Görüşler

Mülakat, ciddiyet ve tükettiğimiz gelecek

Mülakat, ciddiyet ve tükettiğimiz gelecek

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer "Yükseköğretim sistemimiz ile ülkenin ihtiyaçları arasında herhangi bir mantıksal bağ yok" tespitinde bulunuyor.

Türkiye’de maalesef kamusal tartışmalarımızı mümkün kılan ortak bir dilden yoksunuz. Herkes kendine gömülü olduğu için ortaya ne bir diyalog çıkıyor ne de dolayısıyla anlamlı bir mesafe alabiliyoruz. Önemli bir husus da konuşmayı taşıyacak derin ve geniş bir siyaset alanının ve buna bizi götürecek bir kamusal alanın olmayışıdır. Böyle olunca hem anlamlı bir tartışma yapmaktan yoksun kalıyoruz hem de mevcut ve muhtemel yanlışlıkları denetleyecek, dengeleyecek nitelikli bir işleyişten yoksun kalıyoruz. Son dönemlerde tartıştığımız mülakat uygulaması bunun en çarpıcı örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Sorun, sadece insan kaynağı yönetiminde başvurulan bir çözüm yönteminin ne olmasıyla ilgili değil. Kamuoyu haklı olarak mülakatın güvenilirliği temelinde endişelerini dile getiriyor ve tartışmanın odağına bu hususu yerleştiriyor. Ancak mülakat uygulamasını getirenler ve meşrulaştıranlar insan kaynağı yönetiminin bir enstrümanı olarak gerekçelendirmekten öte insan kaynağının niteliğini arttıran bir uygulama olduğu izlenimi oluşturuyorlar. Bu izlenimi oluşturmak için de ÖSYM’nin alan testi istatistiklerine başvuran bir anlatı inşa ediyorlar. Nihayetinde özetlediğimizde mülakat dolayımında karşımıza şöyle bir mantıksal kurgu çıkıyor.

Birinci iddiamız şu: Öğretmen yetiştiren kurumlarımızda nitelikli öğretmen yetişmiyor. ÖSYM alan testlerinin sonuçları da bunu gösteriyor.

İkinci iddiamız şu: MEB’e nitelikli öğretmen almak istiyoruz. Bunun için öğretmenlerimizin eğitim fakültesinden mezun veya diğer alanlardan mezun olup pedagojik formasyon almış, KPSS’de belirli bir sıralamaya girmiş olmasını istiyoruz.

Mülakatın dayandığı iddia ise şu: İlk iki temel iddiada dile geldiği üzere mevcut nitelikli öğretmen ihtiyacımızı gidermek için mülakatı getireceğiz. Alan testi başarısı düşük adayları KPSS’den aldıkları puanın %50’si ve mülakat puanının %50’si ortak alınarak nitelikli öğretmen alımı gerçekleştirilmiş olacak.

Bu anlatıda bütün kamuoyu olarak birlikte değerlendirme yapmamız, netleştirmemiz gereken birkaç husus var.

Bu anlatıda da görüldüğü üzere temel problemimiz nitelikli öğretmen yetiştirememek ve dolayısıyla MEB’e nitelikli öğretmen alamamaktır. Milli Eğitim Bakanı mülakatın temel gerekçesinin üniversitede verilen eğitimin niteliğinin düşük olmasını gösteriyor. Kanıt olarak da ÖSYM’nin Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) sonuçlarını gösteriyor. Gerçekten de bu test sonuçları ülkemizdeki eğitimin niteliğine ilişkin çok çarpıcı bir tablo ortaya çıkarıyor. Üstelik sadece ÖABT sonuçları alarm zilleri çalmıyor. Genel Yetenek -Genel Kültür, Eğitim Bilimleri, Alan Bilgisi verileri de krizin zannettiğimizin çok ötesinde yapısal bir görünüm arz ettiği gerçeğiyle bizi karşı karşıya getiriyor. Önce ÖSYM 2023 verilerini gösteren tabloya bakalım:

tablo.jpg

2023 KPSS A Grubu ve Öğretmenlik (ÖABT ve ÖABT-İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmenliği) Testlere Ait Sayısal Bilgiler

Yükseköğretime ilişkin tablomuz bu. Bu tablo şüphesiz ÖSYM’nin yaptığı sınavın sonuçları üzerinden şekilleniyor. Sınavın geçerliliği ve güvenilirliğinde sıkıntı yoksa ki bu yönde ne bir itiraz ne de bir tartışma var, o zaman gerçekten de ciddi bir kriz yaşıyoruz demektir. Bu tabloyu gördükten sonra MEB’in ve devletin stratejik aklı çözüm olarak mülakat uygulamasını getiriyorsa ve bütün bunlar 85 milyonluk bir ülkede herkesin gözü önünde yaşanıyorsa o zaman devlet ve millet eksenli bir kriz, bir buhran yaşadığımızı not etmemiz gerekiyor. Oluşturduğunuz çözüm eksik olabilir, yanlış olabilir. Burada ise ne sorun tespiti ne çözüm arayışı ne de üretilen çözümle sınırlı olan bir problem yaşıyoruz. Çok daha derin, çok daha yapısal bir problem alanıyla karşı karşıyayız.

Öğretmenin nitelik problemini gidermek ile bir seçme-eleme yöntemi olan mülakat arasında hiçbir bağ, bağlantı söz konusu değil. Sizin gözetiminizde işleyen bir yükseköğretim sistemi var ve bu sistem bir diploma ile bu öğrencilerin yetkinliklerini belgeliyor. Diplomanın anlamı zaten bir yetkinlik belgesi olmasından ileri geliyor. Sisteminizin ürettiği belgenin yetkinliğini tartışmaya açıyorsanız, bu sistemin istenilen kalitede çalışmadığını düşünüyorsanız o zaman yapmanız gereken şey bu sistemi ihtiyaca cevap verebilecek şekilde yeniden yapılandırmaktadır. Buradaki işleyişle, buradaki eksikliği gidermeyle hiçbir ilintisi olmayan yeni bir uygulamayı hayata geçirmek ancak bizim kamusal işleyişimizin savrukluğuyla açıklanabilir.

Denilebilir ki diploma yetkinlik belgesi ise KPSS sınavına da ihtiyaç olmamalı. Bu da temelde çok yanlış değil. Zaten KPSS bir eksikliği gidermek için başvurulan bir yöntem değil. Tersine ihtiyacımızdan çok fazla öğrenciyi okutup mezun ettiğimiz için atamada-seçmede kullanabileceğimiz nesnel bir ölçüt arıyoruz. Maalesef ülkemizde bu atama-seçme tecrübemiz kayırmacılığa, iltimasa dolayısıyla haksızlığa yol verecek şekilde işlediği için kimsenin itiraz etmeyeceği bir merkezi sınavla bu ihtiyaca cevap verildi. Tekrar altını çizmekte yarar var: KPSS temelde nitelik açığını gideren enstrüman olarak değerlendirilemez. Aynı şey mülakat için de geçerli. Mülakat nitelik açığını giderecek bir enstrümandan ziyade bir seçme-yerleştirme yöntemi olarak kullanılıyor ancak toplumsal hafızada şaibelidir, gayrı meşrudur. Nasıl uygulanacağına ilişkin MEB’in tüm açıklamaları problemlidir ve çelişkilidir. MEB mülakatı öğretmen niteliği üzerinden meşrulaştırmaya çalışmakta ancak kamuoyu ile birlikte güvenli bir şekilde uygulanıp uygulanmayacağı noktasında tartışma yürütmektedir. Bu iki husus tamamıyla bağlantısız ve farklı hususlar.

Öğretmen yetiştirme sisteminin Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap üretebilecek bir niteliğe ulaşması için öğretmen yetiştirme sisteminin ele alınması gerekmektedir. Yükseköğretime dayalı alanlardaki hiçbir atama diplomayı tartışmaya açacak, onu anlamsızlaştıracak bir şekilde yapılamaz. Maalesef Türkiye, MEB ve hükümet eliyle yükseköğretimi ve diplomayı anlamsızlaştıracak siyaset yürütmekte hiçbir sakınca görmüyor. Çok daha vahimi ise bütün işleyiş karşısında tek bir eğitim fakültesi mensubundan, yöneticisinden, dekanından veya rektöründen herhangi bir açıklamanın, değerlendirmenin gelmemiş olmasıdır. Sivil toplumun, basının vs. tartışması da mevzuyu nitelikli bir kıvama getirmekten çok uzak. Durum böyle olunca ortaya mantık sınırlarını zorlayan bir tablo çıkıyor. Öğretmen yetiştirme sistemimiz niteliği düşük öğretmen adayları yetiştiriyor ile başlayan yolculuğumuz mülakat ile ilgili hiçkimse endişeye kapılmasın, hiçbir şaibeli iş yapılmayacak noktasında bitti. O tespitten hareketle bu hükme varmak ancak bize özgü bir garabet.

Türkiye’nin nitelik öğretmen yetiştirme problemi şüphesiz var. Ancak Türkiye’nin nitelikli hâkim, nitelikli mühendis, nitelikli siyasetçi, nitelikli bir devlet yapılanması problemi de var ve bunların tümü birbiriyle bağlantılı. İkincisi Türkiye’nin yükseköğretim planlaması genel insan kaynağı yönetiminin tüm problemleriyle malul durumda. Yükseköğretim sistemimiz ile ülkenin ihtiyaçları arasında şu an herhangi bir mantıksal bağ bulunmuyor. Niye bu kadar eğitim fakültesi var, buralarda niye bu kadar öğrenci var vs. gibi sorularımızın da bir cevabı yok. Üniversite bir planlamanın konusu değil şu an. Bütün bu plansızlığın Türkiye’ye çıkaracağı maliyeti gözetmemek bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisidir. Yarım milyon atama bekleyen öğretmeni atama beklediği için suçlayarak bu yapısal sorunun üzerinden gelmek mümkün mü, mantıklı mı? Herkes başının çaresine bakacaksa MEB’e, YÖK’e ve hatta giderek devlete ne ihtiyaç var? Böyle bir planlama, böyle bir gelecek tasarımı olabilir mi? Modern devletin biyopolitik niteliğine ilişkin tartışmalar insanın özgürlüğüne halel getirdiği için haklı olarak eleştiri konusu oluyor(du). Bizim modern devlet olma iddiamız ise sorumluluk gerektiren anlamlı işlerde tebarüz etmek yerine kaba kontrol mekanizmalarında bitip tükeniyor. Yükseköğretimin rasyonel planlanması şeklindeki rafine politikalar geliştirmek yerine mevcut sisteme olduğu gibi devam ettiren aynı zamanda güven ve aidiyet kaybına yol açan işlemler tesis ederek yol alıyoruz. Gerçekten de bu ülkede rasyonelliği yitirmiş durumdayız.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir