Psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir, depresyon ilaçlarıyla ilgili ezber bozdu. Bu ilaçların beyinde mutluluk hormonu metabolizmasını etkilediğini belirten İzmir, tehlikeli karakterlerin ortaya çıktığını, ilacın uzun vadede bunamaya yol açtığını söyledi.
ÜRÜN DİRİER
Çevrenize bakın, pek çok kişiye depresyon teşhisi konuluyor, tedavi için depresyon ilacı veriliyor. ‘Antidepresan Tuzağı’ kitabının yazarı psikiyatrist Dr. Mutluhan İzmir, depresyonun 50’li yıllardan sonra üretilmiş bir hastalık olduğunu belirterek ilaçlar konusunda uyarıyor. İşte İzmir’in anlattıkları.
Antidepresanları neden bir tuzak olarak görüyorsunuz?
Birincisi, depresyon tanısı aslında hasta olmayan, sadece sıkıntı çeken her insana konmaya başlandı. İkincisi, bağımlılık yapmadığı söylenen bu ilaçları bırakmak, 2-3 ay kullandıktan sonra çok zor. Serotonin eksikliğini gidermek için (ki bu iddiayı kanıtlayacak hiçbir çalışma yok) verilen bu ilaçlar, beyinde serotonin metabolizmasını bozuyor. Bu ilaçları, 6 aydan uzun süre kullandıktan sonra beyin kendi kendine yeterli serotonin üretmeyi bırakıyor, nasılsa hazırda var diye. Üçüncüsü ise uzun süre kullanımlarda bu ilaçlar beyne zarar verebilme potansiyeline sahip. Çünkü beyin serotonin üretmekten vazgeçince onunla ilgili hücrelerinin sayısını ve bunların bağlantılarını da azaltıyor. Beyinde hücre ve hücresel bağlantı sayısının azalması riskli, çünkü bunamaya yol açıyor.
Psikiyatrist Mutluhan İzmir
CİNAYET VE CİNNET SEBEBİ
Öte yandan bizi kaygılarımızdan kurtarıyorlar. Buna değmez mi?
Duygularımız bize yol gösteren en önemli rehberlerdir. Antidepresan ilaçlarsa duygulanım çeşitliliğimizi azaltıp bizi umursamaz ve aldırmaz bir hale getirerek mutsuzluk, kaygı, endişe, tasalanma gibi duyguları duyumsamamızı engelliyor. Ancak bu olumsuz duyguların bizim için çok büyük önemi var. Örneğin çekingenlik duygusu, bizi hazır olmadan içine girerek zarar göreceğimiz durumlardan kurtarabilir. Bu ilaçları kullanarak çekingenlik duygusunu yok edenler, çok büyük zararlar görebiliyor. Tanımadığı kişilerle internet üzerinden bağlantı kurup buluşma cesaretini bulanlar arasında tecavüze uğrama oranı çok yüksek. Ya da ticarete girmekten çekinenlere bir cesaret gelerek şirket kurup krediler çekip batanlar, güvenilmez insanlarla ortaklık kuranlar ya da günümüzün en yaygın sorunu olan kredi kartlarını çekinmeden kullanarak borç batağına düşenler çok fazla.
SON 100 YILDA DEĞİŞTİK
Kaygı ve mutsuzluk toplumda neden bu kadar yaygın sizce?
İnsanların yaşamı çok değişti son 100 yıl içinde. Yalnızlaşma, yabancılaşma, anlam verebileceğimizin ötesinde hızlanmış bir yaşam biçimi, üretimden tüketim ağırlıklı bir yaşama geçmek, doğadan kopmak, şehirleşme gibi etkenler bu belirtileri arttırıyor. Bunlar bizim doğamıza uygun olmadığı için duygularımız ‘yanlış yoldasın uzaklaş’ diye tepki veriyor. İlaçlarla bu duyguları susturunca sorun ortadan kalkıyor. Hiçbir şeyi umursamadan ve düşünmeden tüketen, eğlenen, dolap beygiri gibi yaşayan varlıklara dönüşüyoruz. Artık bizi eğlendirmeyen kişilerle dostluk bile kurmuyoruz. İnsanlar bizden kaçmasın diye yine hapı yutarak kendimizi başkalarına sürekli mutlu, tasasız göstermek durumunda kalıyoruz. Yoksa yalnız kalırız. Antidepresanlar yeni kişilikler yaratıyor.
Nasıl kişilikler bunlar?
Hızlı karar veren, çok üretken görünen, sürekli yeni projeler peşinde koşan, sürekli iş, çevre, sevgili değiştiren, çabuk sıkılan, kolay tüketen kişilikler bunlar. Yapılan eylemler kesinlikle sorgulanmaz hatta yasa dışı yollara sapmayı da kolaylaştıran kişiliklerdir bu kişilikler. Çevreye uymaktan çok çevreyi kendilerine uydurmak için sürekli bir zorlama içinde olduklarını görürsünüz bu kişilerin. Çok hızlı ve pek düşünmeden enine boyuna tartmadan harekete geçerler, kolay yıkarlar çünkü yeni ve daha mükemmelini yaratabilecekleri hayali ile yaşar, bu hayallere kolay inanırlar. Eleştirilmeye gelemezler ve çabuk sinirlenirler, yaptıkları her şeyin doğru olduğu, hiç yanlış yapmayacakları inancı giderek pekişir bu kişilerde.
TÜKETİM MUTLULUK GETİRMEZ
Mutsuzluğumuza nasıl çare bulacağız peki?
Bizi mutsuz ve kaygılı yapan etkenleri ortaya koyarak bunlara yönelik önlem almamız gerekir. Örneğin giderek büyüyen şehirlerde, giderek kat sayısı artan apartmanlarda, otoyollara teslim olmuş bir şehirde yaşamanın toplum ruh sağlığı üzerindeki etkilerini ortaya koymamız gerekir. Tüketimin getirdiği mutluluk kalıcı bir mutluluk olmuyor çünkü kendinizi güçlü hissetmiyorsunuz. Oysa bir sorunu kendiniz çözdüğünüzde kendinizi güçlü hissediyorsunuz. Doğamıza uygun olarak gerçek üreticilere dönüşmeliyiz.
DEPRESYON DİYE BİR HASTALIK YOK
Depresyon diye bir hastalık yok mu sizce?
Antidepresanın üretildiği 50’lere kadar bu isimde bir hastalık yoktu. Bu ilacın etkisinden yola çıkılarak depresyon adlı bir hastalık üretildi. Önceden manik depresif hastalık ya da melankoli olarak adlandırılıyordu bu hastalık. 20. yüzyılın başında yeni bulunan bir tüberküloz (verem) ilacının veremli hastalar üzerinde yaptığı mutluluk verici etkiyi gözleyen hekimlerden esinlenen ilaç firmaları, bu yeni tüberküloz ilacının serotonini yükselten etkisinden hareket ederek serotonin düzeyinin depresyon adlı hastalıkta düşük olduğu savını ortaya attı.
Psikiyatrist Mutluhan İzmir 60’lı yıllarda ülkemizde toplam antidepresan ilaç tüketimi yıllık birkaç bin kutu iken 201’te bu rakam 50 milyonu aştığını söylüyor. İzmir “100 kişiden 90’ı gereksiz yere bu ilaçları kullanıyor” diyor.