DEVA Partisi Lideri Babacan, Instagram'a erişim engeline yönelik açıklama yaptı. Olayda iki yanlışın olduğuna dikkat çeken Babacan, "Birincisi Meta'nın Haniye'yle ilgili paylaşımları kısıtlamaya çalışması, bunun gerekçesini açıklamaması. Öte yandan Türkiye'nin de Bakanlık talimatıyla engelleme yapması da bir başka hata. Bir hata, bir başka hatayla düzeltilmez. Bizim yaşadığımız örnek “Onlar kısıtlarsa ben de kökten kapatırım” şeklinde. Apar topar, bir talimatla yapılmış gibi" dedi.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Instagram'a erişim engeli getirdi. Edinilen bilgiye göre, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanlığı, Instagram'a erişimi engellerken re'sen kapatma yetkisini kullandı. BTK Başkanlığı, Filistin ve İsmail Haniye'ye yönelik suikast sonrası yapılan paylaşımlar nedeniyle bu kararı aldı. Birçok kullanıcı Instagram'ın engellenmesine tepki gösterdi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Instagram'a getirilen erişim kısıtlamasına ilişkin konuştu. Konuyla ilgili iki yanlışa dikkat çeken Babacan, "Birincisi Meta'nın Haniye'yle ilgili paylaşımları kısıtlamaya çalışması, bunun gerekçesini açıklamaması. Öte yandan Türkiye'nin de Bakanlık talimatıyla engelleme yapması da bir başka hata. Bir hata, bir başka hatayla düzeltilmez. Bizim yaşadığımız örnek “Onlar kısıtlarsa ben de kökten kapatırım” şeklinde. Apar topar, bir talimatla yapılmış gibi" ifadelerini kullandı.
GazeteDuvar'dan Nergis Demirkaya'nın sorularını yanıtlayan Babacan’ın, Orta Doğu, iç politikadaki tartışmalar ve gündemdeki birçok konuya dair açıklamaları şu şekilde:
"GAZZE BİR AÇIK HAVA HAPİSHANESİ"
Dünya diken üstünde. İsrail’in Filistin’e saldırıları sürerken arka arkaya suikastlar yapıldı. İsrail’in son saldırıları ateşi bölgeye yayma olarak yorumlandı. Bu son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kopenhag'da 30 ülkeden eski dışişleri bakanlarının toplantısına katıldım. O toplantının ikinci günü 7 Ekim, saldırının olduğu gündü. İlk günkü haber Hamas’ın saldırdığı şeklindeydi. Sivillere karşı yapılan hiçbir eylemi tasvip etmeyiz ama buradaki sorunun kök sebepleri çözülmeden bu coğrafyada huzur, barış sağlanamaz diyerek orada tespitlerimi paylaştım. Birincisi Filistinlilerin izolasyon altında yaşamaları. Gazze bir açık hava hapishanesi. İki, İsrail devletinin kutsal mekanlara sürekli saldırısı var. Üç, Batı Şeria’da, uluslararası hukuka aykırı olarak, Filistinlilerin yaşama hakkı olan topraklarda Yahudi yerleşkeleri kuruluyor. Yerleşkelerin etrafı çevriliyor, silahlandırıyorlar. Bu üç kök sebep orada olduğu sürece burada huzur da barış da sağlanamaz.
Konjonktürel açıdan da önemli bir konu daha var o da Netanyahu'nun kendi siyasi bekası. Taban desteğini kaybetmiş, bugün seçim olsa kazanamaz bir başbakan. Sadece bu güvenlik temasıyla iş başında kalmaya devam ediyor. Gazze’de baktı ki artık yıkacak yer kalmadı, ateşi etrafa yaymaya çalışıyor. İlk etapta iki hedefi var, Lübnan ve İran.
Oyun teorisinde Tit for Tat (kısasa kısas) stratejisi var. Hem Lübnan Hizbullah’ı hem de İran bugüne kadar İsrail'in yaptıklarına ölçülü bir karşılık verdi. İki ülkenin de Haniye'nin öldürülüşüne kadarki stratejisi buydu. Ateş çemberini büyütmek istemiyorum dediler ama Netanyahu da ısrarlı bir şekilde ateş çemberini büyütmek istiyor. Beyrut ve Tahran muhtemelen nasıl cevap vereceğini hesap ediyor.
Haniye çok sembolik bir figür. Gazze’de seçilmiş parlamentonun ilk başbakanı. Hep siyasi kanatta olmuş. Duygusallık çok yüksek ama benim beklentim ve de ümidim Lübnan Hizbullah'ın da, İran'ın da bu olanlara ölçülü cevap vermesi ve işi büyütmekten geri durmaları. Ama bu olur mu bilmiyorum.
‘TÜRKİYE BARIŞ VE İSTİKRAR İÇİN ÇABA GÖSTERMELİ’
Türkiye İsrail’e yönelik en sert eleştirileri getiren ülkelerden biri. Haniye suikasti sonrası sert açıklamalar yapıldı. Türkiye nasıl bir tutum almalı?
Türkiye'nin yapması gereken çok hızlı bir şekilde bölgedeki barışın ve nihai istikrarın sağlanması için çaba göstermek. Ateşkes sağlanırsa bu işin ateşi düşer. Türkiye’nin aracı olacak itibarı artık var mı bilmiyorum ama doğrudan, dolaylı her türlü çabayı mutlaka göstermesi lazım. Bölgesel bir savaşın kazananı olmaz. Türkiye'nin ulusal çıkarları da, bölgesinde acilen barış ve istikrar sağlanmasından geçer.
INSTAGRAM’A ENGEL: BİR HATA, BİR BAŞKA HATAYLA DÜZELTİLMEZ
Dış politika konuşurken gündemimize Haniye’nin öldürülmesinin ardından bir de Instagram’a erişim engeli girdi. Haniye ile ilgili bazı taziye mesajları kaldırıldığı için Cumhurbaşkanı, bakan oluru ile Instagram’ın engellendiği iddiasını konuşuyoruz. İddia çünkü resmi bir açıklama yok. Sonuç olarak bir sabah uyandık Instagram kapalı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Instagram sadece iletişim değil, aynı zamanda önemli bir ticaret mecrası haline geldi. O nedenle buna sadece iletişim değil, aynı zamanda serbest ticaretle ilgili bir engelleme olarak bakmamız gerek. İkincisi, Instagram, Facebook, WhatsApp hepsi Meta şirketi. İsrail-Filistin meselesinin başladığı 7 Ekim'den bu yana -çok daha görünür şekilde- pek çok büyük şirketin bu konuda tarafsız durmadığını, hissedarlarının, finansörlerinin ideolojik eğilimleriyle iş yaptıklarını da görüyoruz. 7 Ekim'den bu yana pek çok şirket insan hakları, hukuk sınavlarında çaktı. Ama Instagram özeline baktığımızda şunu da unutmamalıyız. Filistin'de olan bitenin dünya kamuoyuna yayılması, özellikle Gazze'deki vahşetin görüntülerle, videolarla, kamuoyuna hızlı yayılmasında da Instagram çok önemli bir mecra oldu. Yani pek çok Filistinli gazeteci Gazze'den sesini Instagram yoluyla duyurdu.
Burada aslında iki yanlış var. Birincisi Meta'nın Haniye'yle ilgili paylaşımları kısıtlamaya çalışması, bunun da gerekçesini açıklamaması. Öte yandan Türkiye'nin de Bakanlık talimatıyla engelleme yapması da bir başka hata. Bir hata, bir başka hatayla düzeltilmez. Bizim yaşadığımız örnek “Onlar kısıtlarsa ben de kökten kapatırım” şeklinde. Benim anladığım apar topar, bir talimatla yapılmış gibi. Kurumsal bir şey değil de, ‘Kapatın kardeşim’ gibi bir talimat olduğunu anlıyorum. Hala resmi, altı dolu bir şey yok. Böyle konularda yargı kararı çıkartmak da zor bir şey değil. Pat diye bir karar görebiliriz.
‘ÇİN'DE INSTAGRAM YOK AMA ÇİN’İN DEMOKRASİ OLMA İDDİASI DA YOK’
Geçmişte Demirtaş’ın tutuklanma süreci, yakın zamanda deprem gibi konularda internet kısıtlamaları yaşadık ama toptan bir iletişim mecrasının fişi ilk kez çekildi. Bu demokrasi seviyemiz açısından ne ifade eder? Çin ile kıyaslamalar var.
Bu kabul edilebilir bir şey değil. Can güvenliği gerekçesi dışında bir engellemenin temel haklar, hukuk açısından mümkün olmaması gerektiğini söylüyorum. Çünkü burada yapılan engelleme ile hem haber alma hem de ifade özgürlüğünü kısıtlamış oluyorsunuz. Basın özgürlüğünü kısıtlamış, serbest ticaretin önünü kesmiş oluyorsunuz.
Çin'de Instagram, Facebook, WhatsApp, Google, Youtube yok. Ama Çin bir demokrasi olma iddiasında da değil. Çin’in, Avrupa Konseyi standartlarında insan haklarına sahip bir ülke olma iddiası da yok. Biz Avrupa Konseyi'ne üyeyiz. AİHM sistemindeyiz. Avrupa Konseyi standartlarında insan hakları iddiası olan bir ülkeyiz ve demokratik bir ülke olma iddiamız var.
‘AYM AÇIKLAMASI ENGELLENMEYE ÇALIŞILDI İHTİMALİ VAHİM’
Bir de Anayasa Mahkemesi’nin İletişim Başkanlığı’yla ilgili iptal kararını açıklayıp geri çekmesi de tartışma konusu oldu.
Çok etkileşim alınca altyapı kaldırmadı diye anlatıyorlar. Sonuçta bir karar alınmış, Resmi Gazete’de yayınlandı. Benim üzüldüğüm şu oldu: İnsanların aklına ‘Anayasa Mahkemesi'nin aldığı bir kararı açıklamasını hükümet engellemeye mi çalıştı’ sorusunun gelmesi. Vahim durum bence bu. Anayasa Mahkemesi böyle bir şey yok dedi, tamam. Ama böyle bir ihtimalin bile değerlendirilmesi demokrasimiz adına, hukuk devleti adına çok üzücü.
NORMALLEŞME 3. AYIN SONUNDA BİTTİ
Yerel seçim sonrası başlayan “normalleşme” süreci devam ediyor mu? Kim kazandı, getirisi ne oldu sizce?
Ben zaten üç ay diyordum. Avrupa demokrasilerini yakından takip ederim. Seçimden sonraki ilk doksan gün herkes için çok özel bir dönemdir. Kimine fırsat açar, kimine bir imtihan süreci olur. Son haftanın başında genel merkezdeki bir toplantının sonunda arkadaşlara “Normalleşme, yumuşama dedikleri bir grup konuşmasına bakar dedim. Günlerden salıydı. Çarşamba günü de Tayyip Bey o zehir zemberek grup konuşmasını yaptı. Artık ondan sonra oturup çay, kahve içmek, bana gel, ben sana gideyim mümkün değil. 3. ayın dolduğu hafta bitti. Resmi törenlerde yan yana denk gelebilirler ama şu yok: Hükümet ve ana muhalefet partisi sık sık oturacak, ‘ülkeyi nasıl yönetelim. Gelin bize fikirlerinizi anlatın. Bakanlarımız gölge bakanlarla konuşsunlar”... Böyle bir dünya yok. İktidar iktidarlıktan, muhalefet muhalefetlikten çıkar.
MHP MESAJLARI SİNAN ATEŞ DAVASI İÇİNDİ
Normalleşmeyi MHP’nin bitirdiği yorumları da yapıldı. Şarkılı yürüyüşler, yüzükler… Bahçeli AK Parti-CHP koalisyonu önerdi…
MHP'nin derdi daha çok Sinan Ateş davasıydı. “Allah bize yeter” yüzüğünün ortaya çıktığı gün Ayşe Ateş'in Külliye’ye gittiği gün. Nereden biliyorum? Çünkü Ayşe Hanım o gün bize gelecekti. Sabahleyin özel kalemi arayıp, “Cumhurbaşkanlığından aradılar, size geleceğim saatlerde cumhurbaşkanı beni bekliyormuş. Ertesi gün gelebilir miyim” diye sormuş. Tam da o gün Bahçeli’nin bu paylaşımları oldu.
AK Parti son seçimde ciddi bir oy düşüşü yaşadı. Parti içinde değişim dönüşüm çağrısı yapanların “hukuka dönüş, AİHM, AYM kararlarının uygulanması” gibi konuları ele aldıkları ama MHP'nin bunu engellediği gibi değerlendirmeler yapılıyor. Buna katılır mısınız? Orada bir savaş mı var?
AK Parti içinde aynı ekonomide olduğu gibi diğer konularda da rasyonaliteye dönüşü isteyen insanlar var. Fakat rasyonaliteye dönüşün ne manaya geldiğini iyi düşünmeleri lazım. Rasyonaliteye dönüş ne demek? Mesela hükümetin artık yargıya talimat vermemesi demek. Sayın Erdoğan gerçekten böyle bir şey ister mi? Rasyonaliteye dönüş demek, medya üzerindeki baskıların kalkması, özgür yayın yapabilmesi demek.
MUHALEFET ENFEKTE OLUYOR
Aslında CHP de “normalleşme” derken bunların çağrısını yapmadı mı?
Muhalefet de sanki gittikçe enfekte oluyor, bazı konularda iktidarın yaptığı yanlışları daha iktidar olmadan yapmaya başlıyor. 22 yıldan sonra önlerinde bir iktidar örneği var. İktidar olmak böyle bir şey, biz de öyle olalım, iktidar olalım. O zaman iktidar değişikliğinin Türkiye'ye faydası var mı? Ülkeyi yönetme yetkisini alalım, biraz da biz kullanalım! Bana göre muhalefetin amacı köklü bir sistem değişikliği olmalı. Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devletine dönüşmesi, demokrasinin evrensel standartlara ulaşması… Bizim varlık sebebimiz bu. Biz muhalefeti bunun için yapıyoruz. Siyaseti sadece güç ve iktidar için yapıyor olsak benim AK Parti'den hiç ayrılmamam lazımdı. Bir de kurucusuyum. Üstelik kimse bana git de demedi.
Muhalefet hazırlıksız mı?
Yazılı bir şey yok. Eğitim, CHP'nin eğitim politikası ne? Parti programında yazdığı gibiyse o program çok genel bir çerçeve taşıyor. Genel başkanların konuşmaları bir politika değildir. Göç politikası nedir? Sorunu nasıl çözeceksiniz, konuya bakış perspektifiniz nedir? Hangi ilke ve değerlerle yaklaşıyorsunuz?
Bunlar eksik olabilir ama seçmen yerel seçimlerde CHP’ye desteğini artırdı…
Yerel seçimlerde temel duygu iktidar karşıtlığıydı. “Bu seçimde sadece belediye başkanı seçilmeyecek hükümete de uyarıda bulunacak seçmen” dedik. Tam da bizim dediğimiz gibi oldu. Bizim üzerimizden belki çok az yerde oldu. Daha çok yerde CHP üzerinden oldu. Bazı yerlerde başka partiler üzerinden oldu. Ama vatandaş gerçekten bir sarı kart gösterdi. Temel duygu, daha iyi yönetirler, daha iyi yaparlar duygusundan öte, bir uyarı yapmaydı.
Ülkeyi yönetme iddiasında olanların nasıl yönetecekleriyle ilgili hazırlıklı olmaları lazım. Gerçekten iddialı muhalefet böyle olur. İktidar sorumluluğu yazılı bir şekilde ne yapacağını açık bir şekilde toplumun önüne koymayla olur. Günlük atraksiyonlarla, söylemlerde, sansasyonel siyaset kolay.
Kamuoyu nezdinde bunlar önemli görünüyor. CHP tematik mitingler yapıyor. Mücadele, müzakere diyerek bir dizi temas içinde. DEM Parti “Ekmek Adalet Buluşmaları” başlattı. DEVA Partisi olarak siz ne yapıyorsunuz? Sonuçta DEVA da iktidar olmayı hedefleyen bir siyasi parti?
Muhalefetin birkaç önemli fonksiyonu var. Bunlardan bir tanesi halkın sesi olma. Ama orada bitmiyor. Çünkü bunu bir sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf da yapabilir. Şu anda yapılanların ağırlıklı kısmını seçmenin sorunlarını dillendirme olarak görüyorum. Bu kıymetli, gerekli. Bunu biz de yapıyoruz. Ama yeterli değil. Bu sorunların çözümü için ne yapmak lazım? Buralarda muhalefette hazırlık hemen hemen hiç yok. Tek tek fikirler var.
Sizin planlarınız, önerileriniz hazır mı?
Bir tane değil 23 tane önerimiz var. (Babacan DEVA Partisi’nin kuruluşunun ardından tarımdan şehirleşmeye 23 alanda hazırladığı eylem planlarını gösteriyor) Ülkenin sorunlarının nasıl çözüleceğini anlatan detaylı yol haritaları. Bunlar ortaya konulmadan sadece vatandaşın sorunlarını paylaşmak, derdiyle dertlenmek kâfi değil. Gerekli ama yeterli değil.
‘SADECE SEÇİMİ DEĞİL ÜLKEYİ KAZANMAYA ODAKLANMAK LAZIM’
Bunları yapmak için önce seçimi kazanmak gerekiyor tabii…
Seçimi kazanırsınız ama sonra ülkeyi kaybedersiniz. Milletin umudunu yok edersiniz. Sadece seçimi kazanmaya odaklanmak yetmez, ülkeyi kazanmaya odaklanmak lazım. Seçimlerden sonraki 90 gün çok kıymetlidir. 90 günde bazı şeyleri yaparsanız yaparsınız, yapamazsanız asla yapamazsınız. Muhalefete en önemli tavsiyem, tamam yanlışlara yanlış diyeceğiz, vatandaşlarımızın derdini anlayacağız, dertlerini dillendireceğiz. Ama orada durmayacağız. Bunun bir adım ötesine başlayıp ne yapmamız gerektiğine, dersimize iyi çalışacağız.
Siz hazır mısınız?
DEVA olarak dünden hazırız. Altılı Masa’da bütün bu çalışmalarda bizim katkımız büyüktü. Çalıştık, çalıştık, 48-52 bitti. 52-48 de olabilirdi. Nihayetinde en önemli faktör güven. Bu ülkeyi iyi, düzgün yönetirler güvenini sağlamak. Altılı Masa da niye olmadı. Çünkü biz kavgasız, gürültüsüz, uyum içerisinde, bu ülkeyi yönetebileceğimizi maalesef ortaya koymadık. Yoksa şöyle bir kadroya baktığımızda gerçekten Türkiye'yi temsil eden, geniş kitleleri temsil eden bir kompozisyon vardı orada. Büyük koalisyon diyoruz ya, öyle bir tablo vardı.
PARLAMENTER SİSTEMDEN GERİ VİTESE TAKMAYACAĞIZ
Bundan sonra ne yapacağız? DEVA açısından, duruşumuzu asla bozmadan, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü… Bunlardan asla taviz vermeden, sahici bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz. Daha çok insanların bizi tanıması, anlaması için gayretimizi artıracağız. Biz “Parlamenter sistem” diyoruz. Parlamenter sistemden geri vitese takmayacağız. Geri vitese takanlar olabilir. Başkanlık sistemiyle bu ülkenin sorunlarını biz çözelim diyenler, isteyenler olabilir. Zaman içerisinde partilerin duruşları değişebilir. Ama bizim duruşumuz değişmedi, değişmeyecek.
Biz başkanlık sistemi ile ülkenin sorunları çözülür deseydik, önemli olan iktidardır, güçtür deseydik, şu anda AK Parti içerisinde siyaset yapmaya devam ediyor olurduk. Bu kadar zor ve meşakkatli bir yolu seçmezdik. Onun için ülkenin sorunlarının kalıcı olarak çözümünün ancak gerçek demokrasiyle olacağına inanıyoruz. Gerçek demokrasinin de Türkiye için parlamenter sistemle ancak mümkün olabileceğini iyi biliyoruz.
‘DERVİŞİN FİKRİ NEYSE ZİKRİ ODUR DEMİŞLER’
Diğer muhalefet partilerinin bundan vazgeçtiğine dair bir görüşünüz olduğunu anlıyorum. Öyle mi?
Bazıları daha az dinlendirmeye başladı da onun için diyorum. Niyeyse artık pek adını anmıyorlar parlamenter sistemin. Dervişin fikri neyse zikri odur demişler ya. Siyasette bu zikir önemlidir. Parlamenter sistem isteyen partilerin daha yüksek sesle istemeye devam etmesinde büyük fayda görürüm. Yoksa gücü ele geçirme değil. Başka bir Türkiye, gerçek demokrasi hayalimiz var bizim.
‘CHP’YE YÖNELİK BARİYERLERİN KIRILMASINDA ROL OYNADIK’
Sizin ifadenizle iktidara sarı kart gösteren seçmenin oyları büyük ölçüde CHP’ye gitti. Yapılan araştırmalara baktığımızda AK Parti'ye oy verenlerin yüzde 7.8'i CHP'ye, yüzde 5.7'si Yeniden Refah'a oy vermiş. AK Parti’den CHP’ye oy geçişkenliği zor olmasına karşın, 1.5 milyon oy dikkat çekici. Diğer yandan Yeniden Refah iktidardan oy alırken DEVA, Gelecek ve Saadet neden alamadı?
Yerel seçimlerdeki dominant duygu AK Parti adayının karşısında kim kazanabilirdi? Burada şunu unutmamak gerekiyor. Bizim 2023 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'yle aynı masaya oturmuş olmamız, sadece biz değil, İYİ Parti'nin, Saadet Partisi’nin, hatta Demokrat Parti'nin aynı masaya oturmuş olması CHP'yle ilgili toplumdaki önyargıların kırılmasına çok yardımcı oldu.
Masaya oturma döneminde birisi bana, “Ali Beyciğim dikkat et, bak o CHP'nin altı oku var ya, bu altı okundan bir tanesinin ucu dokunsa bir daha hayat boyunca iflah olmazsınız” dedi. Bu duygu toplumda çok geniş. Kemal Bey'in başlattığı o helalleşme süreci, aynı masada oturuyor olabilmek, bizim daha yeni kurulmuş taze bir siyasi parti olarak ve belli kesimlerin de ciddi ümidini kazanmış bir siyasi parti olarak, daha girdiğimiz ilk seçimde Cumhurbaşkanlığı için CHP'nin genel başkanına oy verin, milletvekilleri için de CHP'nin logosunun altına “evet” mührüne basın dememiz o bariyerlerin kırılmasına önemli bir rol oynadı. Bunu umarım ki CHP'nin şu andaki yönetimi unutmaz. Çünkü bu faktör yok sayılırsa CHP'nin bundan sonraki başarısını etkiler. Umarım geçmiş sürecin bir hakkın teslimi açısından akıllarının bir kenarında tutarlar.
Genel seçim, yerel seçim dinamikleri de farklı. Yerel seçimlerden sonra Özgür Özel de epey bir emanet oy var, farkındayız dedi. Bu çok önemli. CHP adına konuştuğunu düşünen insanların bütün bunların farkında olarak bir iletişim yapması lazım. Seçimden bu yana 4 ay geçti, ben bu hassasiyeti pek görmüyorum.
BELEDİYELERİN BAŞARISIZLIĞI ÜZERİNDEN CHP'Yİ VURACAKLAR, CHP’NİN İKİ ÖNEMLİ SINAVI VAR
İktidarın stratejisi 4. ayın sonunda tamamen ortaya çıktı. Belediyelerin başarısızlığı üzerinden CHP'yi vuracaklar, vurmaya çalışacaklar. Dolayısıyla CHP'nin şu anda bana göre çok önemli iki sınavı var. Bir, o almış olduğu desteğin hakkını verip verememek siyasi duruş açısından. İki, belediyelerin performansı. Yani bu iki sınavı başarıyla verirlerse bu sürdürülebilir başarı haline gelir. Diyalog çok önemli burada. Siyasi partiler arasında diyalog, iş birliği çok değerli. İktidar muhalefet ve muhalefet-muhalefet diyalog kanalının açık olması çok kıymetlidir. Herkesi dinlemeleri, anlamaları lazım partilerin.
Yeni anayasa için muhalefet ortak bir tutum alabilir mi?
Seçimlerin üzerinden 3 ay geçtikten sonra genel başkanları ziyaret etmeye başladım. Özgür Bey'e, Müsavat Bey'e “hayırlı olsun”a gittim. BBP’ye yeni genel merkezleri dolayısıyla ziyarete gideceğim. DEM Parti’ye taziye ziyaretinde bulunacağım. Kemal Bey’e de iade-i ziyaret yaptım. Partiler arası iletişim kanalları açık olsun istiyoruz. Her görüşmede de anayasayı gündeme getirdim. Bu anayasa çalışmaları konusunda genel merkezler arasında bir irtibat olsun, bu önemli. Ama hepsine şunu da söylüyorum, biz de dikkat etmeliyiz. Bu anayasa çalışmaları ülkenin asıl yakıcı gündeminin üzerini kapatacak bir süreç olmasın. Sahici bir süreç olsun. Sahici olup olmadığı eylül-ekime giderken ortaya çıkar.
‘YENİ ANAYASA İÇİN KOCAMAN BİR SORU İŞARETİMİZ VAR’
Meclis Başkanı yeni anayasa için tüm partilerden yöntem önerisi istedi. Bu öneriyi iletecek misiniz? Nasıl bir usul öneriyorsunuz?
DEVA'nın anayasa çalışması, yargı reformu ve temel haklar eylem planı hazır. Bir takım bıraktık, bizimki bitti dedik. Bundan sonra süreç nasıl işler? Hükümetin bu konuda samimiyet testinden geçmesi gerekiyor. Şunu açık söyledim: Başlattığınız çalışmaya ön yargılı yaklaşmadık. İyi niyeti varsaydık. Ama mevcut anayasa hükümlerine saygı duymayan bir iktidar var şu anda. Böyle bir iktidarla beraber yeni anayasa çalışması nasıl yapılacak? Böyle kocaman bir soru işaretimiz var.
Oraya bir soru daha eklesek. Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine AYM “Yok hükmünde” dedi. Anayasaya aykırı işlem yapan Meclis nasıl yeni anayasa yapacak sorusu da meşru değil mi? Meclis Başkanı bu konuda ne yapmalı sizce?
Keşke ideal bir durum olsa, Meclis Başkanı kendi hür iradesiyle hareket ediyor olsa. Meclisin AK Parti ve MHP ile birlikte sağlanan bir çoğunluğu var. Meclis Başkanı da onu bildiği için iki arada bir derede herhalde işini yapmaya çalışacak. Bana göre Meclis Başkanının bu durumda gözünü kapatıp hukukun gereğini yapması gerek.
Can Atalay kararı ile ilgili Meclis Başkanının tutumu yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili süreçte tavrınızı etkiler mi?
Anayasanın Mahkemesinin kararları derhal uygulanır ve herkesi bağlar diyor. Burada bir karne oluşuyor, oluşan karneye günü geldiğinde bakarız. Bize destek veren vatandaşlarımız gidin, çözüm arayın, ben daha ne yapayım diyor. Konuşmamak, ben yokum demek… Bu ikilem CHP’de de var. Özgür Bey’in döneminde bunu değiştirme çabasını görüyorum. Çaba kıymetli bir çaba. CHP açısından da uzun vadede kazandırır bu. Ama dozu çok önemli. O dozu kaçırıp da ondan sonra, ilk üç ayda… Tayyip Bey seçimde ikinci partiye düşmüş olmasının toplumsal psikolojisini üç ayda değiştirdi. İnsanlara, Cumhurbaşkanı benim, dedi, AK Parti ikinci parti psikolojisini üç ayda değiştirdi.
'NORMALLEŞME TERAZİSİNDE EN ÇOK KAZANÇ ERDOĞAN’IN'
Normalleşmenin kazananı AK Parti mi oldu?
Teraziye koyduğumuzda Erdoğan'ın kazancını daha çok görüyorum. Sonuçta ne yaptı, ana muhalefet partisinin genel merkezinin önüne Cumhurbaşkanlığı bayrağı asıldı. Çok sembolik bir şeydir. Sen bana gel ben sana geleyim çay içeyim, o ilişki şekli Cumhurbaşkanı ile bir parti genel başkanı ilişkisi şeklinde ikinci parti psikolojisini ilk üç ayda bana göre Erdoğan iyi yönetti. Keşke bu kadar çabayı, zihni yoğunluğu ülkeyi yönetmeye verse. Memleketin meselelerini çözmek için biraz çalışsa daha iyi olacak.
‘MUHALEFETİN BAŞARISI İÇİN İKİ FAKTÖR VAR’
AK Parti oy kaybetti, anketlere göre temmuzda beklentileri karşılamayan maaş zamları ile de erimeye devam ediyor. Ama bu oylar başka partilere gitmiyor, kararsızlarda park etmiş bekliyor. AK Parti de ekonomiyi düzelttiğinde seçmeninin geri döneceğini düşünüyor. Uygulanan ekonomik programa da inanıyorlar. Sizce de yeniden birinci parti olabilir mi? Ya da seçmen Erdoğan'dan umudunu kesti mi?
Seçimlerden hemen sonra “bugün seçim olsa kime oy verirsin?” çok farazi bir soru. Millet biliyor ki bugün seçim yok. Değerlendirmek için çok erken. Son seçimde sandığa gitmeyen seçmen ağırlıklı olarak AK Parti seçmeni. Dolayısıyla AK Parti seçmeninin önemli bir kısmı henüz başka bir partiye geçmiş değil. Bu çok önemli. Orada bakıyor ve izliyor. Şimdi bunlar için geri mi döner, başka bir yere mi gider demek için çok erken. Bu sadece AK Parti'nin başarılı olup olmadığıyla değil, muhalefetin başarılı olup olmayacağıyla da çok ilgili.
Muhalefetin başarısı için iki faktör söyledim: Bir siyasi duruş, iki belediyelerin performansı.
‘İKİ AYAKLI PROGRAM BAŞARIYA ULAŞAMAZ’
Ekonomi programının başarılı olacağına çok güveniyor AK Parti…
Ekonomik programlar en az üç ayaklı olur, ama şu anda ekonomik programın sadece iki ayağı var. Bir para politikası ayağı var. Yani enflasyon yüksek, ben de faiz yükselteyim. Parasal sıkılaştırma diyoruz. Bir de maliye politikası ayağı var. O da enflasyon yüksek, bütçe açığını azaltayım. Bütçe açığını azaltmanın yolu da şu anda yaptıkları vergi artırımı. Tasarruf anlamında işe yarar bir şey yok. İki ayaklı bu program nihai başarıya ulaşamaz. Üçüncü ayak yapısal reform ayağıdır. Yapısal reform ayağında kurumların güçlendirilmesi, kural bazlı ekonomi yönetimi vardır. Bütçe açığını azaltmak istiyorsanız gidin Avrupa Birliği'nin kamu ihalesi mevzuatını aynen Türkiye'de uygulayın. Asıl tasarruf oradan gelir. Milyar dolarlık projeler yarışmasız veriliyor. Garanti verilmiş 100 bin araç. Yarışma ile yapsan belki 50 bin araç garantili başkası yapacak.
'ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ 423 METRE UZATILDI'
Çanakkale Köprüsü, 1923 metre. Geçen bir mühendis grup geldiğinde anlattı. Normalde köprü 1500 metre, Cumhuriyet 1923 diyerek 423 metre eklemişler. İnanılır gibi değil. 1500 metre köprü ile 1923 metre köprünün maliyeti de öyle orantılı değil. Maliyet böyle eksponansiyel artıyor. Asma sistemleri değişiyor, belki iki, üç katına mal oluyor uzattığınız zaman.
‘YARIN AİLEDEN BİRİSİ FAİZ YÜKSEK DERSE…’
Yapısal reform nedir?
Örneğin Merkez Bankası'nın yasasını değiştirirsiniz. Dersiniz ki Merkez Bankası Başkanı 5 yıllığına görevlendirilir, Cumhurbaşkanı bile görevden alamaz. Eskiden öyleydi. Üçüncü ayak eksik olunca herkes korkuyor. Cumhurbaşkanı izin verdiği için bunlar faizi yüzde 50'ye çıkarabildi ama acaba yarın birden değiştirir mi bilmiyorlar. Yarın aileden birisi bir şey söyler, -torunu demiş ya Paris’e gitme- “Yeter milletin canına okudunuz yüzde 50 faizle” der. Ertesi gün ‘kardeşim ya faiz düşür ya da çek git’ diyebilir Merkez Bankası Başkanına? Bunun olmayacağının garantisi var mı? Onun için üç ayaklı program diyorum. IMF programlarının bile bir de dördüncü ayağı olur. O da sosyal destektir. Bu uyguladıkları programın sosyal ayağı da yok.
‘ASLINDA BİR EKONOMİK PROGRAM YOK’
O zaman bu programın başarılı olacağını düşünmüyorsunuz?
Başarılı olacağını nasıl tanımladığımıza bağlı. TÜİK’in enflasyonunu veri alalım, ilk yıl yüzde 40'a indirdi. Ama arkası gelmeyecek ki. Bu programda gerisi gelmez. Şu andaki bu programda enflasyonun düşmesini sağlayan en önemli faktör döviz kurunun aşağı yukarı sakin ve sabit gitmesi. Çünkü dövize siz şu anda aylık yüzde 5 faiz ödüyorsunuz. Çünkü yabancı birisi Türkiye'ye 100 milyon dolar getirdiğinde bir ay sonra 105 milyon dolar geri götürdü. Yüksek faizi verdiğiniz sürece bu para geliyor. Yüksek faiz indiğinde aynı döviz gelecek mi? Yoksa ben Türkiye'den kazanacağımı kazandım Afrika'da, Latin Amerika'da yüksek faizli bir başka ülke bulurum mu diyecek?
Aslında bir ekonomik program da yok, faiz artır, vergi artır. Vergi kimin için artıyor? Meclis’e getirdiklerini gördük. İmar rantına vergi getirebildiler mi? Türkiye'de asıl büyük para orada. Pahalı arabaya binenlerin peşine düşüyorlar. Boşuna uğraşmasınlar ben söyleyeyim. Türkiye'de 20-30 milyon lira üzerinde satılan arabalar varsa bu arabaların üçte ikisinin kaynağında imar rantı vardır.
ASIL VERGİ ALMAK İSTİYORSANIZ İMAR YASASINA 'DEĞER ARTIŞI VERGİSİ' KOYUN
Türkiye'deki menkul ve imar rantı sanayiye göre çok daha hızlı ve kolay bir para kazanma alanı haline geliyor. İmar rantlarında büyük bir bölüm de kayıt dışı oluşuyor. Son 5 yıl içerisinde daire alıp da tapuyu, faturayı tam yapabilen var mı? 10 kat yerine 30 katlık izin veriyorsunuz. Belediyelerin hemen hemen hepsi bunu yapıyor. AK Parti, CHP farkı yok. Siyasetin ve siyasetçinin kayıt dışı finansmanı da buradan geliyor. Bu vergisizdir. Türkiye'deki ekonomik kaynakların yanlış dağıtılmasına sebep olmaktadır. Asıl vergi almak istiyorsanız imar yasasına “Emsal değişikliği harcı” koyun, “değer artışı vergisi” deyin. Bakın asıl o zaman devlet olarak vergi topladığınızı göreceksiniz hem de kayıt dışılığı kökünde önlemiş olacaksınız. Ve ondan sonra da kolay para kazanma yolu kalmayınca sanayiye de daha çok yatırım olduğunu göreceksiniz. Asıl ekonomik yapının temelinde bu bozukluk var.
‘BİR NESİL YETERİ KADAR GIDA ALAMADAN YETİŞİYOR’
Bir yanda insanlar on yedi bin lira asgari ücretle meyve alıp yiyemiyor. Çocuklar yeteri kadar beslenmiyor, proteinsiz yetişiyor. Şimdi sırf birileri para kazansın, birilerinin cebine para girsin, birileri haksız servet yapsın diye bir nesil yeteri kadar gıda alamadan yetişiyor. Yazık değil mi? Onun için diyorum, bizim siyasetteki mücadelemiz böyle bir güç iktidar mücadelesi değil. Siyasetteki mücadelemiz temiz siyaset mücadelesi. Yüksek demokrasi mücadelesi, hukuk devleti mücadelesi. Yoksa güç, iktidar mücadelesi olsa oralardaydık.
AK Parti’nin oyları 2002 seviyesine geriliyor. Bu tabloda daha da düşer mi?
İnanın daha iyi, sağlam bir alternatif çıksın bu oyu da alamaz. İnsanlar kerhen oy veriyor. AK Parti'ye oy verenler de CHP'ye oy verenler de. CHP’ye oy verenlerin motivasyonu da AK Parti’den daha iyi yönetir motivasyonu değil. Bu kerhen oy verme hissiyatını değiştirebilirsek o noktada başarılı olacağız. Kerhen değil, gerçekten bu insanlar bu ülkenin sorunlarını çözer, dürüst, düzgün ve temiz yönetir duygusuyla oy verdiklerinde kazanacağız.
'ERKEN SEÇİM ÇAĞRISINI BİRAZ ERKEN GÖRÜYORUM'
Muhalefetten sesler yükselmeye başladı, çağrılar var. Erken seçim bekliyor musunuz?
Muhalefette olanlar refleks olarak hemen seçim olsun ister. Bir daha şansını denemek ister. Her seçim muhalefet için bir şanstır, bir fırsattır. Ama ben bu talebi zamanında ve gerçekçi yapmak gerektiğini düşünüyorum. Yıpratır. Patinaj kötü bir şey. Bir gücünüz var mı? Sayılar tutuyor mu? Siz bastırınca iktidarın yapacağına inanıyor musunuz? Ben biraz erken görüyorum. Özellikle CHP’nin belediyeleri başarılı şekilde yönettiğini ispat etmesi lazım. Ondan sonra daha güçlü şekilde erken seçim diyebilir.
‘EĞER DEVA PARTİSİ'Nİ KURMAMIŞ OLSAYDIK, BUGÜN DERHAL VE ACELE OLARAK DEVA PARTİSİ'Nİ KURARDIK’
Genel seçimin üzerinden 14 ay geçti. 15 milletvekiliniz var. Bir grup kurma hedefiniz vardı. Burada bir gelişme var mı? Bu arada Demokrat Parti Milletvekili Cemal Enginyurt’un da 30-40 milletvekilinin yer alacağı bir sağ ittifak oluşabileceği iddiası var. Yeni yasama döneminde ne göreceğiz?
Grup kurmayla alakalı geçen mayıs seçimlerinde başlayan bir hedefimiz vardı. Yerel seçim döneminde bu konuyu biraz soğuttuk. Yerel seçim sonuçlarına bakıp, bu kadar insanın sandığa gitmediği bir tabloda siyasette yeni bir şeyler yapma ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Bu yenilik ihtiyacı DEVA Partisi'nin kendi içinde de olabilir daha geniş birlikteliklerle de olabilir. Muhalefete oy verenlerin çoğu da iktidara oy verenlerin çoğu da kerhen oy veriyor. DEVA Partisi'nin kurulma sebebi de tam bu arayış.
Eski Menderes-Özal dönemini hatırlayanların merkez sağda farklı, yeni bir şey olabilir mi diye de arayışı var. Bunları yakından takip ediyoruz. Meclisteki milletvekilleri arasında bir sürü sohbet oluyor. Meclis önemli bir ortam ama bir de ahali var dışarıda. Bizim ikinci olağan kongre sürecimiz de devam ediyor. Şimdi arkadaşlarımla Ağustos ve Eylül'de yoğun bir şekilde vatandaşlarımızı dinleyeceğiz. Siyaseti okuyan, siyaset bilimci, sosyal bilimci, çok insan var. Onlarla da görüşüyorum.
Gelmiş olduğumuz noktada seçim sonuçlarına rağmen şunu çok rahatlıkla ifade ediyorum, eğer biz DEVA Partisi'ni kurmamış olsaydık, bugün derhal ve acele olarak DEVA Partisi'ni kurardık. Başta da söylediğim pek çok sebeple ama özellikle bizim temsil ettiğimiz ideallerin ve değerlerin Türkiye'de siyaset için çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Bunu taşıyacak bir siyasi partiye kesinlikle ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Asıl şimdi DEVA zamanı diyorsunuz o zaman…
Tabii bu ifadeyi siz söyletmiş oldunuz ama evet. Siyasetteki bu idealizmin gerçekten iktidar tarafında da muhalefet tarafında da yeterince temsil edilemediğini görüyoruz. İktidar belediyelerindeki yanlışların aynısını muhalefet belediyelerinde gördüğümüzde üzülüyorum, kahroluyorum. O zaman niye çalışıyoruz ki? Amaç bir siyasi görüş gitsin, bir başka siyasi görüş iktidar olsun değil. Amaç memleket iyileşsin.
Yeni yasama döneminde nasıl bir DEVA göreceğiz? Yeniliklere hazır olalım mı?
Siyasette diyaloğa çok önem veriyor, iş birliklerini çok kıymetli buluyoruz. Meclis içinde, meclis dışında olsun, farklı siyasi akımlar, farklı siyasi gruplarla daha yakın bir iş birliği şeklinde olabilir. Biz sırf grubumuz olsun diye grup kurmak istesek Meclis’te şu an bir grubumuz vardı. 15 milletvekiliyle Meclis’te grubumuz iyi performans gösteriyor. Sadece grup olsun diye değil, siyasette, parti içinde veya dışında daha geniş birliktelikler oluşturup, bu birlikteliklerin meclise grup olarak yansıması çok daha kıymetli olacak.
Genel anlamda bizim siyasette gördüğümüz bir boşluk var. Bu boşluk daha da büyüyecek. DEVA Partisi olarak münferiden ve daha geniş iş birlikleriyle bu büyüyecek olan boşluğu doldurmaya talip olacak hem de bu gayretini fıtri, doğal yollarla bir Meclis grubuyla da ortaya koymuş olacağız. Bizim hedefimiz, gayretimiz bu. Ama bu hedef ve gayretin gerçekleşmesi önümüzdeki aylardaki sürecin nasıl işleyeceğine bağlı.