Kâtip arzuhâlin yaz

Montaigne’nin Denemeler kitabında yazının gücüne dair okuduğum deneme, yıllar geçse de aklımdan hiç çıkmadı.

Ünlü Fransız yazarın meşhur kitabında yer verdiği hikâye efendisinin emanetini taşıyan bir köleyi konu ediyor. Köle yanında taşıdığı emanetin miktarının mektupta yazıldığından habersiz, canı çektiğinde bir ağacın dibine oturup, nefsini köreltmek için birkaç parça yiyor, vardığı yerde kendisine eksik olan kısmın hesabı sorulduğunda şaşırıyor. Sırrını faş edenin mektup olduğunun farkında ama nasıl olduğundan habersiz.

Tabii huylu huyundan vazgeçmez. Bir sonraki sefer yine nefsine mağlup olan köle, emaneten taşıdığı öteberiden birkaç parça aşermeden önce, yediğini görmesin diye mektubu arkasına saklıyor; aşırmasına devam ediyor.

Yazının aktarım gücünü, biraz da gülümseterek anlatan bu denemeyi yıllar geçse de hiç unutamadım. Denemeler’in ölümsüzlüğü de belki bu üslubundan ileri geliyordur, kimbilir. Tabii Sabahattin Eyüboğlu’nun leziz çevirisinin de bundaki payı azımsanamaz.

Hakk’ın insana kalemle yazmayı öğrettiği yazının gücüne benim küçük dünyamda bir başka emsal de hep arzuhâlciler olmuştur. Mahkeme önlerinde sıra sıra dizilen, çoğu yaşı geçkin, emekli zabıt katiplerinden ve memur emeklilerinden müteşekkil bu zat önlerindeki daktiloların tuşlarıyla dokudukları sayfalarla nice derde derman olmuş, kutsal addedilen hukuka erişim hakkı için fakir fukaranın, garip gurebanın tercümanı olmuşlardır. Hazreti Mevlana “Dilsizlerin dili ol!” diye buyuruyor ya, arzuhâlciler benim nazarımda hukuk karşısında dilsizlerin diliydiler sanki.

Her ne kadar rahmetli Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı Davacı filmi; rahmetli Muzaffer İzgü’nün Her Eve Bir Karakol kitaplarında karikatürize edilmiş halleri olsa da, gerçeği kim inkâr edebilir?

Avukat arkadaşlar kusura bakmasınlar, hepsi baş tacı, ama avukata verecek parası olmayan birçok insanın ilk durağı olmaya devam ediyor arzuhâlciler. Zaman zaman Anadolu Ajansı’nın, İhlas Haber Ajansı’nın Youtube kanallarından Türkiye’nin birçok yerinden arzuhâlcilerin video söyleşilerini izliyorum. Bir kısım arzuhâlcinin işini online’a, yani internete de taşıdığı da görülüyor. Pek çoğunun kendisini savunmak için dilekçelerinde kullandıkları kadar çok, ağdalı argümanları yok, bizim 50 TL’ye yazdığımız, kimi zaman fakir insanlardan para almadığımız dilekçeleri avukatlar binlerce liraya yazıyor, diyerek kendilerini savunuyorlar.

Arzuhâlcilik faaliyetinin 18’inci yüzyılda Osmanlı Devleti’nde padişah fermanı ile başladığı, bir asır boyunca yasal olarak devam ettiği biliniyor. Türkiye’nin hali pür melalini, bir mikro sosyoloji laboratuvarı olarak arzuhâlcilerden öğrenmek de mümkün, keza boşanma dilekçelerinin arttığından söz ediyor arzuhâlciler.

Yazının gücünün ciddi ve ketum bir örneği olan arzuhâllerin yani dilekçelerin tıpkı mektuplar gibi bir edebiyat örneği sayılacağı günler gelir mi, dersiniz?

Başıma bir iş gelmeyecekse, baroları kızdırmayacaksam itiraf edeyim, ben tüm kalbimle inanıyorum.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum