‘Bismillah’la daha korkunç
Alaca bulaca işler, ne derler, akçeli işler, işbitiricilikler, ihaleler, kayırmalar, hayır-hasenatla karışık olan ve olmayan ‘götürme’ler üzerinde düşünürken bir tebessüm canlandı gözlerimde.
Belli bir kişinin tebessümü değil.
Hayır hayır tanıdığım, bildiğim birini kastediyor da kastettiğimi gizlemeye çalışıyor değilim.
Hiç kimseye tescil edilmemiş, anonim bir tebessüm.
Ama hayatın içinde var, yüzüyle, gözleriyle, tüm aksesuarıyla bu tebessüm.
Belki ara sıra karşılaşıyorsunuz, bazen size selam veriyor, zamana ve mekana göre bazen gözlerini kaçırıyor.
İş alırken mütevazı hatta eğilgen, bükülgen. (Kırılgan olabiliyor da eğilgen bükülgen niye olmasın?) İş verirken, iş yaptırırken mütekebbir.
“Beş yüz kişiye ekmek veriyorum” diyebiliyor, kendisini ‘Razzak-ı Alem’ yerine koyabiliyor.
Biraz muhafazakar ama alan bulduğunda kabından taşmaya mütemayil.
Ya da muhafazakar değil fakat ihtiyaç halinde annesi babası hacı…
Tuhaf.
Bir muhafazakara da ait olsa muhafazakar olmayan birine de ait olsa…
İnce bir bıyıkla hafif bir sakalın arasında veya matruş bir yüzün ortasında…
Birbirine benzer bu tebessümler.
Biri muhatabını namlı bir restoranda yemeğe davet edebilir, öteki afili bir mekanda rakı içmeye...
Restoranların, mekanların ismini sayayım mı?
Saymayayım, reklam olur. Zaten çok lazım değil, erbabı biliyordur.
Ya da bitirilmiş güzel bir işin öncesinde veya sonrasında umreye… Olmadı bir Venedik seyahatine veya Alpler’e.
Evet, ‘muhafazakar’ diye tanımlanan insanlar arasında daha hızlı yayılıyor bu ilişki tarzı.
Muhatap?
‘Başkanım’ olabilir, tercihan ‘sayın başkanım.’ ‘Beyefendi’ olabilir. ‘Müdürüm’ olabilir.
Başkan önceleri bıyıksızdı. Ya duydu ya bir yerde Reis’e yakalandı, bıyık bıraktı. Şimdi sakalı da biraz uzatmış.
Ağarmaya yüz tutmuş saçların ve beyaz bir yüzün ortasında simsiyah bıyık, gerçekten de sırıtıyordu.
Sakala sıçrayan aklar biraz dengelemiş. Sırıtmıyor artık.
“Başkanım sakal da bırakmışsınız? Yakışmış ama…”
“Hanım bıyığı beğenmedi. Sakalla beraber daha iyiymiş.”
‘Muhatap’ın derecesi yüksekse daha amir bir eda.
Sakal bıyık muhabbeti biraz yüz-göz olma halinin yansıması.
Yine de taraflar ne alacağını ve ne vereceğini biliyor. Kötü, kırıcı sözler sarf etmiyorlar, nazikler.
‘Başkanım’ şartnameyi uygun hale getirmeye çalışıyor öteki de işlerin seyrini tesadüfe bırakmamaya.
“İnşallah” alır işi.
Yani… Allah dilerse…
‘Başkanım’ temin ediyor. İşler kontrol altında.
Bu önemliydi. Arkadaşımızın tebessümü yüzünde. Dua ediyor.
“Allah razı olsun.”
Allah niye razı olsun ki?
O’nu da mı dahil ettiniz ortaklığınıza?
Demeden olmuyor, imza atarken “Bismillahirrahmanirrahim.”
Eş dost arasında veya akşam eve döndüğünde “Elhamdülillah, işi aldık.”
Nasıl ‘elhamdülillah?’
Hem de çocuklarının arasında?
İyi bir şey mi yaptınız?
Yoksa ‘ihale tanrısı’nı mı övüyorsunuz?
Tövbeler olsun!
Benzer ilişkiler (bu kez ‘bismillah’sız, ‘elhamdülillah’sız, ‘inşallah’sız) muhafazakar olmayan insanların arasında da mevcut.
Belki birinde biraz az ötekinde biraz çok. Herkesin yaptığı gücü nispetinde.
Mevcut ki dünya yolsuzluk endekslerinde puanımız yüksek çıkıyor.
İki tarafta da çirkin.
Fakat ‘Bismillah’la olunca daha korkunç.
Tabii bu kadarı bilinmez temiz insanların arasında.
Muhayyilelerine sığmaz.
Görsen, anlatsan, şaşkın şaşkın bakarlar gözlerinize, inanmazlar.
Başkalarına yakıştırırlar, ‘bizimkiler’e yakıştırmazlar.
Bir imtihanın kaybedilişinin resmidir bu.
Bir biletin yanışının.
Bir tebessümün kirlenişinin.