Demokrasiyi trollemek
19 yaşında Kanada Parlamentosu’nda ve Liberal Parti kampanyalarında çalışmış. Sonra London School of Economics’i kazanıp Londra’ya gitmiş. Deha seviyesinde bir zekaya sahip. Ama bu dehasını kullandığı işler için artık pişman. Bu yüzden de 2014 yılında ayrıldığı Cambridge Analytica adlı İngiliz şirketin whistleblower’ı (Derin Gırtlağı ya da bizdeki adıyla itirafçısı) olarak bugünlerde CNN’den NBC’ye, New York Times’dan Guardian’a nereyi açsanız pembe saçlarıyla karşınıza çıkıyor.
Çünkü yaratıcılarından olduğu Cambridge Analytica’nın elindeki kendi tabiriyle “Frankestein”, 2016 yılında dünyayı değiştiren iki büyük seçimdeki (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrıldığı Brexit Referandumu ve Trump’un başkan seçildiği başkanlık seçimi) dışarıdan müdahale ve manipülasyon iddialarının merkezinde yer alıyor.
O konuştukça dünyanın en dev şirketlerinden Facebook’un borsadaki hisseleri de değer kaybediyor.
Aslında bütün hikaye 2007 yılında daha sonra Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi’nde profesör olacak Michael Kosinski ve David Stillwell adlı iki öğrencinin Facebook üzerinden myPersonality adını verdikleri kişilik testi aplikasyonunu dolaşıma sokmasıyla başladı.
Test kullanıcılara sorular sorarak, onların beş büyük karakter tipinden hangisine ait olduklarını ortaya çıkaran testlerden biriydi.
Muhakkak Facebook ve Twitter’da herkesin bir kere doldurduğu, doldurmadan önce, bazı özel bilgilere ulaşmak için izin isteyen ama çıkacak sonucu çok merak ettiğiniz için de umursamadan kişisel bilgilerinize ulaşılması için o izinleri verdiğiniz testlerden biri.
Test o kadar popüler oldu ki, Kosinski ve Stillwell 2013 yılında testin sonuçlarını akademik bir makaleyle yayınladıklarında 6 milyon kullanıcısı testi cevaplamış, bu altı milyonun yüzde 40’dan fazlası da kişisel bilgilerine ulaşılmasına izin vermişti. Elde, kimlikleri, yaşadıkları yer, mali durumları, cinsiyetleri, tercihleri, alışverişleri, eğitimleri, arkadaşları, neleri like edip, neleri paylaştıkları hakkında çok kapsamlı bir “big data” (büyük veri) vardı artık.
2013 yılında bu akademik makaleyi okuyup heyecanlananlardan biri de London School of Economics’de “Moda Tahminleri” üzerine doktora yazmaya çalışan 23 yaşındaki Christopher Wylie’dı.
Bu “big data” ile yapılabilecek parlak fikirler aklına gelmişti. Önce taraftarı olduğu İngiliz Liberal Demokrat Parti’ye, seçimlerde bu big datayı kullanarak yapılacaklarla ilgili bir sunum yaptı ama onların ilgisini çekemedi.
Daha sonra SCL Group’un kapısını çaldı. SCL grup kendi tanıtım cümlelerine göre “25 yıldır hükümetler ve askeri kurumlar için bilgi, analiz ve strateji elde eden bir şirket”. Müşterileri arasında İngiliz ve Amerikan Savunma Bakanlıkları var. Yaptıkları iş psikolojik operasyonlar. Afganistan’da NATO ile projeler yürütmüşler. Tam ne yaptıkları hakkında fazla ayrıntı yok.
Grup sadece bilgi ve analiz toplamıyor, aynı zamanda SCL Elections adlı bir de seçim kampanyaları ve danışmanlığı şirketleri var. Dünya çağında 200 kampanya yürütmüşler. Hangileri olduğu tam bilinmiyor. Fakat yaptıkları iş seçim kampanyası danışmanlığı kadar naif bir iş değil. Örneğin 2007 Nijerya seçimlerinde yaptıkları, seçimlerde hile olduğuyla ilgili propagandayı yaymak, önceki gün İngiliz Kanal 4 televizyonun gizli kamera görüntüsüyle çektiği bir konuşmada ise rakip adayların odalarına Ukraynalı kızlar göndermek gibi başka yöntemleri de olduğunu öğreniyoruz. Bu yöntemleri nerelerde kullandıkları da henüz bilinmiyor.
Wylie’in fikirlerini dinleyip, çok heyecanlanan ve ona bu çalışma için geniş bir alan açan da SCL Elections’un CEO’su Alexander Nix olmuş.
Wylie, burada çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra 2013’ün sonbaharında daha sonra karşımıza Trump’ın danışmanı olarak çıkacak Steve Bannon’la tanışmış. O sırada Bannon, Breitbart sitesinin genel yayın yönetmeni ve İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkarmak isteyen yakın arkadaşı Nigel Farage’a yardım etmeye çalışıyor.
Bannon, sitenin kurucusu, liberal-sol ve politik doğruculuk karşıtı görüşleriyle bilinen Çay Partisi’nin ideologlarından Andrew Breitbart’ın çizgisini takip eden bir isim. Bütün dünyada liberal-sol değerlere karşı bir kültür savaşı verilmesi gerektiğini düşünüyor, her ne kadar yolları ayrılsa da Trump projesinin ve söyleminin de mimarlarından biriydi.
Bannon, tam aklındaki psikolojik savaşı vermek için Wylie’in sunduğu projeden etkileniyor ve kendisi gibi inanmış aşırı sağ bir cumhuriyetçi olan, yapay zeka üzerine çalışmalar yapmış bilgisayar mühendisi ve dünyanın en zengin adamlarından Robert Mercer ve kızı Rebekah ile Wylie ve patronu Nix’i tanıştırıyor. Bu tanışıklıktan, Mercer’in 15 milyon dolar para yatırdığı, Wylie’in big data projesini yürütecek yeni bir şirket ortaya çıkıyor: Cambridge Analytica.
Wylie çalışmalar için önce Facebook’tan profil depolama fikrinin mucidi Cambridge Üniversitesi’nden ilk çalışmayı yapmış iki hocaya teklif götürüyor ama onlar red ediyorlar.
Daha sonra bu yöntemi kopyalayıp, bu dataları başka aplikasyonlarla Facebook’dan indirecek başka bir Cambridge’lı psikolog buluyor. Amerika’ya yerleşmiş Rus asıllı bir aileden gelen Alexander Kogan.
Kogan’ın geliştirdiği “thisismydigitallife” adlı aplikasyon, Facebook’tan izni alıyor. Bu izin onun aplikasyonuna da kullanıcıların izin vermesi halinde Facebook profillerine ulaşma izni veren bir izin. İşte Facebook bu noktada topa tutulmakta.
Ve bu aplikasyonla Cambridge Analytica’nın 50 milyona yakın Facebook kullanıcısının bilgilerini depoladığı ve kullandığı düşünülüyor.
2014 yılında Cambridge Analytica’dan ayrılan Wylie’in psikolojik savaş makinesi, Frenkeştayn dediği işte bu inanılmaz büyüklükteki 50 milyon insana ait veriler.
Bu verilerle yapılabileceklerin sınırı yok çünkü. Etkili yalan haberler üretmek ve yaymak, insanların ihtiyaçlarına göre bilgi kanalları oluşturmak, politik mesajları test etmek...
Şimdi peşinden gidilen soru Cambridge Analytica’nın bu psikolojik savaş makinesini nerede kullandığı?
ABD’de 2016 başkanlık seçimine Rus müdahalesini araştıran FBI başkanı Robert Mueller ve Brexit referandumunda manipülasyon iddialarını araştıran meclis komitesi bu seçimlerde Cambridge Analytica’nın izini arıyor.
Wylie’in gazete gazete, televizyon televizyon gezerek verdiği bilgilerden Trump’ın seçimlerde kullandığı bütün sloganların bu datadan test edilerek üretildiği iddia ediliyor.
Ama Wylie’in Cambridge Analytica ile Rusya arasındaki ilişkiler hakkındaki iddiaları çok daha çarpıcı. Rus petrol şirketi Lukoil’e, şirket bir sunum yapmış ve yaptığı işlerin hepsini anlatmış. Lukoil’in “Amerikan seçmenleriyle ilgili datayı kendi müşteri profili için kullanmak istemesinin tuhaf olduğunu” söylüyor Wylie. Şirketin Lukoil’le çalıştığına dair henüz bir kanıt da yok. Fakat bu datayı üreten Alexander Kogan daha sonra Londra’dan ayrılıp Rusların benzer bir projesine çalışmak üzere San Petersburg Üniversitesi’ne gitmiş. Hatta bir ara ismini değiştirmiş. Wylie işte bundan çok şüphelendiğini ve bu yüzden konuşmaya karar verdiği söylüyor.
Bu arada Cambridge Analytica’yı kuran SCL grubun çalıştığı 60 ülkeden biri de Türkiye. Türkiye’de de bir ofisleri var. İlginç bir şekilde ofisleri de Antalya’da.
https://www.sclgroup.cc/worldwide/turkey
Dünyada popülizm yükseliyor, demokrasiler inişe geçiyor. Ama işte popülist siyasetlerle böyle yöntemler kullanılarak üretiliyor. Sadece üretilmiyor, yine bu kanallar üzerinden yalan haberler, komplo teorileriyle toplumlar da bu anti-demokratik fikirlere ısındırılıyor.
Yani sahiden ahlaksız troller var. Ve en çok da demokrasiyi, en hassas yeri olan halkın tercihlerinden vurarak, trollüyorlar.
Yazıda kullanılan kaynak: