İkisine de işgal diyemez miyim?
Sirenler çalıyor. Bir anne çocuğunun elinden tutmuş sığınağa koşuyor. Yüzünde korku, ölüm korkusu. Korkunun gözlerinizi büyütmesi, çaresizliğin gözlerinizin etrafına hüzün çizgileri eklemesi. Çocuk, olanları tam idrak edemiyor ama annesindeki telaş, korku ona da bulaşıyor.
Bir patlama. Yakınlarda bir yerde. Annenin yüreği ağzına geliyor. (Haber diline nasılsa sokulan saçma sapan ‘yürekler ağızlara geldi’ deyimindeki gibi değil, yüreği koptu kadının, dudakları kurudu can havliyle, daha çok da çocuğunun canının havliyle.)
Anne çocuğunu kucağına alıyor, yere kapanıyor. Hayır bomba isabet etmedi, kadının aklının erdiği tek şey patlama olunca yere yatmak, belki sakin zamanlarda evdeki koltuğuna yaslanıp mutlu mutlu seyrettiği filmlerden öğrenmiştir.
Bütün gerekçeleri, bütün meşrulaştırmaları, bütün politik anlamlandırmaları bir kenara koyalım.
Sadece bu tasvirdeki trajediye, tek bir insanı bile böylesine korkutmaya, tek bir çocuğu bile ağlatmaya, tek bir kişilik endişeye değer mi savaş?
Değmemesi lazım.
Kiev’de veya başka yerde olması fark etmez.
Fark etmez mi gerçekten?
Etmemesi lazım.
Fark etti ama. Halep’te Esad varil bombası yağdırırken sığınağa kaçmaları için insanları uyaracak sirenler bile yoktu.
Sığınak yoktu ki?
Çocuk çok acıkmış. Ölüp cennete gitmek istiyordu, karnını doyurmak için.
Ölünce katilleri Allah’a söyleyecekti.
Sadece o çocuğun feryadı sebebiyle dağların korkudan paramparça olsa yeriydi.
Ne dağlar ne insanlar, kimse kılını kıpırdatmadı.
Filistin’de İsrail aşikare çocuk öldürüyordu.
Hala öldürüyorlar. Bu bir imtiyaz olarak İsrail’e verildi ve kimse umursamıyor.
Öyleyse ben de umursamamalı mıyım?
Çocuk ya beni de Allah’a şikayet ederse?
Filistinli veya Ukraynalı bir çocuk?
Kötülük, failine göre değişiyor mu?
‘Bizimkiler’ yaptığında o kadar da kötü değil.
Mesela Avrupa, Amerika yaptığında çok kötü, Rusya yaptığında az kötü.
Bir de kötülüğe maruz kalana göre...
Bir Arap, bir Türk, bir Kürt maruz kaldığında az kötü, bir Avrupalı maruz kaldığında çok kötü.
Yemen’de Suudiler vurduğunda kötü İranlılar vurduğunda iyi.
Ya da ikisinin de tam tersi.
Kendimi buna göre mi ayarlamam gerekiyor?
Öyleyse Ukraynalılar öldürüldüğünde kafaya takmayalım.
Ama herkes öyle yapıyor.
Bak, ölenler sarı saçlı mavi gözlü olunca Avrupalılar nasıl hassaslaştılar, nasıl kollarını açtılar.
Bir gerçeği, bir çifte standardı tespit etmek için yapılabilir bu yorumlar.
Sonuna kadar haklıdır.
Fakat ‘öteki’nin başına gelen felaketi umursamamanın gerekçesi yapıldığında sonuna kadar haksız.
Çifte standartlarımız savaşı nasıl ‘okuduğumuzu’ da belirliyor.
Zihinlerin, akılların, kalplerin ahval ve şeraite göre bütün istikametlere dönme kabiliyetleri şaşılacak şey.
Aynı hadiseye bakıyoruz, sen başka görüyorsun ben başka.
İkimiz de gerçeğin ap-açık ortada olduğunu söylüyoruz.
İkimiz de birbirimizin aklına şaşıyoruz.
“Rusya emperyalist kuşatmaya karşı direnişe geçti.”
“Neonaziler algı operasyonu yapıyor.”
Bu cümleleri ben uydurmuyorum radyodan dinledim.
Eğer doğruysa radyonun söylediği, iyi direniyor Ruslar, direne direne Kiev’e kadar girdiler!
Rusya Ukrayna’yı işgal ediyor dersen Amerikancısın.
Amerika Irak’ı işgal ederken nasıl işgal idiyse bu da işgal.
Birini tercih etmek zorunda mıyım?
İkisine de işgal diyemez miyim?
Derim. İkisi de işgal, ikisi de haksız.