Utanabilseydik bari
Adil Düzen zamanlarında hassastık yolsuzluk, haksızlık vakalarına karşı.
Kulakları çınlasın Şevki Yılmaz’ın vaaz kasetleri halis muhlis insanları coşturuyordu.
Evlerde Şevki Yılmaz seansları düzenleniyordu.
Bir delikanlının o sıralar nasıl ‘Refahçı’ olduğunu anlattığını hatırlıyorum.
“Beni bir eve çağırdılar, gittim. Mahalleden benim gibi başka arkadaşlar da vardı. Birlikte Şevki Yılmaz’ın kasetini seyrettik. Sonra çay içtik sohbet ettik. Sonra bir daha çağırdılar.
Üçüncüsünde Refahçı olmuştum.”
Muhakkak adaleti anlatıyordu Şevki Hoca.
İslam’ın adaletini. Hz. Ömer’in adaletini.
Belki Fatih Sultan Mehmet’in sanık olarak kadının huzuruna çıktığı sahneyi.
Tarihi gerçekliği çok önemli değil aslında. Evliya Çelebi anlatmış. Sen de misal olarak anlatıyorsun.
Sahne muhteşem. Fatih Camii’ni yapan Rum mimar İspilanti Efendi cami için hazırlanan sütunları -nasıl olmuşsa- yanlış kesmiş.
Fatih Sultan Mehmet de öfkelenmiş, mimarın elini kestirmiş.
Mimar şikayetçi olmuş.
İspilanti ve Fatih kadı Hızır Bey’in huzuruna çıkmış.
Fatih sanık sandalyesinde. Sandalyesinde değil, minderinde.
Fakat Hızır Bey Fatih’in minderde oturmasına izin vermiyor.
Yargılanacağını hatırlatıyor ve ayağa kalkmasını istiyor.
Sonunda kadı efendi “Kısas”a hükmediyor. Yani Fatih’in kolu kesilecek.
İspilanti Efendi kararı duyunca imana geliyor.
Böyle bir adalet.
Anlatırken kolay da inanırken zor.
Tabii yolsuzluk da var.
Hz. Ömer’in devletin işini yaparken devletin mumunu kullanması, kendi işini yaparken de devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakması…
Güzel bir misal.
Hepsi ‘bizim iktidarımız’da her şeyin böyle adil ve temiz olacağına dair vaadkar kıssalar.
Şimdi önüne gelen devletin mumuna çakıyor kibriti.
‘Bizim iktidarımız’dan sonra rağbet azaldı böyle kıssalara.
Azaldı mı yoksa hepten mi kalktı?
Adaleti artık eskisi kadar istemiyoruz.
Yolsuzluk?
Onu hepten unuttuk.
Neye deniyordu yolsuzluk? İhaleye fesat karıştırmaya mı?
İhale kanununu 100 defa değiştirirsin öyle bir hale getirirsin ki içindeki ‘fesat’ı bul bulabilirsen.
Ya da ihalelere ortak tayin etmeye.
Müsait bir zamanda hasılat paylaşımı.
Covid illetinden henüz kurtulamadık ama yolsuzluktan kurtulduk.
Yolsuzluk illetine karşı sürü bağışıklığı kazandık.
Sağ ve selametteyiz. Bize hiçbir şey yapmıyor yolsuzluk ne başımız ağrıyor ne karnımız.
“Covid’i ayakta geçirdim” demek gibi bir şey.
“Kasım bile ağrımadı. Sadece koku alma hissimi kaybettim.”
Ondan yolsuzluğun pis kokusunu duymuyorsun.
Diyanet bir gün de yolsuzluk hutbesi okutsa…
Akıllıdır, okutmaz.
Ayrıca fetvalarımız müsait.
Başkası yapıyorsa söz edebilirsin yolsuzluktan.
Dilin ne kadar dönüyorsa, nefesin ne kadar yetiyorsa.
Caiz.
‘Bizimkiler’ yapıyorsa?
Tövbeler olsun.
Bizimkiler, neylerse güzel eyler.
Ne olur, yapmasın ‘bizimkiler.’
Bizimkiler yapmasın da onlar mı yapsın?
Tamam, ille yapılacaksa onlar yapsın.
“Susss… Davaya ihanet etme.”
Çoktan kaybettik davayı.
Biletimiz yandı.
Nezafet ve nezahat beklenen bir neslin itibarı uçtu gitti.
Utanabilseydik bari. Fakat utanma da kaldırıldı.