Kanal İstanbul’un gerekli olduğunu anlatmak için hazırlanan ÇED raporunda daha çok projenin yaratacağı tahribat öne çıktı. ‘Habitat ölür’ tespitinin yer aldığı metinde, kanalın en büyük faydasının ise gayrimenkul gelirleri olacağı belirtildi. Montrö’nün korunmasına vurgu yapılması da dikkat çekti: Hükümet Boğaz sözleşmesinin titiz takipçisi olmalı.
Tartışmalı ‘Kanal İstanbul Projesi’ ile ilgili her gün farklı bir detay ortaya çıkıyor. Hükümetin ve muhalefetin birbiri ardına gelen açıklamaları sonrasında gözler şimdide Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna çevrildi. Rapora göre proje için ÇED yeterli kararı verildi. “Nihai” olarak kabul edilen ÇED raporu 10 gün boyunca görüş ve öneriler için askıda kalacağı da önceki gün açıklanmıştı. Kanal İstanbul’un ÇED Raporu’nda, uluslarlarası su yollarının hukuki durumu ve Montrö Sözleşmesi’nin maddeleri de incelendi.
Raporda Türkiye’nin Montrö kazanımları ve uluslararası su yollarının yasal durumu Kanal İstanbul üzerinden değerlendirildi. Ayrıca projeye ilişkin finansal kaynaklarda ortaya çıktı. Finansal fizibilite çalışmasına konu olan gelir, gider kalemleri de tanımlandı.
* Gelirler, gayrimenkul başta olmak üzere
* Kanal kullanım/kiralama gelirleri
* Kanal işletme gelirleri l Entegre tesis işletme gelirleri (Karadeniz Konteyner Limanı, Marmara Konteyner Limanı, Küçükçekmece Yat Limanı). Gider ve Yatırımlar bölümü ise ÇED raporunda şöyle ayrılmış: l Kanal yatırım maliyetleri l Entegre tesis yatırım maliyetleri
* Kanal işletme giderleri l Faiz ve komisyon giderleri l Vergi giderleri. Raporu incelediğimizde gider tarafına nazaran gelir kısmında ilk başta gayrimenkul gelirleri yer alması dikkatlerden kaçmadı. Kanal gelirleriyse ikinci planda. Böylece, ÇED raporu da ilk sırada rant ve inşaata alan açtığını gösteriyor. İkinci konu ise ÇED raporunun Montrö vurgusu. Rapordaki aktarma şu şekilde: “Türk Boğazlarının bugünkü hukuki statüsünü düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi, yürürlüğe girdiği 9 Kasım 1936 tarihinden günümüze kadar, değiştirilmesi, hatta ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli girişimlere ve gayretlere rağmen, hiçbir değişikliğe uğramadan yürürlükte kalabilmiştir.”
ABD’NİN KARADENİZ’E ÇIKMA GAYRETİ VE SICAK DENİZLER
Montrö’nün tarihi derinliklerine inen rapor, Rusya’nın sıcak denizlere inmesi ve İngiltere ile ABD’nin Karadeniz’e çıkma gayretlerini vurgulamış. Tüm bunları bir kenara bırakılması sonrasında şunlara değinmiş: II. Dünya Savaşı ile yeniden başlayan Boğazlar üzerindeki kavganın, diğer bir ifade ile politik savaşın bugün dahi sona ermediğini, sahne ve perde arkası aktörlerin değişerek devam ettiğini görmekteyiz. Zaman zaman alevlenen, zaman zaman sönümlenen bu mücadeleye; değiştirilmesi, hatta yürürlükten kaldırılmasını öngören şekil şartlarının çok müsait olmasına rağmen Sözleşme, Türkiye’nin gözetiminde 81 yıldır titizlikle uygulanmaktadır.
BOĞAZDAN GEÇMESİ HALİNDE 21 GÜN SÜRELERİ VAR
Savaş gemileri anlaşmasına yönelikte bilgilendirme yapan ÇED raporu, Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine göre barış zamanında, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin sadece hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemileri Boğazlardan kuzeye geçiş yapıp Karadeniz’e açılabileceğini aktardı. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin barış zamanında bu denizde bulundurabilecekleri gemilerin toplam tonajı en çok 45 bin ton olmak üzere sınırlandırdığını aktardı. Kıyıdaş olmayan tek bir devletin de en çok 30 bin ton olan bir savaş gemisini Karadeniz’de bulundurabileceğini hatırlatan rapor, Karadeniz’de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmi bir günden fazla kalamayacakları da vurguladı.
ALTERNATİF GÜZERGAHLAR DA KAYNAK KAYBINA NEDEN OLABİLİR
Rapor çevresel tehlikeler ve su kaynaklarıyla ilgili de çalışmalarını aktardı. * Alternatif-1 Güzergahı, Büyükçekmece Baraj Gölü’nün, Terkos Baraj Gölü’ne su sağlayan kaynakları kesmesi nedeniyle Terkos Baraj Gölü’nün devre dışı kalmasına neden olacaktır. Bu güzergâh, havzasını ve gölünü etkilediği için Hamzalı Barajı’nı da yapılamaz hale getirmektedir. * Alternatif-2 Güzergahı, Büyükçekmece Baraj Havzası’nı, Sazlıdere Baraj Havzası’nı ve kısmen Terkos Gölü Havzası’nı etkilemektedir. Bu güzergâhta, havzasını ve gölünü etkilediği için planlama aşamasında olan Hamzalı Barajı’nı yapılamaz hale getirmektedir. * Alternatif-3 Güzergahı, Büyükçekmece Baraj Gölü’nün iptal edilmesine neden olacaktır. Bu güzergâh, Büyükçekmece ve Sazlıdere Barajlarını doğrudan etkilemekte olup, Terkos Baraj Gölü’nü de kısmen etkilemektedir. Bu güzergâh da havzasını ve gölünü etkilediği için Hamzalı Barajı’nı yapılamaz hale getirmektedir.
* Alternatif-4 Güzergahı, Küçükçekmece Gölü’nün iptal edilmesine neden olacaktır. Güzergâh ayrıca İstanbul’un 24-25 günlük su ihtiyacını sağlayan ve DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2015 yılında hazırlatılan ‘Meriç-Ergene ve Kuzey Marmara Havzaları Su Kalitesi Raporu’ verilerine göre kirlenme riski en fazla barajlar arasında yer alan Sazlıdere Barajı güzergahını takip etmektedir. * Alternatif-5 Güzergahının uygulanabilmesi için Alibey Barajı’nın devre dışı bırakılması gerekecektir. Ayrıca, Alibey Barajı’nın kuzeybatısında, aynı vadi üzerinde (Pirinççi Çayı) DSİ tarafından projelendirilen Pirinççi Barajı yapılamaz hale gelecektir. Yukarıda verilen değerlendirmeler ışığında alternatifler arasında yerüstü su kaynaklarının korunması açısından en uygun seçenek Alternatif-4 olarak öne çıkmaktadır. Alternatif güzergahların toprak kaynaklarına etkileri değerlendirildiğinde de en az arazi kaybına sebep olan yine Alternatif-4 güzergahı olmaktadır.
KANAL İLE MONTRÖ DELİNMEMELİ
Karadeniz’e çıkacak kıyıdaş olmayan devletlere değinen rapor, savaş gemileri için sınıf, tonaj ve süre sınırlamalarının, diğer bir ifade ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile düzenlenen Karadeniz’e ilişkin sınırlamaların ve Karadeniz güvenliği Türk Hükümeti tarafından titizlikle takip edilmesi gerektiğini vurguladı. Özetle bu konu şöyle anlatıldı: “Sınıf, tonaj ve süre sınırlamasına ilişkin tutulmakta olan kayıtlara Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’e giriş/çıkış yapan savaş gemileri dâhil edilmeli, âkit devletlerin Ankara’daki temsilciliklerine bu bilgiler de verilmeli, Kanal İstanbul geçişleri Karadeniz’in hukuki statüsünde değişiklik meydana getirmemelidir. Aksi bir uygulama, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlali olacak; Sözleşme ile birlikte yükümlülüklerini yerine getirmemiş olan Türkiye’yi tartışma platformlarına taşıyacaktır. Bu tartışmalar, Montrö’nün feshi veya değiştirilmesi ile sonuçlanabilecek istikrarsızlık ve belirsizliklerin de başlangıcı olabilecektir.” Yani aktarılana göre, Kanal İstanbul ile Montrö sözleşmesi ve şartları delinmemeli; Kanal İstanbul Hukuki statü değişikliğine yol açmamalı diyor.
Murat Kurum
‘İBB TEK TARAFLI ÇIKAMAZ’
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum “Kanal İstanbul Projesi’yle İstanbul’a trafik, sosyal donatı ve yeşil alanlarıyla nefes aldıracak iki örnek akıllı şehri de yapacağız. ÇED sürecini tamamladık. 10 gün içerisinde olumlu veya olumsuz eleştirileri alacağız. Rapor hazırlanırken üniversitelerimizle, sivil toplum örgütlerimizle ortak bir çalışma yürütülmüştür. İBB ile birlikte süreci yönettik. İBB’nin tek taraflı protokolden çekilme hakkı yoktur. Biz hiçbir şekilde arsa rantına müsaade etmedik. Sürekli çıkıp da 16 milyon İstanbulluya hizmet ediyoruz demekle belediye başkanlığı olmuyor, yapılmıyor. Belediye başkanlığı vatandaşa hizmetle yapılıyor. 6 aylık süreçte sayın başkanın ne yaptığını sormak lazım. Biz de 82 milyon vatandaşımız için taş üstüne taş koymaya devam edeceğiz” dedi.
‘KATAR ŞEYHİ 6 AY ÖNCE ALDI’
Bölgede yatay şehirleşmeyle yeni 500 bin nüfus tasarlandığını belirten Murat Kurum “Bu 500 bin nüfus da İstanbul’un dışından bir yerden değil, buradaki rezerv konutların üretileceği, hastanelerimizin, üniversitelerimizin, okullarımızın yapılacağı alanlardan ibarettir. Bu çerçevede hassasiyetlerimiz en üst noktada yürümektedir. O bölgede de bir arazi takasına, arazi rantına müsaade etmeyiz, hiçbir projede de etmedik. Katar Şeyhi’yle alakalı böyle bir söylenti var. Ona ilişkin de 44 bin metrekare bir arsa söz konusu. O da 6 ay önce veya 7, 8 ay önce alınmış bir arsa, dolayısıyla bu durum doğru değildir” ifadelerini kullandı.
BOĞAZ TRAFİĞİ AYRICA İNCELENMELİ
Kanal İstanbul’un faaliyete geçmesinin, İstanbul Boğazı’ndaki hukuki yükünü ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluğunu azaltmayacağı aktaran ÇED raporu, İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapan gemi sayısında ve taşınan tehlikeli yük miktarında bir azalma ve rahatlama olup olmayacağı konusunun ayrıca incelenmesi ve irdelenmesi gerektiğini vurguladı.
SU İHTİYACI ÇATLAK BARAJLA KARŞILANACAK
Kanal İstanbul Projesi’nden kaynaklı kaybedilecek olan toplam 32.7 milyon m3 su aşama aşama inşa edilmekte olan ve İstanbul’a yıllık toplam 1.08 Milyar m³ su sağlayacak olan Melen Projesi ile karşılanacaktır. Rapor, Kanal İstanbul ile kaybedilecek su kaynaklarının tek çıkış yolunun Melen Barajı olduğunu söylüyor. Fakat, Melen Barajı’nın duvarları çatlak. Melen Barajı Projesi, Sakarya’daki Melen Çayı’ndan İstanbul’a boru hatlarıyla su getirmek için 2007 yılında başlatılmıştı. Ancak 2016 yılında bitirilmesi planlanan proje hala tamamlanamadı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, barajın yan duvarlarında her 15-20 metrede bir de çatlaklar olduğunu söyledi. Yaklaşık 650-700 milyon liralık ek bir kaynağa ihtiyaç olduğunu kaydeden İmamoğlu “İSKİ Genel Müdürümüzü Devlet Su İşleri ve Bakanlıkla ilişkilendirerek projenin düzeltilmesi için 2020’de kaynak ayrılmasını talep ettik. Ancak yapım için bütçe tahsis edilmedi” dedi. ‘Çılgın proje’ nitelemesine atıfta bulunan İmamoğlu “İBB olarak ‘çılgın’ projelerle değil İstanbulluların gerçek sorunlarıyla ilgileneceğiz” açıklamasını yaptı.
CHP, Kanal İstanbul inşası için yap-işlet-devret modeline ilişkin iptal başvurusu yapmıştı. Anayasa Mahkemesi, Kanal İstanbul hakkındaki başvuru için kararını verdi. Yüksek Mahkeme, Kanal İstanbul’un yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmasına ilişkin düzenlemenin iptal istemini reddetti. AYM’nin kararı oybirliğiyle alındı.
'PROJEDEN RAHATSIZLIK DUYANLAR ŞUURSUZ VE GAYRİ MİLLİDİR'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Kanal İstanbul Projesi hakkında konuştu. Bahçeli “Türkiye’nin bir beka meselesi olduğu kadar bir de siyaset sorunu yeşermiş, özellikle karantinaya alınması gereken kötürüm bir muhalefet anlayışı ayyuka çıkmıştır. Bunun en son misalini Kanal İstanbul Projesi’yle ilgili devam edegelen bayağı tartışmaların seyir ve sürecinde teferruatlı olarak görmek mümkündür. Geçmişte köprüyü “Sattırmam” diyen acul ve arızalı zihniyetlere şimdi de “Yaptırmam” diyen kifayetsiz muhterislerle kabiliyetsiz müfsitler eklenmiştir. Bu kapsamda Kanal İstanbul Projesi Türkiye’nin hükümranlık beratı çerçevesinde okumak ve yorumlamak lazımdır. Bu projeden hiçbir haklı ve meşru bahanesi olmadan rahatsızlık duyanlar şuursuz ve gayri millidir” dedi.