Geç olacak, güç olacak ama...
Nasrettin Hoca’ya bir evrak getirmişler. “Hocam bunu okur musun” demişler.
Hoca da başlamış okumaya... “Can u gönülden, derun-i dilden sevdiğim, efendim, evvela mahsus selamlarımı arz ederim...”
“Hoca bir yanlışlık var” demişler evrakı getirenler.
“Nasıl yanlışlık?”
“Bu mektup değil, tapu” demişler.
“Eee, baştan söyleseydiniz ya tapu olduğunu” demiş Hoca, “Tapu gibi okurduk.”
Türkiye’deki siyasal sistem 2017’nin 16 Nisan’ında yapılan referandumla değişmişti.
Fakat siyasetçilerin, bilhassa muhalefetin yeni sisteme intibakı zaman aldı.
Daha yeni yeni tapuyu tapu gibi okumaya başladılar.
İttifakların oluşması yeni sistemi doğru okumanın bir göstergesi.
***
Bir sürü sıkıntıya rağmen, siyaset kendisini en ehven bir şekilde iki ana mihver etrafında toplamaya muvaffak oldu sayılır.
Bir tarafta CHP-İyi Parti, öte tarafta AK Parti-MHP.
Tabii ‘öte taraf’ resmi olmayan bir şekilde HDP’nin seçmen rezervinden istifade ediyor.
Zamanla bu mihverlerin daha da belirginleşeceği, bir aksilik olmazsa siyasi kimliklere dönüşeceği tahmin edilebilir.
Bugünün yarının işi değil ama zamanla olur.
AK Parti, milliyetçiliği bariz olan bir partiyle, MHP’yle ittifak kurdu.
Bu tercih doğal olarak AK Parti’nin siyasi çizgisini de etkiledi.
AK Parti’nin söylemindeki ‘millilik’ dozunun istikrarlı bir şekilde arttığı göz ardı edilemez.
İki ayrı siyasi doku, ihtiyaca bağlı olarak gitgide daha da benzeşebilir.
***
Aslında bütün Türkiye’de ‘millilik’ irtifa kazandı.
Bir tane milliyetçilik yok memlekette.
CHP de bir miktar ‘milliyetçi.’
İyi Parti de eni konu milliyetçi bir parti. Kurucularının çoğu MHP’den gitme.
Demek ki, oy oranları yüzde 10 civarında olan iki ‘milliyetçi’ parti var.
Toplayınca en az yüzde 20 eder. Küsuratıyla 22-23.
Buna AK Parti ve CHP’de artma eğilimi gösteren milliyetçilik de ilave edilebilir.
Tamamı yüzde 30 mu olur 40 mı olur bilemem ama ‘milliyetçi taban’ın daha önce olmadığı kadar genişlediği aşikar.
HDP’nin çizgisini başka türlü bir milliyetçilik sayabilir miyiz?
Sayabiliriz.
***
Mamafih, sahada gördüğümüz gibi, bu milliyetçilerin tamamı aynı partilere oy vermiyor.
Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı şeklinde taksim oluyorlar.
Bu bir aşama.
Taksim olurken, her ittifak kendi içindeki unsurlara bakışını yumuşatıyor.
MHP AK Parti’ye, AK Parti MHP’ye daha mutedil hatta gitgide daha sıcak bakıyor.
CHP’yle İyi parti de öyle. Hatta Saadet...
(CHP’nin İstanbul’a, Ankara’ya muhafazakarlardan ve milliyetçilerden oy isteyebilecek özelliklere sahip adaylar koyması sistemi doğru okumakla ilgilidir.)
Sistemin oluşturucu karakteri öyle güçlü ki ‘yumuşatma’ ameliyesine yavaş yavaş HDP’yi de dahil ediyorlar.
Bu işin tamamını sistem kendi kuvvetiyle yapmıyor tabii.
Erdoğan karşıtlığı katalizör olarak etkisini icra ediyor.
Herkes, hadiselere bakarken, pürüzlü olan meseleyi ‘kör nokta’ya denk getirmenin yolunu buluyor.
(‘Kör nokta’ deneyini isteyen yapabilir. İnternette arayınca çıkıyor. Sol gözünüzü kapatıp sağ gözünüzle soldaki artı işaretine bakarak levhayı yavaş yavaş kendinize yaklaştırırsanız belli bir mesafeye gelince levhanın sağındaki siyah nokta görünmez oluyor.)
Bunu herkes yapıyor. Bütün partiler, bütün taraflar.
İstemediğiniz ‘siyah nokta’yı görmemeyi başarıyoruz.
Kendi ‘siyah nokta’mızı görmüyoruz.
Kazara görsek bile göstermiyoruz.
Fakat ‘öteki’nin, ‘başkası’nın ‘siyah nokta’sını görüyoruz.
Hem görüyoruz, hem gösteriyoruz.
Ne yapalım, hayat böyle.
Galiba biraz geç olacak, biraz güç olacak... Ama sonunda, siyaset kendini terbiye ede ede, ittifaklar kendi içlerinde benzeşe benzeşe nihai bir şekle kavuşacak.