zenginlerin yatırım riskini göze almalarına engel oluyor. Aynı şey Suriye için de geçerli. Muhammed bin Selman’ın Fransa’daki son görüşmesinden sonra Suudiler Total ile 10 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı ve bu şirket İran’la olan anlaşmasına son verdiğini duyurdu. Suriye İsrail karşısında Mısır’dan sonraki en güçlü Arap devletiydi. Bu ülke bugün viraneye döndü ve Rusya ve İran’ın yardımlarıyla zar zor ayakta duruyor. Bu sebeple Suriye’deki taraflar Cenevre’ye İran’ın çıkarlarını temin eden ve Rusya’nın da menfaatlerini makul ölçüde karşılayacağı net bir programla gitmeliler. Suriye içerisinde kendisine yaslanılabilecek tek yapı olan Suriye hükümeti de Somali gibi bir ülkeye dönüşmemek ve kendi güvenliğini temin edebilmek adına kendi ayakları üzerinde durabilmelidir. Aksi durum ciddi tehditler barındırıyor ve ilk uyarılar da verilmiş durumda.
* Suriye operasyonunun konuşulduğu son günlerde İran’la yapılan nükleer anlaşma da gündeme geldi. Söylendiği kadarıyla Avrupa ve Amerika nükleer anlaşmanın muhafazası konusunda görüş birliğine vardı. Nükleer anlaşma Trump’ın muhalefetine rağmen korunabilir mi?
Söylediklerinin arkasında olduğunu göstermek için Suriye’ye saldıran bir Amerika’nın var olduğu şu şartlarda dahi, evet mümkün, anlaşma hala korunabilir. Çünkü İran da Türkiye gibi bölgenin en güçlü devletlerinden birisi. Avrupa ve Amerika için İran, Arap devletlerinin haddinden fazla güçlenmemeleri için dengeleyici bir role sahip ve buna ek olarak İran bölgenin en büyük enerji merkezi. İran uluslararası düzene dahil olup güven temin etmeli, ticaret yapıp diğer aktörlerle yan yana olmalı. Böylesi bir İran Avrupa’nın da yararına olacaktır. Avrupa Rusya’nın İran kartından faydalanıp İran’dan kendi çıkarları doğrultusunda istifade etmesini istemiyor. Buna ek olarak, Soğuk Savaş’ın tekrarlanacağı söylentileri de ciddiye alınacak şeyler değil. Soğuk Savaş’ın en büyük sebebi ideolojik rekabetti. Komünist rejimin tüm bir dünyayı ele geçirip komünistleştirmekten başka hedefi yoktu ve bu yayılmacılık da Amerika’nın karşı koyuşuna sebep oldu. Halihazırda ideolojik rekabet, yani Soğuk Savaş’ı meydana getiren asıl sebep mevcut değil. Bugün ideolojik çatışmanın yerini güç rekabeti aldı ve bu yarışta en güçlü devlet de Çin. Ama kendisini ustalıkla aleni bir rekabetten uzak tuttu ve iktisadi kalkınmasına devam etti. Amerika’nın ek vergilerine karşılık o da vergileri artırıyor ki ileride Amerika ile yapacağı pazarlıkta elinde kozu olsun. Ruslar biraz Sovyet döneminin hülyasına kapılmış haldeler. Rusya’nın ekonomisi belki de İtalyan ekonomisi büyüklüğünde değildir ve her ne kadar Rusya büyük ve geniş bir ülke olsa da bu Rusya’nın mutlak bir güce sahip olduğu anlamına gelmez. Bugün Hollanda çok küçük bir toprak parçasında çok sağlam bir ekonomiye sahip. Ruslar eninde sonunda bu gerçekliği kabul edecektir.
* İlerideki günlerde Amerika ile Kuzey Kore arasında bir görüşme gerçekleşecek. Amerika’nın karşısında yalnızca İran kaldı gibi gözüküyor. Bu şartlar altında ve Trump’ın varlığı dolayısıyla İran için bir tehlike söz konusu mu?
İran için söz konusu olabilecek tehlike Amerika’nın klasik yıpratma tuzağına düşmesidir. Amerika bazı savaşlarda karşı tarafı ekonomik darboğaza sokmak için başkalarından aldığı paralarla rakibini bir yıpratma sürecine maruz bırakır. Mesela son günlerde yaşanan döviz meselesi bu sürecin bir işareti olarak görülebilir. Eğer bu durum daha ciddi bir hal alırsa kaosa sebebiyet verebilir ki buna da müsaade edilmemelidir. İran uluslararası düzenin olağan akışına dahil olduğunda uluslararası yatırımlar sayesinde geri kalmışlığını hızlı bir şekilde telafi edecek gelire sahip olabilir.
FERİDUN MECLİSİ KİMDİR?
İranlı eski diplomat ve bürokrat Feridun Meclisi 1944 yılında Tahran'da doğdu. Tahran Üniversitesi'nde Hukuk, Şehit Beheşti Üniversitesi'nde de Kamu yönetimi eğitimini tamamladıktan sonra Dışişleri Bakanlığında çalışmaya başladı. ABD'deki görevi sırasında Georgetown Üniversitesi'nde Dil ve Tarih eğitimi aldı. İran'ın Avrupa Birliği nezdindeki temsilciliğini oluşturmak için Brüksel'e gitti. 1979 yılındaki İran Devrimi'ne kadar Dışişleri Bakanlığındaki görevini sürdürdü. 4 Kasım 1979'daki rehine krizinin çözümünde yer aldı. Devrimden sonra entelektüel çalışmalarına ağırlık vererek çeviri ve diplomasi alanında yazılar yazdı.