Eski sufilerin ‘helal lokma’sı
Denizin karşısında şiddetli bir savaş aldı başını gidiyor. Böyle bir günde menkıbelerle meşgul olmak yadırganır mı?
Yadırganabilir. Ama nasıl olsa herkes savaş yazıyor.
Bir günlüğüne ara verip sonra kaldığımız yerden savaşa devam ederiz. Veya gündemde ne varsa ona.
Abdullah Kars’ın sırtında yeşil bir entari. Çok zaman geçti. Gerçekten yeşil miydi entari? Yoksa oyun çok yeşildi de ondan mı aklımda yeşil kaldı?
Tahtta oturmuş. Yukarıdan, sarayın damından gürültüler patırtılar geliyor.
Abdullah Kars kızgın, bağırıyor. Yüksek sesle, oldukça da tiz.
Sesi çoğu zaman oynadığı karakterlerle bağdaşmazdı Abdullah Kars’ın. Fakat eğer o 1960’larda “Hz. Ömer’in Adaleti” veya “Onlar Böyleydi” gibi oyunlarla girizgah yapmasaydı muhafazakar camia tiyatroyla 5-10 yıl geç tanışırdı.
Tanışanlar için söylüyorum. Tanışmayan tanışmıyor zaten.
Abdullah Kars’ın cümlesini unutmuşum. Attar’ın Tezkiretü’l Evliya’sında “Kim o?” diye bağırdığı yazıyor.
“Yabancı değilim, devemi kaybettim, devemi arıyorum.”
“Hey şaşkın, gece vakti devenin damda ne işi var?”
Damdaki ses cevap veriyor.
“Ey gafil, sen Allah’ı altın taht üzerinde ve atlas elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan daha mı acayip?”
Bunu tartışalım mı? Tarihi gerçekliği var mıdır? İbrahim b. Edhem gerçekten Belh sultanı mıdır? Sarayının damına gerçekten biri çıkmış mıdır?
Tartışmayalım. Ya gerçekten olmuştur, ya da biri, sarayın, saltanatın, lüksün, şatafatın içinde ‘Marifetullah’a erişilemeyeceğini anlatmak için uydurmuştur.
Abdullah Kars’ın tiz sesi benim İrahim b. Edhem tasavvurumda bir noksanlığa yol açmış mıdır?
Belki bir süre. Abdullah Bey’in sesini aradan çıkarmama yetecek kadar bir süre.
İbrahim b. Edhem’i araştırırken bir şiire rastladım.
James Henry Leigh Hunt 1800’lerde yazmış. (Ö: 1858)
“Abou Ben Adhem” başlığıyla.
“Edhem’in oğlu (soyu yücelsin) bir gece derin bir esenlik uykusundan uyandı/Odasında, bir zambağın açışı gibi taşkın, ay ışığı içinde gördü ki/Melek altın bir kitaba yazıyor/Odayı dolduran sükunet ve barış b. Edhem’e cesaret verdi/Odasındaki varlığa sordu/“Ne yazıyorsun?” - Melek başını kaldırdı/Cevap verdi, ahenk dolu ve nazik/“Allah’ı sevenlerin isimlerini yazıyorum”/“Benimki de var mı?” dedi b. Edhem, “Hayır, yok”/B. Edhem fısıldayarak/Hala sevinçli, “Ne olur/Beni, O’nu sevenleri sevenlerin arasına yaz”/Melek yazdı ve kayboldu/Ertesi gece muhteşem bir aydınlıkla geldi/Ve Allah’ın sevgisiyle kutlanmış isimleri gösterdi/En başta b. Edhem’in ismi vardı”
Bu menkıbe, menkıbe diliyle Attar’ın kitabında da geçiyor.
Melek’in Cebrail olduğu anlatılıyor. “O’nu sevenleri sevenlerin arasına yaz” yerine “Allah dostlarını sevenlerin arasına yaz” diye yakardığı söyleniyor.
İngilizlerin okul müfredatında bu şiir okutuyormuş, insanları sevmenin insanı yücelteceğine dair yorumlar eşliğinde.
“Naklederler ki yaya olarak bunca yıl hac yapmıştı, ama Zemzem kuyusundan su çekip çıkarmamıştı. Zira bu kuyunun kovası sultan malıyla satın alınmıştı.”
(Yukarıdaki şiir hariç, italikler Evliya Tezkireleri’nden. Feridüddin Attar, Kabalcı, Süleyman Uludağ çevirisi.)
Demek ki, eski sufilerin sultan kovasıyla sorunları varmış.
Sonraları bu sorun ortadan kalktı.
Helal lokma da çok önemliymiş.
“Helal” derken helal sertifikasından bahsetmiyorum. Helal kazançla mı aldın lokmayı yoksa yetimin hakkıyla mı?
Bir sufinin, “Helal lokma ab-ı hayat gibidir, bir lokma yeseniz şifa bulursunuz” dediğini hatırlıyorum.
İbrahim b. Edhem’e dönelim:
“Hiç kimse namaz, oruç, zekat ve hac ibadetlerini yeine getirerek (Allah) adamlarının derecesine ulaşamaz. Bu dereceye ancak boğazından geçen şeyin helal olduğunu bilen ulaşır.”
“Vecd sahibi bir genç vardı. İbrahim beni onun yanına götürün dedi. Götürdüler. Üç gün orada kalıp bu gencin halini gözledi. Onu anlatılanlardan fazla buldu. İçinden işin esasını incelemek gerekir dedi. İmdi işin aslı esası lokmadır. Onun lokmasını ve aldığı gıdaları araştırdılar. Bunu helal yoldan kazanmadığı anlaşıldı.”
Sonra İbrahim genci evine misafir ediyor. Genç adam b. Edhem’in evinde helal lokmayı yiyince içinde şevk kalmıyor. Genç, İbrahim’e “Sen bana ne yaptın” diye soruyor. İbrahim “Yediğin lokma helal yoldan değil, şeytan o lokmayla senin içine girmiş, burada helal lokma yiyince şeytanın kapıları kapandı. Sana görünen o haller Rahmani değil şeytaniydi.”
Bu kıssanın hissesi şu mu?
Bazı insanları haram lokma coşturabilir.