Bu savaş girmeyince de bizi yorar
İşler yolunda gitsin de yukarıda ister Ukrayna bayrağı dalgalansın ister Rus bayrağı.
Buna benzer bir cümle dolaşıyor piyasada. Ukraynalılar öyle diyorlarmış.
Tarihten Ukraynalıların “İşte biz buyuz” diyerek ulusal kimlik oluşturmasına yarayacak tatminkar bir hikaye bulmak ciddi bir çalışma gerektiriyor.
İskitlere kadar gitmeyelim. Rusya, Lehistan hakimiyetleri, Osmanlı himayesi, en azından güney bölgelerinde yüzyıllar süren Tatar hakimiyeti.
Tatarlarınki ‘hakimiyet’ten fazla. Kendi memleketleriydi o bölgeler.
İyi çalışırsan bazı renkli sayfalar bulursun.
‘Şanlı tarih’in maziyi yeterinde doldurmadığı durumlarda da birtakım milliyetçilikler gelişebilir. Ama ne kadar derine işleyebilir?
Sovyetler döneminde Ukrayna Cumhuriyeti’nde yaşayan insanların Rus olmasıyla Ukraynalı olması arasında fazla bir fark kalmamış olabilir.
Fakat hudutları belli bir cumhuriyet Ukrayna’nın kendisini bir siyasi varlık olarak düşünmesini kolaylaştıracak bir tesir de yapmıştır.
Bir de düşünün 70 yıldır ‘demirperde’nin arkasındasınız.
Yüzünüz daha çok doğuya, Moskova tarafına dönük. Ama aklınız arkada.
Kendinizi sınırlandırılmış hissediyorsunuz. Perdenin öte yanında daha cazip bir dünya olduğunu düşünüyorsunuz.
‘Demirperde’ aralandığı zaman merak edip perdenin arka tarafına bakmaz mısınız?
Baktılar.
Sovyet bloku çözüldükten kısa bir süre (Aralık 1991) sonra yapılan referandumda halkın yüzde 92’si bağımsızlık lehine oy kullandı. Ağustos’ta da bağımsızlığını ilan etti.
Bu aşama Ukrayna kimliğinin oluşumunda muhtemelen diğer tarihi faktörlerden daha etkili olmuştur.
Fakat, Ukraynalılar bağımsızlıktan sonra umduklarının çok azına nail oldular.
Batı’nın kokusunu aldılar, içine giremediler.
Mesela AB’ye giremediler.
NATO’ya dahil olmak sıradan Ukraynalıya cazip gelmeyebilir. Sonuçta bir askeri ittifak. Ama Batı’ya daha çok yaklaşmak anlamlıysa buna da nail olamadılar. Arada kaldılar.
Ukrayna’da yapılan seçimlerde Rusya taraftarı siyasetçilerle Batı’ya meyilli olanların birbirlerine yakın sonuçlar almalarında arada kalma hissi rol oynamıştır.
Sonuçta Ukrayna, bilhassa Putin döneminde Rusya’nın güçlenmesiyle Batı’yla Rusya arasında bir çekişme alanı haline geldi.
Çekişme sırasında Putin gözüne kestirdiği bölgeleri Ukrayna’dan kopardı.
Önce Kırım’ı, sonra Donbas ve Luhan’ı.
Şimdi Ukrayna, arada kalmış bir ulusal kimlikle Rusya’ya karşı bir ölüm kalım, bir beka savaşı verecek ölçüde motive olabilir mi?
Batı taraftarlarıyla Rusya taraftarları arasındaki siyasi mücadele Ukraynalıların tamamen heyecansız bir topluluk olmadıklarını gösteriyor.
Evet, bir mücadele kapasiteleri var. Ama dağınık bir kapasite.
Rus saldırısı şu anda Donbas ve Luhan’ın resmi sınırlarını bu bölgelerin yeni hükümetleri için garanti etme amacıyla sınırlı görünüyor.
Lüzum gördüklerinde bölgenin uzağındaki hedeflere de saldırıyorlar.
Ukrayna buraları vermemek için karşı koyarsa savaş bütün Ukrayna’ya yayılabilir.
Yine de Putin şu anda daha avantajlı. Savaş gücü daha çok.
Batı’nın Putin’i durduracak bir eyleme girişmesi beklenmiyor.
Ambargolu, yaptırımlı cümleler kurmanın ötesine geçmiyorlar.
Rusya bu kadarına tahammül edecek kuvvete sahip. En azından bugün için.
Eğer batı yeni enerji kaynakları ve yeni enerji yolları bulursa -ki bu mümkün ancak zaman alır- ambargolar Rusya’nın ekonomisini hırpalayabilir.
Bir müddet böyle çekişirler. İkinci bir soğuk savaş gibi. Fakat eskisine göre kapsamı ve süresi sınırlı bir soğuk savaş.
Doğru olan bizim bu savaşa girmememiz.
Anlaşılan devlet yetkilileri de böyle düşünüyor.
Mamafih bu savaş, girmeyince de bizi yorar.
Ukrayna’dan da Rusya’dan da Batı’dan da vazgeçmemenin, hepsiyle aynı anda alışveriş etmenin maliyeti gittikçe yükseliyor.
Dolar dün 14 lirayı geçti.
Sadece döviz korumalı hesapların faizi bir günde yüzde 7-8 arttı.
Başka maliyetler de çıkabilir. İktisatçılar turizm, buğday, savunma sanayii, enflasyon diye sayıp döküyorlar.
Batı yaptırım uygularken bizden bir şey istemese bari.