Pera Müzesi’ndeki ‘Bana Bak!: ‘la Caixa’ Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar’ sergisinde 22 sanatçının 31 portre çalışması yer alıyor. Serginin küratörü Nimfa Bisbe Molin “Eserler kurmacayla gerçek arasındaki farkı ve bağlantıyı ortaya koyuyor. İmgeler sorgulanırken bireysel kimlikler yeniden biçimlendiriliyor” diyor.
ERKUT TEZERDİ
Çağdaş sanat bugüne dek toplumsal normlardan sosyal sorunlara kadar birçok temayı yorumlamıştı. Lakin bu defa ‘portre’yi hedef alıyor. ‘Gerçek’ sorgulanıyor. İmgeler bambaşka bir form kazanıyor, günlük sıkıntıların ardında yatanlar ve yüze yansıyan duygular yeniden ele alınıyor. Pera Müzesi’nde sanatseverlerle buluşan ‘Bana Bak!: ‘la Caixa’ Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Portreler ve Diğer Kurmacalar’ isimli sergi resim, fotoğraf, heykel ve video çalışmalarından oluşan bir seçkiyle çağdaş sanatta ‘portre’yi inceliyor. Portrenin yapısı, günümüz modern sanat tasarımlarıyla sorgulanıyor. Aralarında Janine Antoni, Eduardo Arroyo, Juan Navarro Baldeweg, Jean-Michel Basquiat, Christian Boltanski, Rineke Dijkstra, Marlene Dumas, Esther Ferrer, Günther Förg, Curro González, Stefan Hablützel, Roni Horn, Sharon Lockhart, Pedro Mora, Vik Muniz, Óscar Muñoz, Bruce Nauman, Carlos Pazos, Cindy Sherman, Antoni Tàpies, Gillian Wearing, Sue Williams’ın bulunduğu 22 sanatçının eseri var.
4 Mart 2018’e kadar görülebilecek serginin küratörü İspanyol sanatçı Nimfa Bisbe Molin, bu çalışmalarla “Kendimizi bir imge olarak nasıl yorumluyoruz?” sorusunun gündeme taşındığını söylüyor. Molin, sözlerine şöyle devam ediyor: “Koleksiyon 30 yılda günümüz toplumuna eleştirel bir bakış getirmek üzere çağdaş sanat yapıtları arasından derlenmiş önemli bir seçki. Sergi 80’lerde kurulan ‘la Caixa’ koleksiyonuna ait resim, fotoğraf, heykel, video gibi birçok disiplinden oluşan bir seçki aracılığıyla portre türünü inceliyor. Sanatçılar zamanımızın farklı insan kimliklerini ele alıyor.”
Portrenin insan imgesine dair pek çok bakış açısını ve bunların yarattığı karmaşık toplumsal etkiyi ortaya çıkararak bugünlere geldiğini söyleyen Molin “Sergideki 31 eser kurmacayla gerçek arasındaki farkı ve bağlantıyı ortaya koyuyor. İmgeler sorgulanırken bireysel kimlikler yeniden biçimlendiriliyor. Bu sergi, teknoloji ve imgelerin hükmettiği kültürümüzün kimlik temsilini, nasıl etkilediğini sorgulayan sanatçıların çalışmalarını sergileme niyetinin bir sonucu. Çalışmalar aynı zamanda da hafıza ve kurguyu yeniden yorumluyor. Gerçeğe benzerliği ve portre geleneğini sınıyor; sanat hayat gibi, hayat da sanat gibi davranıyor. Serginin asıl amacı günlük maskelerimizin ardında yatanı görmek! Portreler bize bakıyor ve bize bir başkasıyla ilgili sorular sorduruyor... Dünyada nasıl yaşamamız gerektiğine dair güzel bir egzersiz yaptırıyor” diye konuşuyor.
Molin, serginin bölümlerini ise sanatçılar ve çalışmalardan örneklerle şöyle anlatıyor: “Sergi, portreyi ele almak üzere, farklı ilgi alanlarını ve biçimleri birbirinden ayıran dört tematik bölümden oluşuyor. Her biri, kimlikleri birbirinden ayrıştırma aracı olarak portrenin oynadığı önemli rolü, bireysel veya toplumsal ilişkiler bağlamında açığa çıkarmayı deniyor. Serginin duygulara ayrılan bölümünde Carlos Pazos, nostaljik bir atmosfer içinde şan şöhret hayalleriyle dolu gençliğinin sonunu temsil etmek üzere otoportresini aldatıcı ve anlık bir fotoğraf karesiyle sunuyor. Esther Ferrer, tecrübenin yüzüne kazıdığı çizgilerle capcanlı suretini videoya kaydederek farklı duyguları yansıtan bir jest ve mimik repertuvarı sergiliyor. Gillian Wearing ise bazı akrabalarının kimliklerini ince elenip sık dokunmuş tiyatral bir yaklaşımla taklit ederek ailesindeki yüzleri inceliyor.”