Faize 1 trilyon
Diğer partilerden birinin iktidarı zamanında olsaydı, devletin bütçeden faize 1 trilyon 173 milyar lira ödemesine muhalefetteki Tayyip Erdoğan ne derdi?
Eski konuşmalarındaki çay-simit hesaplarında “zalim iktidar” diyordu. Son olarak AL-Baraka konuşmasında “Kapitalist sistem dertlerimize derman olmayacak!” demişti. (24 Mayıs 2024)
Hatta, 2022’de “Şu anda faiz lobileri çökmeye başladı ve artık faizde tek haneli rakama doğru iniyoruz” diye müjde vermişti. (22 Ekim 2022).
Ama şimdi resmen yüzde 48.5 ve bütçeden devlet borçları için ayrılan faiz ödeneği 1 trilyon 173 lira!
Erdoğan’ın dile getirdiği bir çözüm var: “İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır.” (14 Haziran 2020)
Öyleyse “verin kardeşinize yetkiyi…” Yetki verildi ama durum ortada.
TARİHTE BÖYLESİ YOK
Bu alıntılarla bir gerçeğin altını çizmek istiyorum: Söylemle realite arasındaki akıl almaz fark…
Baştan sona Osmanlı tarihi dahil, bütün tarihimizde faize Erdoğan kadar hücum eden, “faizci kapitalist sistem”i Erdoğan kadar eleştiren başka bir devlet adamı yoktur.
“Faizci” olduklarından değil… Faizi kötüleyerek faizle başa çıkılamayacağını tecrübeyle bildiklerinden.
Erdoğan da faizden haklı olarak yakınırken, aşağı çekmenin “nas var… faiz sebeptir” gibi söylemlerle ve emirle mümkün olmadığını, temel sebebin makro ekonomik dengelerdeki bozukluk olduğunu dikkate alsaydı enflasyon ve faiz onun zamanında böyle patlamazdı.
Mehmet Şimşek’in “rasyonel zemine dönüşten başka çaremiz yok” sözü zihniyet dünyamızın bütün sorunlarını özetliyor: O sorun, realiteyi, hayatın tecrübe ve gözlemlerini yani objektif bulguları veri olarak almayan, soyut ideolojik ve hamasi düşünme biçimidir.
HAYAT LABORATUVARI
Başbakan Erdoğan, bir zamanlar, Milli Görüşçülerin “faizsiz ekonomi”yi savunarak yönelttikleri eleştiriye tepki gösteriyor, “faiz hayatın gerçeğidir” diyordu. (18 Nisan 2004)
Zihniyet tahlilinde, bu “hayatın gerçeği” anahtar kavramdır. İktidarın 22 senelik hayat gerçeği yani tecrübeler laboratuvarı göstermiştir ki, Merkez Bankası’nın kanundaki bağımsızlığını KHK ile kaldırtıp emirle faiz indirtmek, on yıldır faize karşı konuşmalar yapmak faizi aşağı çekmemiş, aksine, enflasyonu, dövizi ve de faizi patlatmıştır.
Ama iktisat dünyası biliyor ki faiz makro dengelerle ilgili bir sonuçtur. Emirle indirtmek ekonomiyi bozar. En büyük acıyı da dar gelirliler çeker.
Bu yüzden güven de sarsıldığı için hala yatırım gelmiyor.
Erdoğan “Londra’daki tefeciler” demişti. (8 Mayıs 2023).
Şimşek Londra yolcusu, onlarla görüşecek.
EKONOMİYİ BOZUNCA
Ekonomi ilk on yılda, Kemal Derviş reformlarının hazırladığı sağlam zeminde, AB sürecinin kazandırdığı yatırım güvenliğinde kişi başına yılda kabaca 1.000 dolar büyürken Erdoğan ne “Nass var, nass” diyordu ne de kapitalizmden yakınıyordu.
Daha fazla oy tutkusuyla “müjdeler” saçarak popülizm yaptıkça makro dengeler bozulmaya, enflasyon da döviz de faiz de yükselmeye başladı.
Erdoğan “rasyonel zemin”e o zaman dönmek yerine dinî ve hamasi söylemle ve daha çok “müjde” dağıtarak oy kazanmayı seçti.
Erdoğan’ın ilk on yılında “nass var, çözüm İslam iktisadı” dediğini duyan var mı?!
2008’den beri Türkiye verimlilik artmadan tüketimin lokomotifliğinde büyüyor!
Oy getirdi, referandum kazandırdı ama kişi başı gelirde on yıl öncesinin civarında, yerimizde sayıyoruz.
KURALLAR KURUMLAR DEVLETİ
Politikacıların oy odaklı davranışlarının para politikasını bozarak enflasyonu patlatabileceğini, bunu önlemek için Merkez Bankalarının bağımsız olması gerektiğini akademik olarak ispatlayan Finn Kydland ve Edward Prescott, Nobel iktisat ödülünü almışlardı.
Hafta sonu Ekopolitik adlı düşünce kuruluşunun panelinde bunu anlatmaya çalıştım: Modern demokraside üstünlük parlamentoda değil, anayasadadır. Yasama, yürütme ve yargı alanları ayrı ve hiyerarşice eşittirler. Devlet, seçilmiş iktidarlarca yönetilir fakat iktidarın alanı bağımsız yargıyla, bağımsız Merkez Bankasıyla, bağımsız Düzenleme ve Denetleme kurumlarıyla sınırlıdır. Devlet, siyasetin bozamayacağı şekilde liyakat ve görev ilkeleri belirlenmiş sağlam kurumlara dayanır.
Ne kadar farkındayız? Yoksa “benim partim”in peşinden sürüklenip gidiyor muyuz?