Makamostrofobi
Ortaokul veya lise çağında, okulun koridorlarında dalgın dolaşırken, ya da koşarken, ya da okulun bahçesinde ansızın bir öğretmen, bir müdür muavini sesi duyarsınız.
“Önünü ilikle!”
Neden iliklemeniz gerekiyor önünüzü?
Öğretmeninize saygı göstermek için.
Tamam, ilikleyeyim öyleyse.
Öğretmeninize ya da başka bir büyüğünüze bir şey anlatıyorsunuz, bir şeyi izah ediyorsunuz. Konuşma tarzınız elinizle tarif etmeyi de içeriyor. Yani gayri iradi konuşurken elleriniz de bazı şekiller yapıyor.
“Elini aşağı indir!”
Tamam, indireyim.
Oturduğunuz mekana birisi girdi. Siz başka bir şeyle meşgulsünüz. İçeri gireni fark etmediniz ya da meşguliyetiniz ağır bastı, içeri girene alaka gösteremediniz, ayağa kalkmadınız.
Rahatsız oldu içeri giren abi. Kendini tutamadı, gelip sordu size.
“Kimsin sen?”
“Falan oğlu filan.”
“Büyüklerin, içeri bir büyük girince ayağa kalkılacağını öğretmedi mi sana?”
Yine bir mekanda, mesela bir konferans salonunda oturuyorsunuz. Konuşmacıyı dinliyorsunuz. Nasılsa, o an için bacak bacak üstüne atmışsınız.
Geçenlerde Konya valisinin yaptığı gibi bir çıkış.
“Öğretmen misin sen?”
“Öğretmen gibi otur da görelim.”
Eski terbiyede böyle şeyler önemliydi gerçekten.
Bize öğretilmişti.
Öğretmene saygı duymakla ceketinin önünü iliklemek arasında bir bağlantı kuramıyorsak da, ilikliyorduk önümüzü.
Sadece kafamız bozuk olduğu zaman iliklemiyorduk. (Yusuf Er’in kulakları çınlasın.)
Bir büyüğüm bulunduğum mekana girince, eğer fark ettiysem girdiğini ayağa kalkarım, karşılamak gerekiyorsa karşılarım.
Ama bir vali veya başka bir makam sahibi konuşurken konferans salonunda dinleyiciysem, bacak bacak üstüne mi atıyorum, düz mü oturuyorum, farkına bile varmam.
Önünü iliklemek, ayağa kalkmak gibi terbiye görüntüleriyle bir sorunum yok. Yapan yapıyor zaten. Yapmayan da yapmıyor.
Fakat, ben bir mekana girince, içerideki insanlar ayağa kalkmadığı zaman sorun ediyorsam, canım sıkılıyorsa benim durumum nedir, iyi miyim ben?
Bir genç, karşımda dururken önünü iliklemiyorsa ve bu beni ifrit ediyorsa, hatta laf dokundurmaktan, uyarmaktan kendimi alamıyorsam neyim var benim? Sağlıklı mıyım?
Yoksa kendimin altını biraz fazla mı çiziyorum?
Bak, beni gör, ben müdürüm, amirim, muavinim, ‘üst’üm, ağayım, paşayım, hacıyım, hocayım, fark et beni demeye mi çalışıyorum?
Kendimin fark edildiğine dair açık alametler görmeyince insicamım mı bozuluyor?
Eğer öyleyse, kendime bir baktırmalı mıyım?
Konya’da Vali Bey’in muhabire çıkışması haberini izleyince böyle şeyler düşündüm.
“Öğretmensen, öğretmen gibi otur da bir görelim.”
Çok etkilenmiş vali bey. Belli ki konsantrasyonu bozulmuş.
Ben de etkilendim. Yazmak istedim, başka bir mevzu öne çıktı, bıraktım.
O gün dilime ‘makamostrofobi’ diye bir kelime bulaştı.
Tabii ki ‘klostrofobi’den mülhem.
Fakat bir dil kaidesi falan aramayın, olayın tuhaflığına uygun bir şekilde tuhaf bir bileşik kelime!
Bir çeşit kompleks, makam mevki takıntısı.
Diyelim ki, (bu tanımı şimdi uydurdum) makamın fark edilmemesi, makamın ikinci üçüncü şahıslarda gerekli heyecanı mümkünse korkuyu uyandırmaması korkusu...
Nizamettin Özbek’in “İdare Et” kitabında (mizahi bir memur sözlüğü) ‘makamomani’ diye bir maddeye rastladım.
Buna rağmen ‘makamostrofobi’ kulağıma daha fiyakalı geldi.
Dün bizim manşette Yalova Üniversitesi’nde Rektör Prof. Suat Cebeci’nin bir toplantı sırasında içinde bulunduğu heyete makul veya gayrımakul bir eleştiri yönelten Doç. Dr. Ebubekir Sifil’i “Haddini bil, derhal dışarı çık” diye azarladığını okuyunca konu tazelendi.
Bu iki hoca da kamuoyunun az çok tanıdığı isimler.
Eni konu alim adamlar; daha düzgün bir iletişim yöntemi bulamıyorlar mı?
Eleştirmek kalktı mı? Sadece tasdik, sadece alkış mı?
Bir siyasetçi dostum dedi ki bir gün... “Alkış, alkış, alkış... Öyle şartlandık ki, öyle reflekse dönüştü ki, camide hutbe dinlerken elimi bacaklarımın altına sıkıştırıyorum, dalgınlıkla imamı alkışlamamak için.”
Eğer ‘zamanın ruhu’ bunu gerektiriyorsa; ayakta durmak, kafa sallamak, tasdik etmek, alkışlamak, önümüzü iliklemek, elimizi aşağı indirmek, tabii efendim, çok güzel buyurdunuz efendim demekten başka bir tepki göstermemiz sakınca teşkil ediyorsa işimiz zor.
Ne yapsak? Gidip biz mi kendimize baktırsak?