Saadet Partisi, Netanyahu ve İsrailli siyasilerin işlediği ağır insan hakları ihlalleri sebebiyle 81 ildeki başkanları aracılığıyla savcılıklara suç duyurularında bulundu. Suç duyurularının bir yıldır işleme alınmadığı ortaya çıktı.
SEMA KIZILARSLAN
İsrail, Gazze Şeridi'ni 392 gündür bombardıman ve abluka altında tutuyor. Gazze'de can kaybı 43 bini aşarken bütün dünya, Filistinlilere yönelik soykırımı izlemekle yetiniyor.
Saadet Partisi, İsrail'in kimyasal silah kullanımı gibi iddialar da dahil olmak üzere, ağır insan hakları ihlalleri için 81 ildeki başkanları aracılığıyla savcılıklara suç duyurularında bulundu.
Suç duyurusunda başta Netanyahu olmak üzere İsrailli sorumlular hakkında işlem yapılması talep edildi. Ekim ayında başlayan ve sonuçlanmayan suç duyurularını yeniden gündeme getirmesiyle sürecin detayları da açığa çıktı.
'ADALET GECİKTİ'
KARAR’a konuşan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Hukuk İşleri Başkanı Alev Sezen, bir yıldır işleme alınmayan suç duyuruları konusunda adaletin geciktiğine dikkat çekti.
Konuya dair bir gelişme göremeyen Saadet Partisi, 7 Ağustos'ta İsrailli kamu görevlileri hakkında da suç duyurusu yaparak konuyu hukuki olarak ısrarla takip etti.
Sezen, Adalet Bakanlığı’nın İsrail'e karşı gerekli işlemleri başlatmasını talep ederken, suç duyurularının hala bekletilmesini siyasi bir engelleme olarak yorumladı.
Türkiye’nin Filistin meselesinde etkisiz kalmasını eleştiren Sezen, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması örneğini hatırlatarak, burada hukuki değil, siyasi bir sürecin işletildiğini düşündüklerini söyledi.
Sezen, Türkiye’nin Filistin konusunda samimi bir duruş sergilemediğini, iç siyasete yönelik “bir şey yapıyormuş” gibi bir görüntü çizdiğini belirtti.
“Düzenlediğimiz etkinlikler ve yaptığımız hukuki takip sürecin ardından 81 ildeki Saadet Partisi il başkanlarımız aracılığıyla savcılıklara suç duyurularında bulunduk. Bu duyurularda başta Netanyahu olmak üzere, İsrail’in bu suçlardaki tüm sorumluları hakkında işlem yapılmasını istedik. Ekim ayı sonlarında başlayan bu süreçte, suç duyurularımızın akıbetini takip ettik ancak herhangi bir gelişme göremeyince, 7 Ağustos’ta bir adım daha attık. Bu kez, il başkanlarımızla tüm Türkiye'de eş zamanlı olarak ilk suç duyurularımızı işleme koymayan ve süreci sürüncemede bırakan kamu görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunduk.
'DOSYALAR SORUŞTURMA AÇILMADAN BEKLETİLİYOR'
Bu adımın amacı, suç duyurularımızın akıbetini, hangi aşamada olduğunu öğrenmek ve sürecin hukuki ve siyasi olarak nasıl yürütüldüğünü ortaya koymaktı. ‘Soruşturmaya yer olmadığına dair’ verilen iki karar ise, ikinci suç duyurularımız sonucunda savcıların verdiği kararlardır. Bu kararlarda, ilk suç duyurularımıza dair de bilgi yer almakta; savcılar, suç duyurularımızın gereğinin yapılması için Adalet Bakanlığı’na gönderildiğini, ancak buradan henüz bir yanıt gelmediğini ifade etmektedir.
Bu süreçte Adalet Bakanlığı'nın bu suçlularla ilgili gerekli işlemleri başlatması, davanın açılması gerekiyor. Ancak dosyalar Ankara’ya, bakanlığa gönderildi ve kamuoyuna yönelik bir açıklama yapılmadan veya bir soruşturma açılmadan bekletiliyor. Bize de savcılara da bir dönüş yapılmış değil.
Burada hukuki bir süreçten çok, siyasi bir sürecin işlediğini düşünüyoruz. İç hukukta olduğu gibi, uluslararası yargı ve mahkemelerde de benzer bir tavrı görüyoruz.”
Güney Afrika, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açarken, Türkiye’nin aynı Birleşmiş Milletler statüsüne sahip olmasına rağmen bu adımı atmadığına dikkat çeken Sezen, Türkiye’nin Filistin davasındaki tutumunu eleştirdi.
'İKTİDAR HALKI OYALIYOR'
Sezen, iktidarın Filistin konusunda halkı oyalayarak, “bir şey yapıyormuş” gibi bir görüntü çizdiğini belirtti:
“Güney Afrika, İsrail aleyhine dava açtı. Türkiye de Güney Afrika ile aynı Birleşmiş Milletler statüsüne ve yetkilerine sahip, biz de gidip Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açabilirdik. Ancak Türkiye bunu yapmadı, Güney Afrika ise yaptı. Oysa Filistin’le tarihi ve inanç bağlarımız gibi sebeplerle bu davayı açmamız gerekiyordu, ama yapmadık.
Dava açılmasının ardından süreç ilerledi ve İsrail'e yönelik ihtiyati tedbir kararları verildi. İsrail, hukuk tanımaz bir yapıya sahip olduğu için bu kararlara da uymadı, fakat en azından bir danışma görüşü alındı. O dönemde Saadet Partisi olarak, “Madem Türkiye dava açmadı, neden müdahil olmuyor, neden bu süreci geciktiriyor?” diye eleştirmiştik. Tedbir kararları ve danışma görüşleriyle birlikte, İsrail’in en sıkışık olduğu dönemin geçmesinin ardından, Türkiye müdahil oldu. Elbette müdahil olmamız önemli, fakat bunu zamanında yapmalıydık.
Davayı biz açmalıydık ya da açmasak bile en azından diğer ülkeler gibi daha erken müdahil olmalıydık. Nitekim, Nicaragua, Kolombiya, İspanya gibi ülkeler bile bizden önce müdahil olma talebinde bulundu. Biz ise sürecin en etkili olduğu dönemin ardından müdahil olduk.
İsrail’le ticari ve diplomatik ilişkilerdeki tavırlarını zaten görüyoruz. En son savcılık kararlarında kamuoyuna paylaştığımız gibi, hukuki süreçlerde de maalesef bu samimiyetsizliği ortaya koymuş bulunuyoruz.”