Anadolu Yazarlar Birliği Başkanı Yusuf Tosun “Su, henüz insanlığın anlayamadığı ölçüde birleştirici bir rolü olan evrensel bir reçetedir” görüşünü dile getiriyor.
Finlandiyalı yazar Emmi Itaranta’nın şiirsel ve melankolik ilk distopya romanı olan ‘Su Unutmaz’ isimli eseri; İskandinavya’da bir köyde anne ve babasıyla yasayan 17 yasındaki Nora’nın yaşanan iklim değişikliği nedeniyle yasadıklarını konu alır. Tabii temel konu ‘Su’dur. Öyle ki iklim değişmiş̧, denizler yükselmiş̧, bugünün dünyası kitaplarıyla ve eski teknolojisiyle büyük ölçüde sulara gömülmüştür. Tatlı su kaynakları tükenmeye yüz tuttuğundan ülke ordunun sıkı kontrolü altındadır. Bir gün babası Noria’ya, ailesinin yıllar boyu taşıdığı sırrı açıklar: Evin yakınlarında bir tatlı su kaynağı vardır. Kendisi de babası gibi bir çay ustası olacak olan Noria bu sırrı saklamak ve kaynağı korumak zorundadır. Bu konuda babasından sık sık tembihler alır, uyarıları dinler.
Ünlü bir çay ustası olan babası Kaitio, Noria’ya bu nasihatlerinden birinde şunları söyler: ... Suyun bir bilinci vardır ve insanlardan önceki çağlardan şu ana dek dünyada olan her şeyi aklında tutar, geçmişi hafızasında saklar. Su, dünyanın hareketlerini anlar, ne zaman arandığını ve ne zaman ona ihtiyaç̧ duyulduğunu bilir. Bazen bir kaynak ya da kuyu ortada hiçbir sebep ve açıklama olmaksızın kurur. Sanki su kendi isteğiyle kaçar, akacak başka bir yol aramak için toprağın altına çekilir. (...) Bu yüzden bir kaynağı kuruması suyun hayrına olabilir ve buna karşı koyulmaması gerekir. (...) Dünyada her şeyi insana ait değildir. (...) Biz suyun bekçileriyiz ve hepsinden önemlisi onun sahipleri değil, sadece hizmetkârlarıyız.’ (1)
Bugün özellikle Japon bilim adamı Masaru Emoto’un çalışmaları neticesinde bilimsel olarak da kanıtlanan bu düşünceler sayesinde ‘suyun bir hafızası’nın (2) olduğunu bir distopya olarak değil realite olarak biliyoruz artık. Bütün olup bitenleri tabiat gibi su da hafızasına alıyor ve hiçbir şeyi unutmuyor. Su bir bakıma susarak her şeyi hafızaya alıp absorbe ediyor ve kontrol altına alıyor zararlı güçleri. Şayet hafızaya alınıp saklanan güçler harekete geçerse... O zaman olanlar karşısında artık iş işten geçmiş olur. Böyle bir durumda yapılması gereken; iğneyi kendimize batırmaktır. Olacakların müsebbibi bizi çünkü. Unutmamamız gerekir ki; bidayetinden günümüze her canlının en yakın tanığı hiç şüphesiz sudur. Bütün olup bitenlerin şahidi ve de en önemli unsuru yani... Dolayısı ile olup bitenlere en çok hâkim olan da odur. Oysa biliriz ki su, görünürde sükûneti soluyandır. Meğer suskunluğu kulakları delen bir çığlıkmış. Çünkü o, her daim lisanı-ı hal ile konuşma halindedir. Lakin sudan anlayanadır tekellümü de, devinimi de... ‘...susmak hiçlik ya da boşluk değildir ve zaten zararsız olan şeyleri zincire vurmak için ona gerek yoktur. Susmak, her şeyi mahvedebilecek olan güçleri zapt eder çoğu zaman.’ (3)
Evet, suyun silinmeyen bir hafızası vardır ve her daim kayıt halindedir. Zerreden kürreye varıncaya kadar her şeyi hıfzeder adeta. Ancak vakti gelince usulce ortaya koyar belgelerini de, cevaplarını da...
SU BİLGİYİ KAYDEDER
Suya nasıl davranırsanız, öyle karşılığını bulursunuz. Hareketlerine anında tepki verir. Kızınca kızan, öfkelenince karşılığını veren ve aynı zamanda sevincine ortak olup paylaşan bir canlıdır. Bu nedenle de hem cenge, hem e barışa vesile olması senin elindedir. Nitekim Japon bilim adamı Masaru Emoto’un bu konudaki araştırma ve deneyleri de göstermiştir ki; su çevresinde olup biteni kopyalar ve ona göre tepki verir: ‘Uzun yıllardır suyu incelemekteyim. Suyun bilgiyi kopyalama yeteneği olduğunu fark etmek benim hayatımı değiştirdi.”
Ve ilave ediyor Emoto; “ ...suyun bilgi kopyalama işlevini insanların sağlıklarını iyileştirmeye yardımcı olmak için kullanıyorum.’ (4)
Su, yer ve gök yolculuğuna çıkarken kopyaladığı bu bilgiyi de yanında taşır ve ilgili yerlere bırakır aynı zamanda. Bir bakıma yaşam bilgisiyle dolu su aynı zamanda yaşamın da kaynağıdır. Emoto’nun buz kristalleri deneyi suyun söz konusu bilgi kopyalama olayına yeni bir pencere açmıştır adeta. Emoto’nun su kristalleri üzerinde yaptığı deneylerde ulaştığı netice şaşırtıcıdır: ‘...(Su) kristallerinin bizim için birçok bilgi ile dolu olduğunu öğrendim. Musluk suyunun tersine doğal su güzel bir dizi kristal sergilemektedir. –hele bir güzel müziğe maruz kalırsa. Ayrıca suya ‘şükran’ ya da ‘salak’ gibi farklı kelimeler gösterildiğinde kristallerde büyüleyici farklılıklar meydana gelir. Bu kristaller, hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğine dair derslerle doludur.’ (5)
Yaşam şifreleriyle dolu buz kristalleri ve dolayısı ile su; hem insanın, hem de doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Kutsal kaynaklar ve bilimsel veriler insanın sudan yaratıldığı hususunda hemfikirdir. Yerkürenin üçte ikisinin sudan oluşması tesadüfî bir durum değildir. İnsan, besin kaynaklarının büyük bir çoğunluğunu topraktan elde ediyor. Bu nedenle de ilk uygarlıkların önemli su kaynaklarının bulunduğu havzalarda kurulduğunu görüyoruz. Örneğin; Mezopotamya olarak adlandırılan –ki Mezopotamya ‘iki nehir arasında’ demektir. Fırat ve Dicle arasında kalan üçgen bölge, ilk tarımsal faaliyetlerin yapıldığı ve ilk insan yaşamının olduğu yerlerdir. Mezopotamya, dünyanın merkezi konumundadır. Burada güçlü medeniyetler gelişip boy atmışlardır. Suyun şerrinden, felaketlerinden korunmak için de bentler inşa etmiş̧, barajlar kurmuşlardır. Yani suyun yıkıcılığına karşı önlemlerini alıp barış ve huzur iklimine dönüştürmesini başarabilmişlerdir. Bu nedenle mitoslarda da yaşamın sudan doğduğunu ve suyun insanoğlunun ilk kutsallarından biri olduğunu görüyoruz. Çünkü su hem ceza, hem de mükâfat olarak mitoslarda yer alır. Mesela tufanlardaki yok edici, yıkıcı güç sudur. Aynı şekilde su; arınma, kirlerden temizlenme ve yaşam kaynağıdır da... Öyle ki su, bazı toplumlarda tanrıçalaştırılıp tapılmıştır adeta. O nedenledir ki; ‘...mitolojide su, yasayan bir varlıktır ve su kaynaklarının koruyucu ruhları ya da perileri bulunur.’
Görüldüğü üzere su, birey için hayati olduğu kadar toplum için de hem hayat, hem de barıştır. Evrensel bir nesnedir. Dini, dili, ırkı, mezhebi, meşrebi yoktur. Bütün insanlığın ve dahi canlı-cansız bütün varlıkların emrine amade edilmiştir. Lakin istifade edilmesini de bilmek gerekir. Çünkü su, savaş̧ nedeni olabileceği gibi, barış̧ için de önemli bir araçtır. Su ne şehir, ne de ülke sınırı tanır. Hatta kıtaları bile astığı olur. Onun yurdu yeryüzü̈ coğrafyasıdır. Arada bir de gökyüzüne misafir olur. Ama öz yurdu yerküredir. Bu nedenledir ki; dünyanın üçte ikisi su, az bir kısmı karadır.
SU BİRLEŞTİRİCİDİR
Modern dünya ile birlikte daha çok kazanma hırsı ve paylaşımdaki adaletsizlik doğal olarak ortak yaşamı da zedeledi. Bunun neticesinde paylaşımı zayıf, bencil, bireyci bir yaşam modeli oluştu. İnsan tabiatına aykırı bu yeni modern yaşam tarzı, haliyle suyu da hunharca tüketti ve neticesinde çatışmacı bir ortam doğdu. Su, zaman zaman uluslararasında, bazen de küçük topluluklar ve farklı sınıflar arasında, kimi zaman da bireyler arasında ihtilaf kaynağı oldu. Oysa Maude Barlow’un altını çizdiği gibi;‘… su ihtilaf, çatışma ve hatta şiddetin kaynağı olabileceği gibi insanları, toplulukları ve ulusları birlikte çözüm arama noktasında bir araya da getirebilir.’
Yine biliyoruz ki; ‘Su tarih boyunca birçok toplumun temel bir yapı taşını oluşturmuştur. Toplum içinde yaşayan çeşitli kökenden insanlar uzun süre aynı kuyuları paylaşmışlar, aynı nehir boyunca birlikte yaşamışlar ve toplumun temelini oluşturmuşlardır.’ (6) Ve bu nedenle tarih boyunca ‘suyun gerçek toplumsal bağların özünü oluşturan birleştirici bir yapı’ olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde Mecelle’de; ‘…suyun ot ve ateş gibi hiç kimsenin malı olmadığı ve tüm insanların bunda ortak olduğu’ yer alır.
Bütün bu hatırlatmalar da gösteriyor ki su; insanlığa ortak bir yaşam modeli sunma noktasında yüce yaratıcının bize bahşettiği bir hazinedir. O hazinenin dünyanın her yerinde bir nişane olarak durduğunu ve çatışma değil, barış timsali olarak yer aldığını görüyoruz. Bir bakıma; ‘Su doğanın insanlığa, dünya üzerinde daha kaygısızca ve barış içinde ve birbirine saygı göstererek yaşamayı öğretmek için verdiği bir hediyedir.’ Lakin bu hediyeyi yerli yerinde kullanmak bizim tasarrufumuzdadır.
Suyun ayak izinin bizi çatışmaya mı yoksa barışa mı götürmesi tamamen bizim elimizde. Bu yol haritası barış yolu için değerlendirilebilir. İlla da bir su savaşı yaşanacaksa unutmayalım ki bunun müsebbibi suyun kendisi değil, bizim davranışlarımız olacaktır. O da; insandan kaynaklı suyun kullanım ve piyasaya arzı durumudur. (Bu mevzuyu daha önce geniş bir şekilde ele aldık. Merak edenler okuyabilirler.
https://www.karar.com/gorusler/su-paradoksunun-yarattigi-sanal-su-savaslari-1879807)
İşin doğrusu su, henüz insanlığın anlayamadığı ölçüde birleştirici bir rolü olan evrensel bir reçetedir. Su vesilesiyle farklı topluluk ve uluslar arasında ortak yaşam ve iş birliği mümkündür. Mesela sınır aşan sular ve birçok ülkenin ortak kullanım alanında olan göl ve göletler bu birleştirici işlevi görebilir. Bu hususu göz önünde bulundurarak suya yaklaşımda bulunmakta fayda vardır. Evet, suyun bir hafızası var ve çevresinde olup biteni sürekli kaydediyor. İnsanlık için bir armağan olan suyun birleştirici yönünün varlığını faydaya dönüştürmek ve savaşa değil barışa vesile kılmak bizim elimizde. (7)
Kaynaklar
1. Su Unutmaz, Emmi Iratanda, Doğal Kitap, S: 18
2. Suyun Gizli Mesajı, Masörü Em oto, Kuraldışı Yayınları
3. Su Unutmaz, Emmi Iratanda, Doğal Kitap, S: 94
4. Suyun Gizli Mesajı, Masörü Em oto, Kuraldışı Yayınları, S: 12
5. Suyun Gizli Mesajı, Masörü Em oto, Kuraldışı Yayınları, S: 9
6. Su Hakkı, Maude Barlow, Yeni İnsan Yay., S: 227
7. Söz Konu Su, Yusuf Tosun, Çıra Yay.