Çok kötüden biraz daha kötü

zeldir Bağdat. Bin Bir Gece Masallarının şehridir. Şehrazat’ın.

“Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın.”

Hatırladınız mı Üstad Sezai Karakoç’un Şehrazat şiirini?

“Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat

Sen sevgili sen can sen yarsın.”

Ne kadar uzak değil mi, Bin Bir Gece Masalları?

Harun Reşid’in şehridir Bağdat.

Çok mu saltanat oldu?

Behlüldane’nin şehridir.

Harun Reşid’in ihtişamının akıbetini Bağdat’ın çöplüklerinde arayan efsanevi bilgenin.

İmam-ı Cafer’in, İmam-ı Azam’ın şehridir.

Abdülkadir-i Geylani’nin şehridir.

Dicle’nin şehridir.

Dicle, biraz Diyarbakırlıdır ama aynı zamanda Bağdatlıdır.

Şu anda gidip Bin Bir Gece’den birini yaşamak ister misiniz Bağdat’ta?

İstemezsiniz. Ben de istemem.

Çünkü yaşanmıyor artık Bağdat’ta; ölünüyor.

Kuşların sesini, Dicle’nin sesini, rüzgarın sesini işitecek kulak kalmadı silah seslerinden, patlamalardan, kan ve barut kokusundan.

Ne hale getirdik Bağdat’ı?

Biz mi getirdik? Haşa!

Hemen ne kadar hazırız ‘ben yapmadım’ demeye!

Başkalarının da dahli oldu ama en ziyade biz getirdik Bağdat’ı bu hale.

Amerika geldi, gecenin bir yarısında, Bağdat Havaalanı’nda Kasım Süleymani’yi katletti. Yanında Haşdi Şabi’nin başkan yardımcısı el-Mühendis de vardı. O da öldü.

Süleymani’nin ve Mühendis’in aktif olduğu alanlara sempatiyle bakmıyorum.

Haberdar oldukça üzüldüğüm birtakım savaşların, kavgaların içindeler.

Hangi tarafın kabahati daha çok?

Bunu ölçebilecek durumda değilim. Zaten ölçebilsem ne olacak? Duracak mı savaşlar?

Böyle kavgalarda genellikle iki taraf da kabahatlidir.

Hatta, gücü, etkisi, yönlendirme kapasitesi, önleme kapasitesi en çok olanlar daha fazla olmak kaydıyla, müteselsilen ‘millet’ dediğimiz mefhumun içine dahil olan herkes sorumludur.

İran sorumludur. Suudi Arabistan sorumludur. Başka aklınıza kimler geliyorsa, Mısır, Türkiye, BAE, Katar ve saire...

Bu ülkelerin liderleri, siyasetçileri...

Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de başka yerlerde insanlarımızın birbirini boğazlamasından güçleri nispetinde az veya çok sorumludurlar.

İsimlerinin anıldığı bağlamlardan hazzetmesem de... Bu iki askeri yetkilinin Amerikalılar tarafından Bağdat’ta füze saldırısıyla katledilmesinden dolayı sevinç çığlıkları atacak ölçüde bozulmadı ayarlarım.

Tabii bu benim bakış açım.

Benim baktığım zaviyeden bakmayanlara göre de muhtemelen benim ayarlarım bozulmuştur!

Yeteri kadar kötüydü Ortadoğu’nun durumu.

Bu suikast eski kötülüklere ilave olarak yeni kötülüklerin kapısını açtı.

Hayat, ‘bundan kötüsü olamaz’ dediğimiz durumlarda bile daha kötüsünün olabileceğini gösteren acı dersler veriyor boyuna.

Kötülüğün ardı arkası kesilmiyor.

Öldürülenlerin yerine yeni atamalar yapılır, eski işler, işlevler, yeni isimlerle devam eder, kimse yaptığından yapacağından geri kalmaz bunu tahmin etmek zor değil.

Bu suikast saldırısı, Ortadoğu’daki felaketin müddetini uzatmıştır diye tahmin ediyorum. On yıl sürecekse bir on yıl daha...

Öte yandan, bu saldırı uluslararası politikada bir teamül oluşturma potansiyeli taşıyor.

Sonuçta, ABD gibi bir devletin başkanının onayıyla, emriyle, iki ülkenin, İran ve Irak’ın resmi görevlilerine karşı yapılmış bir operasyon.

Böyle yolları açmak daima tehlikelidir.

ABD Başkanı Trump karlı çıkacağını düşünüyordur, iyi bir seçim yatırımı yaptı, Ortadoğu’nun ortasında büyük iş becerdi.

Trump ne yaparsa yapsın faturayı bu toprakların insanları ödüyor.

Ölerek, sefalet çekerek, evini, ocağını, insanını kaybederek.

Bunlar insani ve manevi faturalar.

Ya maddi faturalar? Dolarlar?

Onları da, melikler, emirler, şeyhler ödemeye dünden hazırlar.

Maalesef, işte böyle kaypak, kalleş, sefil bir alemdeyiz.

Ve bazen, bir hayır duaya bile takat getiremeyecek kadar mecalsiz.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum