Mali’nin çamuruna kimler imrenir?
Çocuktum. Orta birinci sınıftaydım. Lüleburgaz’da oturuyorduk.
Rahmetli dedem bizi ziyarete gelmişti.
Dedemle meşgul olmayı severdim. Dedem de benim onunla meşgul olmamı severdi.
Daha önce Diyarbakır’a da gelmişti dedem. Ben sokakta arkadaşlarımla oynuyorum. Belki bir oyuna yeni başlamışız.
Dedem evden çıkmış. Sordum, nereye gidiyorsun diye.
Gezmeye gidiyorum dedi.
Tamam, ben de geliyorum dedim.
Bir arkadaşım “Hani oyun oynayacaktık?” diye sordu.
Dedim ki, “Sen her zaman buradasın. Dedem misafir, burada değil. Seninle her zaman oynarız. Dedemi her zaman bulamam.”
Bu laf dedemin çok hoşuna gitmiş. Bunu sonraları birkaç defa söyledi bana.
Neyse, Lüleburgaz’da da gezdirdim dedemi.
Sokullu Camii’ne gittik.
Dedem, caminin duvarlarına bakıyor, taşlarına dokunuyor.
Arada, “Ah! Bunu yapan eller, bunu yapan eller” diye sızlanıyor.
Bir imrenme var söyleyişinde. Bir özlem var.
Acaba dedeme cami duvarı örmek nasip olmuş mudur?
Köyün camiinin inşaatında duvar örmüştür diye tahmin ediyorum.
Biraz da nasip meselesi bir mabet için çalışmak.
Bilmiyorum, nasıl inşa edildi Sokullu Mehmet Paşa Camii.
Dedemin kafası, kalbi temiz. Bu yüzden imreniyor bu camiyi inşa eden ustalara, işçilere.
* * *
Bu sabah bir belgesel seyrettim.
Mali’deki Djenne (Cennet) Camii’nin yağmur mevsimi öncesinde tamir edilişiyle ilgili bir belgesel.
Büyük bir cami Djenne Camii.
Ve İslam uygarlığının Afrika’daki hikayesiyle ilgili fikir verecek güzellikte bir cami.
13. Yüzyılda inşa edilmiş. Yani en az 7 yüz yıllık.
Gerçi birkaç defa yıkılmış. Son şeklini 1907 yılında almış.
Tamamı topraktan. İçinde ahşap veya başka bir malzemeden iskelesi var mıdır bilmiyorum.
Her sene yağmurlar başlamadan önce dış yüzü yani sıvası taze çamurla yenileniyor.
TRT’de seyrettiğim belgesel bu yenileme işlemini anlatıyor.
Allahım! Ne kadar güzel.
Şehir halkı, binlerce insan, kadın erkek, nehir kenarından camiye çamur taşıyorlar.
Büyük bir coşku.
Malililerin kadını erkeği rengarenk giyiniyorlar. Bizim gibi, siyah, beyaz, lacivert, kahverengi ve grinin tonları arasında sıkışıp kalmamışlar.
Hepsinin yüzünde bir neşe.
Hepsinin hallerinde bir coşku.
Tam bir bayram havası.
Lailahe illallah! Lailahe illallah... Bütün insanlar son derece doğal bir ritimle söyleyip duruyorlar.
Çamurlu ayakları, çamurlu elleri, çamurlu yüzleriyle koşa koşa, güle oynaya caminin imarına yardım ediyorlar.
Yahu bu ne kadar güzel bir şey!
“Bunu yapan eller” derken herhalde dedem böyle bir heyecanı hayal ediyordu.
İmrendim.
İnsanların yüzlerindeki siyah ama pırıl pırıl tebessümlere imrendim.
Bazıları ara verip dans ediyor bir tamtam ritmi eşliğinde.
Ettikleri dansa da imrendim.
Yaptıkları işin meccaniliğine imrendim.
İnsanların kafasının karışık olmamasına...
* * *
‘İman’ dediğimiz sırlı nimetin resmi yapılabilse bu insanların çamurlu yüzlerine benzerdi her halde o resim.
Allah’ın hoşuna gidiyor mudur insanların bu halleri?
Ben gidiyordur diye ümid ediyorum.
Oradaki coşku, oradaki aşk, herhalde... Hani Peygamberimiz’in omuzunda kerpiç taşıdığı... Mescid-i Nebevi’nin yapılışındaki aşkla akrabadır...
Bizim müteahhitlerin yaptığı camiler de imrenirdi herhalde Mali’deki Djenne Camii’ne.
Dünyada çok yer gördüm.
Nasip olursa gitmek istediğim, görmek istediğim yerler hala var.
(Tabii gitmek ve görmek istemediğim yerler de var.)
Ama şu anda, şu dakikada sorsalar “Nereye gitmek istersin” diye...
Mali’ye derdim. Djenne Camii’ne.
Hele yüzlerin ve ellerin çamura bulandığı o güne denk gelirse aliyyül ala olur.
İki Bilali müezzin talimsiz ama temiz Afrika sesleriyle ne güzel okudular ezanı!
(Biz ‘siyahi’lere Bilali deriz. Malcom X zamanlarında öyle öğrendik.)
TRT Belgesel’i tebrik ediyorum.