Sadakat Güzergâhı kitabının yazarı Prof. Ahmet Çiğdem "Türkiye’nin geçmişinde ve bugününde sık sık karşılaştığımız biri sosyal diğeri politik iki figürün bireysel tutumlarında, bu toplumun ihtiyaç duyduğu hayat itkisini buluyor olmamızın siyasal sonuçlarının özgürleştirici boyutunu dile getirmek durumundayız" diyor.
Suavi Bey, diziyi en son seyrettiğimde yine tutkulu bir biçimde, yeteneğiyle kendisini büyülüyen mütesettir bir kızcağıza bildiği her şeyi öğretmek için varını yoğunu esirgememekteydi. Kemal Bey ise kamusal varlığından en son haberdar olduğumuzda, kendisine yanlışlarını sıralayan eski kuşak bir vasatlığa meydan okuyordu. Suavi Beyin biyolojik, Kemal Beyin siyasî hayatlarının sonlarına geldiklerinde yaşadıkları amok aydınlanmalarında insanın yüreğini burkan ve fakat beşeriyet adına mutlu kılan, gönendirmesi gereken bir nitelik var. Bayağı değerli bir nitelik bu.
Sanki varmışcasına benden akıl fikir isteyen bir siyasetçiye, “tarihe öznelik etmek, tarihte öznelik iddiasıyla saldırmak anlamlı ama belki daha anlamlı olan, tarihin gübresi olmaya rıza göstermek; belki böylece insan daha faydalı olabilir çevresine, toplumuna, ülkesine” demiştim. Liberallerin ve muhafazakârların asla anlamak istemedikleri bir tutkulu misyonerliğin savunulabilecek tek siyasal pozisyon olduğu gerçeğinden bahsetmek isterim.
Ama konumuz bu değil.
Kızıl Goncalar’ın Suavi ve CHP’nin Kemal Beyleri, ister istemez, kendilerinden sonra gelecek bir hayata, bir yeniliğe gübre olmayı tercih ettiler. Suavi Bey, kendi hayatını değiştiremese de, başka bir hayatın, taze ve masum bir hayatın gelişmesine harcıyor son kalan enerjisini. Kemal Bey, büyük kaybetti belki, acıklı kaybetti ama partisinin ve Türkiye’nin istikbâli için manidâr adımlar attı. Sonuca bakarak a posteriori genellemeler yapmak ve umudun cenazesi kaldırılırken yiğitlik taslamak bir düşünsel ve bireysel tutum olarak millî ve yerli özelliklerimizden ama ne görsel görkemleri var artık ne de pratik faydaları.
Kollektif emeğin katılaştırdığı ve biyolojik bir hayatın ön şartı hâline gelebilmiş gübre, tikel varlığının evrensel bir dönüşüme yaptığı katkının bilincini taşıyan öznenin somut varlığını kaçınılmaz olarak dönüştürdüğünde, özneleşmiştir artık. Yarattığı öznenin sosyolojik ve tarihsel varlığından daha fazlası olabilen bir gerçeklik hâline gelmiştir. Kendi sonu, kendisinden daha büyük bir başlangıcın, dönüşümün parladığı momenttir.
Suavi ve Kemal Beylerin dışlayıcı bir Kemalist pratikten dışarı çıkmayı göze alarak kalkıştıkları hamleler, kendi tekil ve trajik aydınlanmaları başımıza gelenlerin ve gelecek olanların karşısında tek sığınağımız. Kavurucu dinsellik ve kırıcı (“kırımcı”) milliyetçilikten çıkan, çıkmayı göze alabilen başka örnekler de mümkün olabilse keşke. Bir meşruiyet kaygısı ve pozitif bir sonuç üretememeye gönül indirebilen örnekler.
Suavi Beyin kendisine ve inandıklarına rağmen, kendisinden daha büyük ve masum bir gerçekliğe teslim olması, kendisini paranteze alabilmesidir erdemli olan. Taşıdığı bürokratik meritokrasiye ve kişisel inancına rağmen Sünni bir kalabalığa kardeşlik eli uzatan ve bu elin defalarca itilmesine rağmen tavrından vazgeçmeyen Kemal Beyin tutumudur politik olan. Denememekte ve yapmamaktadır esas yanılgı. Edimselleşmiş bir inanç, hangi yanlışı taşırsa taşısın, kendi sonucundan bağımsız olarak ve belki o sonuçla sınırlanamamasından ötürü, çünkü başarısızlık vardır, (ve bu başarısızlık, kaçırılan tarihsel fırsatın, toplumsal bir gübreye dönüşmesini sağlıyacaktır) meşruiyetini gerine gerine yaşıyan ve her tarihsel uğrakta oturtuğu tahtından haklılık argümanları üreten güya soylu obezlikten her zaman daha tercih edilebilirdir.
Hakikatte, aşkta, sanatta ve devrimde insanın kendisine rağmen ve kendisiyle birlikte, kendi sınırları ve özgürlüğüyle, kendisinden ve inandıklarından başka, koruduklarından ötede bir yeteneğe, güzelliğe, uğrağa ve büyülenmeye teslim olması, orayı, oradakileri yüceltmeye, derinleştirmeye harcaması varlığını-budur ihtiyacımız olan. Kurtarıcı ve iyileştirici hayatiyet bu teslimiyettedir. Bağlanmak ve adanmak, bağıt taşıyıcılık ve adanmışlık kendi tikellerini yenebildiklerinde (kimi zaman yenememe ihtimâli de vardır ve büyük ihtimâl büyüktür de) ortaya çıkan sonuç göz kamaştırıcıdır.
Bir hakikat ânına kapılıp kalakalmak, yeniden ve bir kere daha aşık olabilmek berkitilmiş bir güzellik ivmesiyle, estetiğin reel olanı yerinden yurdundan etmesinde ve şeylerin düzeninin hep böyle gitmeyeceğini haykıran devrimci bir kalkışmada teslim olmak, insanın en temel özgürlüğüdür. Bugün yarına kalacak olan o teslimiyettir. Bu teslimiyetteki çâresizliktir dönüştürücü olan; insanın gübreliğe razı olmasıdır.