Bağlama virtüözü Ümit Yılmaz, yeni albümü ‘Siyah’ ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Albüme adını veren şarkının sözlerinde, siyah günlerin geçici olduğunu söyleyen Yılmaz “Hayatın içindeki kişisel dertler, sorunlar aslında siyah günler. Hepimiz için siyah günler gelir geçer, yeter ki birbirimizin elinden tutalım” diye konuşuyor.
IŞIL ÇALIŞKAN / İSTANBUL
Müzisyen Ümit Yılmaz, dokuz yıl aradan sonra ‘Siyah’ isimli albümünü dinleyicileriyle buluşturdu. ‘Parmaklarımın Ucunda’ isimli enstrümantal albümüyle pek çok başarıya imza atan Yılmaz, bu kez yorumcu kimliğiyle de ön planda. Ahmet Kaya’yla sekiz yıl çalışan bağlama virtüözü, bu albümde Kaya’nın ‘Yaşamadın Sen’ isimli parçasını seslendiriyor. Konserlerinde de sık sık Kaya’nın parçalarını okuduğunu söyleyen Yılmaz, “Eserleri arasında kendime yakıştırabildiklerimi, hakkını verebildiklerimi okuyorum. Onu yaşatmaya elimden geldiği kadar devam edeceğim” diyor. Yılmaz ile yeni albümü ‘Siyah’ı ve Ahmet Kaya’yı konuştuk.
* ‘Parmaklarımın Ucunda’ albümünüz 2009’da çıkmıştı. Yeni albüm için neden bu kadar beklediniz?
Yeni albüm projesi için kendimi hazır hissetmedim. Hayatın içindeki başka mücadeleler de vardı. Albüm çıkarmadım belki ama müziğin içinden de kopmadım. Eskiden sanatçılar art arda albüm çıkarırdı. Benim öyle bir derdim olmadı. Albüm bir zaman işi, gönül işi, kolay değil. Bu süreçte boş da değildim tabii. Öğretmenlik, televizyon programaları devam ediyordu. Boş durmadım yeni besteler yaptım o süreçte. Albüm de bugüne kısmetmiş.
* Enstrümantal albümü Türkiye’de kabul ettirmek zor olsa gerek...
‘Parmaklarımın Ucunda’ albümümde hemen hemen tüm eserler benim. Bir tane geleneksel zeybek çalmıştım. Bu albümün temellerini 2006’da askerlik yaparken atmıştım. Armoni Mızıkası Komutanlığı’nda askerlik yaptım ben. Müzisyenlerin olduğu özel bir birlikti. Müzikten başka görevimiz yoktu bizim. Çok iyi müzisyenlerle çalıştığım çok iyi bir projeydi. Orada Ümit Yılmaz’ın bağlamasının tınısını ve Ümit Yılmaz’ın müziklerinin ortaya çıktığı bir projeydi. Tabii ki enstrümantal bir albümü Türkiye’de kabul ettirmek ve herkese ulaştırmak çok zor. Bir şey çaldığın zaman hemen ‘hadi ya çalıyorsun biraz da söyle’ diyorlar. Benim sözüm de sesim de bağlamamdı. Söylemiyordum ama çok şey anlattım aslında o eserlerde. Bunun tabi özel dinleyicisi oluyor. Albüm çok beğenildi. Amerika’dan, Hollanda’dan Fransa’dan Kanada’dan dinleyicilerim de vardı. Albümde iki eserim televizyon kanallarında jenerik olarak kullanılıyor. Kimi radyoların jingle’ı olarak da kullanılıyor. Kısacası enstrümantal albümler özel dinleyicileri olan projelerdir.
* Albüme neden ‘Siyah’ adını verdiniz?
Siyah bana göre hüznün rengi. Albümdeki eserler sevda şarkıları ağırlıklı. ‘Siyah’ diye bir şarkım da var, bu önce enstrümantaldi. Sonra üzerine söz yazıldı. Eşim Seda’dan etkilendiğim zamanlarda dertleşirken çıkardığım melodilerdi bunlar. Sohbet ederken bir esere dönüştü bu melodi. Siyahı renk olarak da severim ben çok şey anlatır, o nedenle ‘Siyah’ dedim albüme.
* Albüm kapağınızda “Siyah günler gelir geçer...” yazıyor. Bu sözü biraz açar mısınız?
Hayatın içindeki kişisel dertler, sorunlar aslında siyah günler. Herkese dokunur bir şekilde bu hüzün. Şehitlerimiz oluyor, savaş var, aşkla ilgili, ekonomik sıkıntılar, hastası olan, çaresizlikte olan vs... Hepimiz için siyah günler gelir geçer, yeter ki birbirimizin elinden tutalım.
* Aynı zamanda umut dolu bir tanımlama bu.
Evet. Herkes mutlu olsun, savaşlar bitsin, çocuklar ölmesin, çocuk itismarı olmasın, saygılı, anlayışlı, huzurlu, paylaşımcı pozitif olalım. Yurdumuzda, dünyanın her yerinde... Herkes pozitif olsun istiyorum. Bu bir dilek aslında.
* Hüzünden beslenmenizin sebebi müzik türünüzden mi kaynaklanıyor?
Tabii. Bağlama Anadolu’nun kadim sazlarından biri ve önemli bir enstrüman. Duygu yükü de ağırdır. Tabii ki neşeli eserler de çalınıyor, yeri geliyor oynatıyor. Ama benim duygusal tarafım daha ağır basıyor. Kendimi o şekilde daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Zaten albümde çok hareketli eser de yoktur. Genelde slov eserler var. Duyguyu ve hüznü paylaşmayı seviyorum. Aslında çok gülerim neşeli de bir insanımdır ama bu müziğimde daha fazla sanırım. Çünkü sazım için de çok duygulu çaldığımı söylerler. Dinlediklerinde tınımdan tellere dokunuşumdan ‘bunu Ümit Hoca çalmış’ derler.
* Albümde Ahmet Kaya parçası da var. Ahmet Kaya ile 8 yıl çalıştınız. Bunu bir vefa borcu olarak mı gördünüz?
Ahmet Abi çok iyi bir insandı, müziği çok etkili iyi bir besteci ve yorumcuydu. Özel bir sanatçı, kolay kolay öyle bir adam gelmez. Paylaşımcıydı, hayata bakışını çok seviyordum ve birçok şeyimiz de ortaktı aslında. İyi bir abi kardeştik, iyi bir yoldaş olmaya çalıştım ona. Olduğumu da düşünüyorum. 2013 yılında Magazin Gazeteci Derneği Ahmet Kaya Özel Ödülü’nü bana verdiler. Ben konserlerimde de Ahmet Kaya şarkıları okuyorum. Eserler arasında kendime yakıştırabildiklerimi, hakkını verebildiklerimi okuyorum. Paylaşmaya da devam edeceğim. Ahmet Kaya’ya tabii ki vefa var ama vefadan önce sevgi saygı var. Bu anlamda çok şanslı hissediyorum. O zaman ‘aman başına bir şey gelir’ diyen insanlar şimdi keşke ‘senin yerinde olsaydık’ diyor. Çünkü hayat çok değişti. Bugün Ahmet Kaya olsaydı her şey çok daha farklı olurdu. Ahmet Abi buruk gitti. Çok içerlendi. Çok üzülüyorum. Keşke böyle olmasaydı. Aradan 18 yıl geçmesine rağmen milyonlarca insanın takip ettiği biri. Onun şarkısını ya da sesini duyduğumuz zaman bir yutkunuruz, neden deriz niye deriz duygulanırız. Allah rahmet eylesin onun yeri bende çok ama çok ayrıdır. Yaşatmaya da elimden geldiği kadar devam edeceğim.
* Neden özellikle ‘Yaşamadın Sen’ isimli parçasını seçtiniz?
Biraz kendime yakıştırdım. Bir de hit olmuş, herkesin okuduğu bir parçayı seçmek istemedim. İlk bana nasip olması da güzel oldu. Eşi Gülten Hanım’dan da izin aldım tabii parça için.
AHMET KAYA’NIN YANINDA EN İYİ MÜZİSYENLER ÇALARDI
* Ahmet Kaya’yla nasıl tanışmıştınız?
Ahmet Abi’nin bir projesi vardı. Televizyon programında yeni bir orkestra kuracaktı. Bana teklif geldi. Çetin Akdeniz bana ‘çalışır mısın? İstiyorlar’ dedi. ‘Giderim abi’ dedim öyle başladı. Ben ilk provaya gittiğimde Ahmet Abi orada yoktu. Ben orda improvize açış yapıyordum. O anda girdi içeri. Ben biraz içime kapanığımdır. O zamanlar daha da öyleydim. Gördü, geldi oturdu dinledi. Bahtiyar şarkısını söyledi. ‘Gözüm hoşgeldin’ dedi. İsmimi sordu. ‘Kimseyle çalışıyor musun?’ dedi. ‘Çalışmıyorum’ dedim. ‘Albümlere çalışıyorum konservatuvarda öğrenciyim’ dedim. Gel senle biraz konuşalım dedi. Kulis’e geçtik. Kısa bir sohbetten sonra, ‘Sen artık benle çalışıyorsun’ dedi ve biz çalışmaya başladık. Hatta o gün Ahmet abi 7- 8 provanın parasını da peşin verdi. Sonra orkestra şefi oldum. Vefatının son anına kadar çalıştım ve yalnız bırakmadım.
* Birbirinizi müzikal açıdan nasıl desteklediniz?
Yanında çalanlar da Türkiye’nin en iyi müzisyenleriydi. Ben en küçükleriydim, 19 yaşında onunla çalışmaya başladım. Ahmet Kaya’nın yanı sıra onlardan da çok şey öğrendim.. Ahmet Abi ile beraber bağlama çalardık. Hepimiz birbirimizden bir şeyler öğrendik. Tecrübe kazandık. Hâlâ da öğreniyorum. Yeni olgunlaştığımı düşünüyorum aslında. Çalıyor olmamda olsun söylememde olsun daha çok fazla öğreneceğim var. Belki beş sene sonra ‘şurada kötü söylemişim’ ya da ‘çalmışım’ diyeceğim. Ama şu an çok iyi bir çalışma oldu bu anlamda. Dolayısıyla Ahmet Abi’den çok şey öğrendim. Sahnedeki duruşu, insanlara hitap şekli, nasıl etkilediği...
* Ümit Yılmaz, albüme adını veren siyahın kendisine göre hüznün rengi olduğunu belirterek “Albümdeki eserler sevda şarkıları ağırlıklı. ‘Siyah’ diye bir şarkım da var bu önce enstrümantaldi. Sonra üzerine söz yazıldı. Eşim Seda’dan etkilendiğim zamanlarda dertleşirken çıkardığım melodilerdi bunlar” diyor.