‘Utanmıyorsan dilediğini yap’
Biz 70 kuşağıyız. Yani, gözümüz 70’lerde açıldı. Politik bilincimiz 70’li yıllarda şekillendi.
Çocukluk yıllarımız, annemiz-babamız, babamızın arkadaşları, evimizde bulunan kitaplar, öğretmenlerimiz, kişiliğimizin oluşmasında etkili olmuştur ve bu süreç 70’lerden öncedir.
Fakat, aidiyyet hissettiğimiz ilk mitinglere 70’lerde gittik. Akranlarımızla veya büyüklerimizle ilk siyasi tartışmaları 70’lerde yapmaya başladık.
Bir bebeğin gelişmesi gibi, her gün yeni bir şey öğreniyor, her gün kendimizce yeni bir adım atıyor, bir tecrübe kazanıyorduk.
‘Fena halde ideoloji’ olduğum bir dönemde, babamın, bir mitingin arefesinde bana kendi mitinge gittiği zamanlara dair bir misal verdiğini hatırlarım.
“Birbirimize bakar, memleket bugün yarın güllük gülistanlık olacak zannederdik” diyordu.
“Ama öyle olmuyor, her şey eskisi gibi devam ediyor.”
Bizse inanıyoruz bir şeylerin değişeceğine.
70’ler öyle geçti, 80’ler, 90’lar öyle.
80 darbesi çok yıkıcıydı. Belki biraz içimize döndük o yıllarda.
28 Şubat da sarsmıştır bizi.
Ama bunlar ders gibiydi.
Alman gereken dersi alabilirsen, böyle afetler senin için kazanç olur.
Kazanç?
‘Krizi fırsata dönüştürmek’ tabiri harp zengini çağrışımı yapar bende.
Dünyevi, siyasi ya da doğrudan doğruya maddi bir kazançtan bahsetmediğimi belirtme ihtiyacı hissediyorum.
Bana bu ihtiyacı hissettiren, günümüz şartları. Günümüzde cebe girmeyen hiçbir şeye artık kazanç denilmemesi.
Kötü şartların ruhumuzu terbiye etmesini kast ediyorum, ‘kazanç’ kelimesiyle, bir tür derinleşmeyi.
Kafamız bozuluyordu böyle durumlarda ama umudumuz eksilmiyordu.
Öyle oldu, böyle oldu bugünlere geldik.
İddialı olduğumuz, ‘o iş benden sorulur’ dediğimiz bütün branşlarda ‘sınav’ı kaybetmiş olarak.
‘Sıfır’ çektik. Hatta ‘sıfır’ı tükettik.
‘İddia’larımız toprağa gömüldü.
Unutabilir miyiz hepsini?
Yeniden başlayabilir miyiz?
70’lerden bugüne yarım asır geçti.
‘Sıfır’dan başlayarak yeni bir yarım asır bizi tamir eder mi?
Neden olmasın?
Diyanet İşleri eski başkanlarından Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun ‘İslamı Doğru Anlıyor muyuz’ kitabı beni ‘yeniden başlama’ konusunda düşündüren çalışmalardan biri oldu.
Bardakoğlu, ‘İlim adamları neden sormuyor’ dediğim soruların üzerinde ciddiyetle ve ilmi bir vukufla duruyor.
(‘İslam Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme” de insanların içten içe, kimseye duyurmadan sorduklarını aşikare soran bir eserdi.)
Bardakoğlu’nun bu eseri, bir nevi ‘girizgah.’
Sorduğu sorunun cevabını komprime bir şekilde vermeyi hedeflemiyor.
Cevabı vermeden önce dikkate alınması gereken hususların altını çiziyor. Bir ‘gidiş yolu’ öneriyor.
Sloganlarla değil, retorikle değil, hamasetle değil.
İlimle, tecrübeyle, aklı selimle.
İnsanlar çoğu zaman İslam’ı doğru anlamaya çalışmazlar. İslam’a kendi doğrularını söyletmeye çalışırlar.
Bu yüzden, ‘İslam’ı doğru anlama’ meselesine dair sayısız cevap vardır ve bu cevapların önemli bir kısmı cevabı verenin ‘etiket’leriyle maluldür.
Benim, Bardakoğlu’nun meseleyi doğru yerinden ele aldığına delilim şu cümledir:
“Dinin tezahür ve şekli kurallarına bağlılığı sözde veya davranışlarda sürdürürken dinin temel ve ahlaki mesajından uzaklaşmanın atbaşı seyrettiği bir ortamda asıl hırpalanmanın Müslüman ruhunda, kimliğinde ve bilincinde cereyan ettiğine, en çok da İslam’ın izzetinde büyük sarsıntılar yaşandığına ortaklaşa şahit olmaktayız.”
Ben kestirmeden söyleyeyim, zahirde çoğalırken batında eksiliyoruz, hatta yıkılıyoruz.
Bu gerçeği görerek başlamak, doğrudur.
Sıfırı tüketmiş bir topluma yeniden ‘sıfırdan başlama’ ümidi aşılayabilecek sorgulayıcı, ufuk açıcı çalışmalara çok ihtiyacımız var.
İnsanlığın bütün peygamberlerden işittiği ilk söz neymiş, biliyor musunuz?
“Şayet utanmıyorsan dilediğini yap.”
Utanmayanlar dilediklerini yapabilirler.
Yüzünde utanmadan eser olan insanlar, belki yeniden başlayabilirler.