İnsanlar ve ülkeler için, “konfor” ve “darlık”
“Konfor” ile “darlık” bir arada bulunmuyor.
Darlık; çoğu defa zorluğu, vazgeçmeyi, fedakârlığı, diğerkâmlığı ve müstağni kalmayı gerektirir.
Konfor ise; kolaylığı, rehaveti, sahip olmayı, daha çok kazanmayı ve yüksek tatmin arayışını..
“Konfor alanından çıkmak” diye bir kavram var.
“Kişinin, alışkanlıklarının ve rahat olduğu sınırların dışına çıkarak yeni tecrübeler, zorluklar ve belirsizliklerle yüzleşmesi” anlamını taşıyor.
Her zorluğun ardından kolaylık, her kolaylığın ardından zorluk gelir.
Sürekli bolluk, sınırsız kaynak, kolay kazanç, alabildiğine tatmin, daimi zevk ve sefa içinde olmak, feleket getirir.
Devletleri, örgütleri, şirketleri ve bireyleri rehavete sürükleyen ve çöküşe götüren şey sınırsız imkân ve kaynak bolluğudur.
Nedret (yokluk) ve kıt kaynaklarla idare etme zorunluluğu, hemen her alanda başarının anahtarıdır.
Hiç bir şirket, sınırsız ve kolay elde edilen sermaye ile başarıya ulaşamaz. İktisat da zaten kıt kaynaklarla hedefe ulaşmanın bilimi ve sanatıdır.
Toplum ve siyaset hayatı da tamı tamına böyledir.
Michael Hopf’un;
-Zor zamanlar güçlü insanları,
-Güçlü insanlar iyi zamanları,
-İyi zamanlar zayıf insanları,
-Zayıf insanlar da zor zamanları doğurur.”
Sözü, tam da bu gerçeği anlatıyor.
“Bir kıtlıkta, insanları öldüren şey karşılaştıkları açlık değil, bolluk ve refah döneminde alıştıkları tokluktur” diyor İbn-i Haldun.
Bu gerçeği, insanların bireysel başarı veya başarısızlıklarında olduğu gibi; şirketlerin ve ülkelerin büyüme, gelişme, kalkınma, iflas, krize saplanma ve çöküş süreçlerinde ve döngülerinde de görebiliyoruz.
İnsanların, nasıl harcayacaklarına ilişkin görgü ve tecrübeleri, vizyonları ve tutarlı planları olmadığı sürece; bir anda elde ettikleri büyük servetlerin kendilerine mutluluk getirmediği ve kısa sürede mahvolmalarına yol açtığı, dünyanın her tarafında yaşanmış olaylarla defalarca ispatlanmıştır.
Bu bağlamda, herhangi bir zahmet çekilmeden ve emek harcanmadan;
-Şans oyunları veya piyangodan kazanılan büyük ikramiye,
-Babadan kalan servet veya miras,
-Büyük miktarda kamulaştırma parası, harcama kültürü ve para kullanma tecrübesi olmayan kişilerin elinde, tüm düzenlerini ve aile saadetlerini bozan ve hayatlarını alt üst eden bir “lanete”dönüşür.
Piyangodan hayatlarında görmedikleri miktarda büyük ikramiye kazananların, çılgınca daldıkları zevk ve eğlenceler, öngörüsüz ve israfçı harcamalar sonunda paralarının kısa sürede suyunu çektiğine ve sonunda beş parasız kalarak eskisinden daha kötü duruma düştüklerine dair yaşanmış pek çok örnek vardır.
Aynı şekilde, gereğinden çok mali kaynak ve sermaye bolluğunun getirdiği rehavetle hareket eden şirketler, genellikle büyüme ve harcama kararlarını hesapsız ve ihtiyatsızca yaparlar ve benzer bir akıbetle karşılaşırlar.
Sermaye bolluğu; genellikle kaynakların verimsiz kullanımı, kontrolsüz harcamalar, aşırı borçlanma ve riskli yatırımlara yönelme gibi davranışları beraberinde getirir. Şirketler, piyasa şartlarındaki ani değişimler, gelir akışındaki kesintiler veya faiz oranlarının artışı gibi dış etkenlere karşı savunmasız kalırlar. Bu durum, nakit akışındaki daralmalar ve yükümlülüklerin yerine getirilememesi sonucu mali darboğaza ve krizlere yol açar. Rehavetin getirdiği hesapsızlık. stratejik planlama ve risk yönetimindeki zayıflıklarla birleştiğinde çöküş süreci hızlanır ve şirketi iflasa götürür.
Günümüz iş dünyasının önde gelen gurusu ve küresel teknoloji girişimcisi Elon Musk’ın başarı hikayesinin ilk adımları bu konuda benzersiz bir örnek oluşturuyor:
Şunları söylüyor:
“PayPal’ın satışından elde ettiğim gelir 180 milyon$ idi.”
“-100 milyon$’ı SpaceX’e (Uzay şirketi),
-70 milyon$’ı Tesla’ya, (Elektrikli otomobil şirketi),
-10 milyon$’ı Solar City’ye (Yenilenebilir enerji şirketi) yatırdım.
Kiramı ödemek için borç almak zorunda kaldım.”
Yüksek bir adanmışlık ve hedefe odaklanma ile yaptığı ve uğruna zorunlu harcamalarını bile gözardı ettiği bu yatırımların mevcut piyasa değerleri bugün yüzlerce milyar Dolar ile ölçülüyor.
Şimdi, bir Türk işadamının, bir varlığının satışından aynı miktarda sürpriz bir gelir elde ettiğini düşünelim:
Elindeki kaynağın büyük bir bölümünü yakın gelecekte yüksek kazanç vaad eden, ancak uzun vadede değer üretme potansiyeli olmayan arsa veya gayrimenkul projelerine; geri kalan kısmını villa, yat, otomobil gibi tüketim araçlarına yatıracağını ve sonuçta sermayesini kısır bir döngüye hapsedeceğini tahmin etmek güç olmayacaktır.
Aynı olumsuz döngü ve batağa sürüklenme süreci ülkeler için de söz konusudur.
Bunun en tipik örneği Venezuela’dır.
Venezuela, geniş petrol rezervleri ve doğal kaynak zenginliğiyle bir zamanlar dünyanın en müreffeh ülkelerinden biriydi. Ancak, kötü yönetim, ekonominin petrol ihracatına aşırı bağımlı hale getirilmesi, gelir kaynaklarının çeşitlendirilmemesi ve dış faktörlerin birleşimiyle büyük bir krize sürüklendi.
Petrol fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde elde edilen gelirler, uzun vadeli kalkınmaya odaklı yatırımlar yerine, gösterişli binalara, gereksiz yatırımlara ve popülist sosyal programlara harcandı. Bu durum, ekonomiyi dış şoklara karşı kırılgan hale getirdi. 2014’te petrol fiyatlarının ani düşüşü, Venezuela'nın gelirlerini büyük ölçüde azalttı ve ekonomik çöküşü tetikledi.
Siyasal istikrarsızlık ve yolsuzluk, ülkenin ekonomik çöküşüne zemin hazırlayan diğer önemli faktörler oldu. Hükümet, yanlış mali politikalar ve hiper enflasyonu tetikleyen para basma uygulamalarıyla krizi daha da derinleştirdi.
Sonuçta, doğal kaynak zenginliğinin doğru yönetilememesi, petrol gelirlerinin diğer sektörlere zarar verdiği bir bağımlılık yaratarak Venezuela'nın çöküşüne neden oldu.
Petrol gelirlerini büyük ölçüde lüks tüketime, devasa inşaat projelerine, 2022 FIFA Dünya Kupası gibi (220 milyar$’lık) gösterişli prestij yatırımlarına harcayan körfez ülkeleri; petrol dışı gelir kaynaklarını yeterince çeşitlendirmedikleri takdirde alışılan refah standartlarının uzun vadede sürdürülebilir olmaması bakımından Venezuela’nın akıbetine uğrama riski ile karşı karşıyadırlar.
Doğal kaynak zenginliğinin akıllı ve basiretli yönetilmesine örnek ülke ise Norveç’tir.
Norveç, ekonomisini tek bir doğal kaynağa bağımlı olmaktan çıkardı. Gelir kaynaklarını petrol dışında, teknoloji, balıkçılık, yenilenebilir enerji ve sanayi gibi sektörlere yayarak çeşitlendirdi. Bu doğrultuda, uzun vadeli ve ihtiyatlı kalkınma politikaları geliştirdi.
Petrol gelirlerini Venezuela ve Körfez ülkeleri gibi lüks ve şatafatlı harcamalarla tüketmek yerine, değeri bugünkü rakamlarıyla 1.65 trilyon$’a ulaşan Norveç Varlık Fonu'nda biriktirerek küresel yatırımlara yönlendirdi ve böylelikle gelecek nesillerin refahını garanti altına aldı.
Keza, Japonya sınırlı doğal kaynaklarına rağmen yenilikçi teknolojideki atılımlarıyla dünyanın 3’üncü ekonomisi olmuş; Singapur, küçücük bir şehir devleti olmasına rağmen uluslararası ticarette küresel bir kontrol ve dağıtım noktası haline gelmiştir.
Bu örneklerden ülkemiz için çıkarılacak ders:
Türkiye, uzun vadeli bir vizyon geliştirerek konfor alanından çıkmalı, gösterişli kamu binası yapımından, gereğinden büyük ve değer üretmeyen kamu yatırımlarından vazgeçmelidir.
Ekonominin kaynaklarını inşaat sektörüne yöneltmek yerine, stratejik sektörlere yatırım yapmalıdır.
Bu çerçevede:
- Kısa vadeli kazançlara değil, uzun vadeli değer üretmeye odaklanılmalı,
- Sürdürülebilirlik ve yenilikçilik esas alınmalı,
- Doğal kaynaklar korunmalı ve verimli kullanılmalıdır.