Yok ki öyle bir ilah
Kendi halinde bir insan. Çalışıyor, kazanıyor, geçiniyor.
Ya da iş bulamıyor, geçinemiyor, sıkıntı çekiyor.
Bir inancı, bir hayat görüşü var. Elleri temiz. Ruhu temiz.
Böyle bir insan ilk yolsuzluğunu nasıl yapar? Hangi duygularla yapar?
Hayır hayır, herkes bir ‘ilk yolsuzluk’ yapmak zorunda değil.
Hayatını temiz geçiren, başkalarının hakkına riayet eden, ömrü boyunca kul hakkını gözeten insanlar vardır.
Onları bu sualin dışında tutuyorum.
Sonradan yolsuzluğu bir yol olarak benimseyenlerin, yolsuzluğu bir hayat tarzına dönüştürenlerin ilk yolsuzluklarını soruyorum.
Yolsuzluğun ilk yapılışında bir ruhu sarsmaması imkansız.
Bir hududu ihlal ediyorsun. Kötü bir kapıdan içeri giriyorsun.
Bir kirlilik bulaşıyor tabiatına. Allah’ın sana temiz olarak verdiği sayfaya necis bir mürekkeple ilk çiziği atıyorsun.
Artık bir saat önceki sen değilsin.
Bir leke var alnında. Herkes görmese de sen görüyorsun.
O sarsıntıyı nasıl atlatır bir insan?
İlk rüşveti verirken ya da ilk rüşveti alırken nasıl bir savunma mekanizması geliştirir?
Bir işe ehil olanı tasfiye edip emaneti göz göre göre ehil olmayana verirken.
Veya cezayı hak etmemiş bir insanı cezalandırırken.
Hakkın olduğunu düşündüğün bir şeyi temiz kalarak elde etmenin mümkün olmadığını görmek bir başlangıç noktası olabilir mi?
Olabilirse, devletin adaletsizliğinin yolsuzluğu teşvik eden, yaygınlaştıran faktörlerden biri olduğu da doğrudur.
Bu şirket veya bu devlet kurumu bu parayı benim sayemde kazanıyor. Bu parada benim hakkım var. Bu hakkımı vermeye kimse yanaşmıyor. Öyleyse bir yolunu bulup kendim tahsil edeyim, diyerek mi devletin veya şirketin parasını zimmetine geçiriyor?
Ya da hayır hasenat yapacağım, cami yaptıracağım, okul yaptıracağım diyerek.
Kendin, kötülüğe bulaşmadan yapabiliyorsan yap camiyi, yapamıyorsan da yapma, la yükellifullahu nefsan illa vus’aha, Allah gücünün üstünde bir şeyle seni mükellef tutmaz, kimse cami, okul yaptırmaya mecbur değil.
Temiz olsun yaptığın cami de.
Cenab-ı Rabbülalemin’e kirletilmiş bir camiyi mi layık görüyorsun mabet olarak?
Utanmaz mısın o camiye girip secde ederken?
Cami demesem, kilise desem, sinagog desem yine olurdu. Yani sadece Müslümanlar için değil, yolsuzun ruh haline dair bu sorular.
Eskiden kalma bir laftır.
Adam, kötülüğün her türlüsüne bulaşmış. Birisi ona “Hadi camiye gidelim” diyor.
Korkuyor adam günahlarından, kötülüklerinden, “Gelemem, cami benim üstüme yıkılır” diyor.
İnsanların bu sözü söylediklerine ilk gençliğimde birkaç kez şahit oldum.
Sonradan bu sözü işitmemeye başladım.
Ben mi uzaklaştım o korkunun dillendirildiği ortamlardan? Yoksa insanlar mı uzaklaştı o korkudan?
Ne olursa olsun, güzel bir korkuydu o.
Uluorta “Ben almasam başkası alacak, o halde benim almam yeni bir kötülüğe sebep olmuyor” demiyor kimse.
Belki içlerinden diyorlardır.
Ama failleri ‘bizden’ olduğu için yolsuzluğu mazur görmekte fayda mülahaza edenler “O almasa başkası alacak” diyor, buna çok rastlıyoruz.
Bu yaklaşım muhtemelen yolsuzların işini kolaylaştırıyordur. Bir nevi yolsuzluğa pasif katılım.
Ya da ulvi bir mesele uğruna yolsuzluk yaparsın.
Memleketi kurtarmak için.
Dava için.
Dava için yapılabilecek sayısız güzellikler varken, işlenebilecek güzel fiiller varken, neden yolsuzluk?
‘Dava’ dediğin şeyin ulaşabileceği en yüksek gaye Allah’ın hoşnutluğu ise, Bari-i Te’ala’nın yolsuzluktan hoşnut olacağını varsayımı büyük bir iftira, alemleri sarsacak korkunç bir düşünce değil midir?
Yolsuzluktan hoşlanan bir ilaha mı iman ediyoruz?
Kim o?
Yok ki öyle bir ilah?
Ben mi abartıyorum, boşuna sorular soruyorum? Hiç sarsılmıyor mu insanlar, elleri kirlendiği zaman?