O tebessümü kaybettik
Şehir Üniversitesi gitti gider.
Dün Esra kızım, “Baba” dedi, “Ben yatay geçiş yapmak istiyorum, bizim okul Marmara Üniversitesine geçiyormuş, ben de başka bir üniversiteye geçerim.”
Okullar gelir geçer, gelip geçmeyen ne var ki?
Ama kızım tedirgin olmuş. Koskoca devlet, çocuğun okuluyla uğraşıyor.
Siyasi değil falan diyorlardı ben de inanmıyordum ama artık kimse inanmıyor.
Cumhurbaşkanımız da ağırlığını koyduğuna göre artık siyasi.
Geçen hafta Ömer Çelik de söylemişti. Yazıya başlarken aklımdaydı, yazarken ihmal etmişim.
Vakıf, üniversiteye tahsis edilen araziyi temlik etmiş.
Tahsisle temlik arasında fark olduğu doğru.
Temlik uygun değilse, büyük bir sorunsa, memleketimizde görülmemiş bir uygulamaysa, başka hiçbir vakfa, derneğe, kulübe böyle imkanlar verilmiyorsa, ya da hukuksuzsa, öyle düşünüyorsan, temliki iptal edebilirsin, tahsis olarak bırakabilirsin.
Sorun temlikin ortadan kaldırılması değil. Bana ne kim ne işlediyse!
Sorun, kredi borçlarını ödemeye niyetli olan ve bu imkana sahip olduğunu söyleyen Şehir Üniversitesi’ne, borçlarını yeniden yapılandırarak ödeme fırsatı vermek yerine el koymak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üniversiteyi dolandırıcılıkla suçlaması ve ‘malum zat’ diyerek eski başbakan Davutoğlu’na göndermelerde bulunması işin siyasi karakterini daha belirgin hale getirdi.
Davutoğlu da “Oğluma, damadıma bırakmayacağım” sözleriyle mukabele etti.
Bu ‘gönderme’nin toplumda bir yankısı olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da başka şeyler söyler.
Artık bu böyle gider.
Şehir Üniversitesi’ne el koymanın makul bir operasyon olduğuna ikna olan çıkar mı?
Çıkar herhalde, her şeyin bir müşterisi var.
İnsanlar neye ikna olacaklarını vicdanlarıyla belirlemiyorlar sonuçta, neye inanmanın kendine faydalı, neye inanmanın faydasız olduğuna bakarak belirliyorlar.
Yuvarlak hesap, 7 bin öğrenci okuyor Şehir Üniversitesi’nde.
Ve siyasetin fiilleri bu 7 bin öğrencinin her birini az veya çok etkiliyor.
Okuldaki çocukların siyaseti seveceğini sanmıyorum.
Benim çocuklarım sevmiyor.
Onlara siyaseti sevmemeyi ben aşılamadım.
Siyasetteki ve siyasetin etrafındaki ilkesizlik, kirlilik, yolsuzluk, kabalık, yalan, dolan, kalitesizlik, gürültü, patırtı, ne varsa, onlar aşıladı.
Sandığa gidip oy vermekle vermemek arasında bir fark görmüyorlar.
Benim de tabiatım müsait değil, “Gidin, verin” diye ısrar etmiyorum.
Bana ne.
Dava?
Allahualem, dava, eğer öyle bir şey gerçekten var idiyse, sessizce çekildi cemiyetimizden.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından sonra sosyal medyada Erdoğan, Gül ve Davutoğlu’nun Şehir Üniversitesi’nin ilk açıldığı gün çekilmiş resimlerini gördüm.
Ortada Erdoğan var, o yıllarda Başbakan.
O yıllar?
Tarih 6 Ekim 2010.
Solunda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Daha solda Hayrunnisa Hanım ve Sare Hanım.
Sağında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Hepsi alkışlıyorlar.
Hepsi mütebessim.
Benim asıl önemsediğim...
Biz, aradan geçen yıllarda o tebessümü kaybettik.
Yerine kazandığımız şeyler o tebessüm kadar etmez.
Artık kim ne kazandıysa...