‘Cennet’ yerine ‘post-normal’ zamanlar
Bir dostum, ‘Cenneti Arayan Adam’ın yazarı Ziyaüddin Serdar’ın Ankara’ya geleceğini, Liman Kitap-Kafe’de kitap imzalayacağını, akşam da Opera binasında sunum yapacağını haber verdi.
Opera dediğim, hani Ankara Palas Buluşmaları diye bir organizasyon vardı. Onu artık Opera binasında yapıyorlar.
Ne zaman? Geçen ay.
‘Cenneti Arayan Adam’ vesilesiyle birkaç yazı yazmıştım. Serdar’ın yaptığı veya içinde bulunduğu işlerle en azından bir dönem, hayli ilgiliydim.
Muslim Institute, Muslimedia, Crescent, Inquiry benim dış haberciliğim için 80’li yıllarda bir süre kaynak oluşturmuştu.
Bu kadar meşgul olduğum adamı dünya gözüyle görsem iyi olur diye düşündüm. Ankara’ya gittim.
Serdar bize ab-ı hayat içirmedi, yutup iyileşeceğimiz bir hap, bir reçete vermedi ama son yıllarda edindiğimiz yeni tecrübeler, dünyanın aldığı yeni şekil hakkında zihnimizde oluşan düşünceleri teyit eden bakış açıları sundu.
Hoş, biz de ab-ı hayat arayacak çağı geçtik. ‘Fena’ya fena yakalandık. Hatta biraz da alıştık.
Kim verebilir ‘ab-ı hayat?’ Veya reçete, ilaç?
Bulan, kendisi içsin.
Ankara’ya her gidişte gördüğüm dostlarım var. Fakat, Ziyaüddin sayesinde çok seyrek gördüğüm bazı dostlarla da karşılaştım.
Dostlar, ab-ı hayattan daha iyi.
Liman’a vardığımda yemekteydiler. Yemeğin son faslında.
Sonra imzaya geçildi. Ben Serdar’ın orada bulunan iki kitabını alıp imzalattım.
Biri malum, Cenneti Arayan Adam. Öteki, Serdar’ın 1979’da yayınladığı, 1986’da İnsan Yayınları tarafından Türkiye’de basılan İslam Medeniyetinin Geleceği’ kitabı.
İmza işleriyle Opera’daki sunumun arasındaki vakti Fatih Kitabevi’nde değerlendirdik.
Opera’da Ziyaüddin Serdar bir çeşit slayt gösterisi yaptı.
***
Bir acayip zamandı Serdar’ın perdeye yansıttığı.
Post-modern zaman mı?
Kafamız müsait olabilir bir takım tuhaflıkları post-modern sınıfına sokmaya.
Tezahürlerine, kolaj izlenimi veren ürünlerine bakarak post-modern’i nesebi karışık bir durum ya da dönem olarak algılamış, olabiliriz.
Ya da biraz daha ciddi, biraz daha derin.
İyi-kötü, algıladık ya o da bir şey.
Serdar’ın anlattığı daha karışık, daha tehlikeli ve daha kaçınılmaz.
‘Post-normal times’ diye bir kavramdan söz ediyor Serdar.
Sevindim.
Bir adlandırma yapıyor. Adlandırma kendisine ait. İçinde yaşadığımız dönemi ‘post-normal zamanlar’ olarak adlandırıyor.
Düz söyleyelim: Normal-sonrası zamanlar.
Çağrışımı zengin ‘post-normal zaman’ın.
Zaman kötü, dünyanın çivisi çıktı diyesi geliyor insanın.
Belki bir çoğumuz Ziyaüddin’in gösterdiklerini ‘Zaman elden gidiyor’ veya ‘Dünya elden gidiyor’ endişesiyle takip etti.
Fakat Serdar’ın sunuşunda iyi, kötü nitelemeleri yoktu.
Ziya, sanki, ‘Şimdi dünya böyle kardeşim. Ayağınızı ona göre denk alın’ diyordu.
İsabetli olsa da olmasa da, bir Müslüman entelektüelin çağı nitelemesi, isim koyması önemlidir.
‘Eski kafa’yla baktığınızda olağandışı sayabileceğimiz bir sürü resim, video gösterdi opera salonunda Serdar.
Yeni iletişim teknikleriyle, yeni yaşam biçimleri, duyarlılıklar, siyasetler, heyecanlar, tepkiler vesaireyle ilgili slaytlar.
Aradan zaman geçti. Ayrıntıları hatırlamıyorum. Kaydı var mı diye soruşturdum. Var, göndeririz dediler. Elime geçtiğinde ayrıntıları paylaşırım.
Salonda kaç kişi vardı bilmiyorum. Ama fazlasıyla doluydu salon. Belki üç yüz, belki beş yüze yakın.
İzleyicilerin konsantrasyonu da iyiydi.
Ankara’nın siyasete kesmiş atmosferi içinde bir grup insanın, en azından opera salonunu dolduracak kadar insanın, artık unutuldu galiba diye endişe ettiğimiz meselelere kulak kesilmesi... İhanet, gaflet, delalet, sapıklık ve sair ithamların havada uçuşmadığı bir ortama iştirak etmesi iyi bir şeydi.
Demek beyni sulanmayanlar var hala...
Gerçi Ankaralılar’ı tabir caizse ters köşeye yatırdı Serdar.
Herkes ‘Cenneti Arayan Adam’ın peşindeydi.
Sorular daha çok Cenneti Arayan Adam’dan çıktı.
Cenneti bulamadı kimse.
Ama, dikkatli zihinler, ‘post-normal times’i bulmuştur.
Bunun üzerinde biraz durmamız lazım.
İnşallah fırsatımız olur.