TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, 31 Mart seçimlerinin demokrasinin geleceği için önemli bir kilometre taşı olduğuna dikkat çekiyor.
Bernard Lewis; “Demokrasi istikrarsız ve o nedenle de zaman zaman patlayıcı bir içeriğe sahip bir sözcük ve kavramdır.” diyor “Tarihsel Perspektif İçinde Türklerin Demokrasi Deneyi” adlı makalesinde…
Demokrasi basit kurallarla tanımlanır, diyor Lewis ve ekliyor: “Öncelikle, yönetimin yetkesini halktan alması ve dolayısıyla halka karşı sorumlu ve halk tarafından değiştirilebilir olmasıdır. İkinci olarak halkın seçimini bilinen ve yerleşmiş kurallarla, yasal olarak belirlenmiş aralıklarla düzenlenen seçimler biçiminde yapılması.”
Evet, iktidar marifetiyle “bilinen ve yerleşmiş kuralları” alt üst edilmiş olsa da - 17 bakan bir cumhurbaşkanı yardımcısı ve bir cumhurbaşkanıyla sahadalar- 31 Mart’ta, demokrasimizin geleceği için önemli bir kilometre taşı olacak bir seçime daha gidiyoruz.
Bu seçimler yalnızca yöneticilerin seçilmesi anlamına gelmiyor; aynı zamanda demokrasi kültürümüzün güçlenmesinin bir işareti olacak anlam da kazanıyor.
Bu seçim süreçleri, her bireyin kendi geleceğini şekillendirme ve toplumun ortak geleceğine katkıda bulunma hakkına sahip olduğu bir anlayışı da temsil ediyor.
Çünkü yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak kabul ediliyor, demokratik katılım ve hizmetin yerine getirilmesinde hayati bir rol oynuyor.
Yerel seçimler, yerel yönetimlerin günlük hayatımızı doğrudan etkiliyor mu?
Evet…
Şehir planlaması, sosyal tesisler, sokakların temizliği, çevrenin ve ekolojik dengenin gözetilmesi, suya erişim, yerel ulaşım ve altyapı projeleri, kapsayıcı kamu hizmetleri, hatta eğitim vs gibi alanlar gelecek tercihlerimizi belirleyen ve yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen hususlar mı?
Kesinlikle...
Bu nedenle, adaylara ve politikalarına oy vermek, aslında kendi yaşam standartlarımızı belirleme şekli mi?
Kuşkusuz…
Ayrıca, yerel seçimler, halkın beklenti ve ihtiyaçlarının yerel yönetimler tarafından daha iyi anlaşılmasına ve karşılanmasına da olanak tanıyor mu?
Elbette…
Ancak; işin özünde, demokrasi kültürümüzün gelişiminin bir göstergesi olarak da büyük bir önem taşıyor bu yerel seçimler.
Yerel yönetimlerin güçlenmesi, bugünkü gibi “ben merkeziyetçiliğin” getirdiği zaafları azaltıyor; şeffaflığın ve hesap verebilirliğin artmasına katkı sağlıyor.
Bireylerin toplumsal süreçlere aktif olarak katılımını teşvik ederken, demokrasinin köklerini daha da derinleştiriyor.
Yerel seçimler, toplumun sesini duyurma ve değişime doğrudan katkıda bulunma imkanı da sunuyor.
Aynı zamanda adaletin sağlanması ve eşitliğin korunması adına da kritik bir aşama yerel seçimler…
Bunlar da demokrasilerin/ demokrasimizin vazgeçilmez unsurları…
‘SEÇMEN KENDİNİ BAĞIMSIZ KONUMLANDIRABİLİYOR’
Bu yerel seçimler; seçmen davranışında, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel grupların siyasi tercihleri üzerine farklı bir ışık tutuyor.
Yerel seçimlerde her seçmen oy pusulasında kendini genel seçimlerden daha bağımsız konumlandırabiliyor.
Siyasi partiler ve medya tarafından kullanılan çerçeveleme, yaratılan kamuoyu algılarının etkisi, bu yerel seçimler için farklılaşabiliyor.
Çünkü; yerel yönetimlerin kamusal pozisyonlanmaları, uygulamaları, bireylerin siyasi tercihlerine doğrudan etki ediyor.
Bireysel seviyedeki siyasi eğilimler ile bu bireylerin yaşadıkları yerel yönetimlerin politik duruşları arasında da doğrudan bir ilişki ölçekleniyor.
Yine, Türkiye’deki kültürel ve sosyal değerlerde gözlemlenen değişimlerin, seçmen davranışları ve kamuoyu eğilimleri üzerindeki uzun vadeli etkilerini de bu yerel seçimler belirleyecek gibi duruyor.
Özellikle bu yüzden 31 Mart seçimlerinin yerel aktörleri ulusal aktörler olarak görülüyor.
Bu dinamik yapı, bizim için demokrasinin sadece teoride değil, pratikte de işleyen bir sistem olduğunun altını çiziyor.
Bernard Lewis yukarıda adını zikrettiğim makalesinde seçimler için şu ifadeleri kullanıyor:
”Seçim için önemli olan; gözlemcilerce, seçmen davranışını araştıran bilim insanları ve diğerlerince bitmez tükenmez bir tartışma konusu yapılan değişik biçimleri değildir.
Öncelikle önemli olan onun sonuçlarıdır; can alıcı sınama, neticedir. “Katılmamak mümkün değil…
Bu haliyle yerel seçimler, demokrasimizin sağlıklı işleyişinin bir göstergesi olacak…
Sanki bu seçim, sonuçlarıyla kötü iktidarın panzehiri, gidişatından endişe ettiğimiz demokrasimiz için bir siper olacak.
Bu anlamda, seçimler yalnızca adaylar ve partiler arasındaki bir mücadele alanı değil, aynı zamanda demokrasiyi canlı tutma, geliştirme ve derinleştirme çabası olarak anlam kazanacak.…
Bu bağlamda, yerel seçimlerin sadece bir yönetime/ yöneticiye oy vermekten ibaret olmadığını, aynı zamanda demokratik değerlerimizi pekiştiren, toplumsal katılımı ve sorumluluğu artıran bir süreç olduğunu hatırlamak önemli…
Dolayısıyla, 31 Mart yerel seçimleri, bize sadece yerel yönetimleri değil; aynı zamanda demokrasi kültürümüzü, toplumsal gelişimimizi güçlendirme fırsatı da sunuyor.
Bu nedenle, yerel seçimlere katılmak sadece hakkımız değil, aynı zamanda toplumumuzun geleceğini şekillendirme sorumluluğumuzun da gereği…
Bu süreçte her bir oy, demokratik değerlerin korunması yönünde atılmış önemli bir adım…
Her bir oy, demokratik süreçlere katılımın bir ifadesi, toplumsal sözleşmenin bir parçası…
Bu süreçte her oy, bir umut ve bu umudun yeşermesi için yurttaşların sandık başına gitmesi demokratik bir vazifenin yanı sıra, demokrasiyi şekillendirmede de bir fırsat…
Bernard Lewis ile başladık onunla bitirelim. Lewis, makalesinin sonuç bölümünde:
“Demokraside Türk deneyiminin başlangıcından bun yana nerdeyse iki yüz yıl geçti.
Türklerin demokrasi deneyimi önemli sorunlar yaşadı. Ağır engellerle karşılaştı. Ancak bütün bunlardan sağ çıkmayı başardı. Bu sorunlara ve engellere karşın-belki de bunlar nedeniyle- Türk demokrasisi benzer deneyim ve geleneklere sahip ülkeler arsında en başarılı olandır.
Türkiye’de demokratik kurumların tarihinin kilometre taşları vardır- Sened-i İttifak, Tanzimat Reformları, ilk anayasa (I. Meşrutiyet) Jön Türk Devrimi, (II. Meşrutiyet) ve hepsinden önemlisi Kemalist Cumhuriyet.
Hikayede sapmalar ve kesintiler vardır, büyük bir gerilimin söz konusu olduğu ve demokratik deneyimin yetersiz kaldığı durumlarda bu normaldir.
İlginç ve çarpıcı olan her yoldan çıkışın ardından, demokratik sürecin tekrar yoluna koyulması ve Türk halkının özgürlük yolculuğunu sürdürmesidir.”
DEMOKRASİMİZ KOLEKTİF HAFIZA KAYBI YAŞIYOR
Mevcut iktidar da demokrasimize “önemli sorunlar” yaşatıyor. Bir kez daha “hikayede sapmalar ve kesintiler” var. Yine “büyük bir gerilim söz konusu.”
Ancak bu kez mevcut iktidar; 22 yıllık iktidar etme biçimiyle, son 100 yıllık demokrasi geleneğimizde şiddetli erozyonlar, gasplar, işgaller yarattı.
Giderek büyüyen bir hırçınlıkla demokrasimiz için kolektif bir hafıza kaybı yaşattı.
Bilinçli hesaplarla demokrasi adına kabul edilemez şeylere, zora dayalı yöntemlerle toplumu alıştırdı; demokrasi kültürümüzü bir çökeltiye dönüştürdü.
Unutmayalım bir ulusun demokrasi kültürü ne kadar uzun süre ayakta kalırsa o ulus da o oranda ayakta kalır.
İktidarın bu tutumunu, yeni antidemokratik hafıza inşasını, iktidar büyüsünü, ülkenin
“karanlığa yolculuğunu” 31 Mart kesintiye uğratabilir.
Türk toplumunun ilerlemeci vizyonu; “buğdayı ekip biçen bizken, bize darı verenlere”, iktidarın parti devleti haline, demokrasiden, Türk toplumunun siyasal kültüründen dönüş projeksiyonuna 2028 öncesinden meydan okuyabilir.
“Türk halkı özgürlük yolculuğunu daha kararlı sürdürebilir.”