Şeffaflığın kısa tarihi...

14 Ocak 2015 günü Ankara’nın örnekleri az kalmış tarihi mekanlarından Ankara Palas’ta bir basın toplantısı düzenlendi.

Basın toplantısında konuşmacıların hemen arkasına yerleştirilmiş dev panoda Kamu Yönetiminde Şeffaflık yazıyordu. Şeffaflık daha büyük yazılmıştı.

Hükümet merakla beklenen Kamu Yönetiminde Şeffaflık Programı’nı açıklayacaktı.

Aslında bu paketin bu kadar merakla beklenmemesi gerekirdi.

Çünkü AK Parti 2002’de üç “Y” ile mücadele vaadiyle iktidara gelmişti; Yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklar.

İktidara geldikten sonra da diğer Y’lerle birlikte yolsuzlukla mücadeleye de hızlı da bir giriş yapmıştı.

2003’de TBMM’de Yolsuzlukla Mücadele Araştırma Komisyonu kuruldu. Avrupa Konseyi ve BM’nin yolsuzlukla mücadele sözleşmeleri imzalandı. Bilgi Edinme Kanunu çıkarıldı, Kamu Görevlileri Etik Kurulu kuruldu. 2004’de Avrupa Konseyi’nin Yolsuzlukla Mücadele Eden Ülkeler Grubu’na (GRECO) üye olundu.

Böylece GRECO’nun Türkiye’yi de yolsuzlukla mücadele konusunda denetleme ve raporlar yayınlama hakkı kabul edildi.

GRECO’nun Türkiye ile ilgili raporları ve eleştirileri dikkate alınarak 2010 yılında Bakanlar Kurulu, Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi’ni kabul etti.

Fakat bu stratejide vaad edilenlerin bir kısmı bir türlü hayata geçirilmemişti.
Listenin başında siyasetin finansmanın şeffaflaştırılması ve siyasi etik ile ilgili yapılması gereken düzenlemeler vardı.

İşte 14 Ocak 2015 günü açıklanacak Kamu Yönetiminde Şeffaflık Programı’nda nihayet bu konuda radikal adımlar atılıyordu:

Siyasi partiler seçim öncesinde ve sonrasında kampanya bütçelerini açıklayacak, seçimlerde adaylara yapılan bağışlar internette duyurulmak zorunda olacak, bütün bunları takip için de bir Siyasi Etik Komisyonu kurulacaktı.

Mal bildirimi bulundurma zorunluluğunun kapsamı genişletilecek, siyasi partilerin grup başkanvekilleri, genel merkez yöneticileri, il ve ilçe başkaları, ulusal, bölgesel veya yerel nitelikte yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarının yetkilileri, yüksek mahkemelerin başkan ve üyelerine de mal bildiriminde bulundurma zorunluluğu getiriliyor, mal bildirimi bulundurma zorunluluğu beş yılda birden, iki yılda bire düşürülüyordu.

Kamuda yolsuzluk ihbarı sistemine geçilecek, ihbarda bulunan memur hakkında, ihbarla ilgisi olan amirinin sicil raporu düzenlemesi yapması engellenecek, ihbar asılsız çıkmazsa memur ödüllendirilecekti.

Görevlerinden ayrılan kamu çalışanlarının, görevleriyle ilgili konularda üç yıl süreyle özel sektörde iş yapması, ihaleye girmesi, müteahhitlik, komisyonculuk, temsilcilik, müşavirlik, iş takipçiliği yapması yasal değişikliklerle suç haline getirilecekti.

Pakette İmar Kanunu’nda da değişiklikler öngörülmüştü. En önemlisi imar alanında yolsuzlukların kaynağı olan imar değişiklikleriyle ilgiliydi. Bu değişiklikler internet üzerinden duyurulacak, imar değişikliği sonucunda ortaya çıkan ranta, rant vergisi konulup geliri kamuya aktarılacaktı.


Paket büyük ölçüde Avrupa Konseyi’nin yıllardır sürdürdüğü yolsuzluk eleştirilerine cevap veriyordu.

Ama merak edilmesinin esas sebebi bu değildi.

Şeffaflık paketinin açıklanmasından dokuz gün önce haklarında yolsuzluk iddiaları olan dört eski bakan hakkında Meclis’te kurulan komisyon “Yüce Divan’da yargılanmalarına gerek yok” kararı vermişti.

Her ne kadar dosyalar o günkü adıyla paralel yapının hükümete karşı bir intikam saldırısı olsa da ortaya saçılan iddialar, hükümetin yolsuzluklarla mücadele iddiasına büyük zarar vermiş, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin 2014 yolsuzluk raporunda da Türkiye 10 sıra gerilemişti.

Toplum bu paralel yargı darbesine karşı çıkıp, ardından yapılan yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti’yi desteklemiş olsa da bozulan algının düzeltilmesi gerekiyordu.

Meclis Komisyonundan çıkan ret kararından sonra son kararı Ocak sonuna kadar Meclis verecekti.

İşte Kamu Yönetiminde Şeffaflık paketi bu arada ortaya çıktı.

O yüzden iktidar partisinin yolsuzluklarla mücadele ettiğini göstermek için hazırladığı bu paket merak ediliyordu.

Paketi açıklamak üzere Ankara Palas’ta basının karşısına Başbakan Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce çıktılar.

Bu üst düzey katılım pakete verilen önemi gösteriyordu.

Başbakan paketin ayrıntılarını, bunun için yasalarda yapılacak değişiklikleri uzun uzun anlattı, gazetecilerin sorularına cevap verdi. Özellikle kapsamı genişletilen, verilme süresi daralttırılan mal beyanı zorunluluğu için "herkes, kimin, hangi yıl, neyi elde ettiğini görebilecek" dedi.

Ertesi gün iktidara yakın gazetelerde pakete övgü dolu haberler ve yorumlar yayınlandı.

Artık pakette öngörülen yasal değişikliklerin Meclis’e getirilmesi bekleniyordu.

Ama dört gün sonra gazetelerde çıkan bir haber bütün hazırlıkları durdurdu.

Yalanlanmayan o habere göre Cumhurbaşkanı kendisini ziyarete gelen parti yöneticilerine paket hazırlanırken kendisiyle istişare edilmemesinden şikayet etmiş ve şöyle demişti:

“Bu tip düzenlemelerin zamanlaması ve içeriği çok önemli. Seçim öncesinde doğru gelmiyor. Bu konularda ekonomiyi dikkate alarak karar verilmeli. Sert kararlar alırsanız, ekonomiyi olumsuz etkiler... Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız”

Böylece Başbakan ve dört bakanın açıkladığı, televizyonlardan canlı yayınlanan Kamu Yönetimi’nde Şeffaflık paketi rafa kalktı.

Bir kaç gün sonra da Meclis’teki oylamada dört bakanın Yüce Divan’da yargılanması reddedildi. Şeffaflık paketindeki yasal düzenlemeler de bir daha hiç gündeme gelmedi.

Ve dört yıl sonra...

Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Grubu GRECO geçen haziran ayında 2019 raporunu yayınlandı.

Raporda “Türkiye’de siyasi partilerin finansmanının şeffaflığının sağlanması ile ilgili durumun “hala hayal kırıklığı yaratmayı sürdürdüğü” söylendi.

Rapora göre Türkiye, 37 tavsiyeyle grubun en çok tavsiyede bulunduğu ve bu tavsiyeleri en az yerine getiren ülkeler sıralamasında birinci sıradaki yerini koruyordu.

Dört yıl önce Meclis’te aklanan dört bakandan biri bugün Avrupa Konseyi üyesi bir ülkede büyükelçi, diğer üçü AK Parti içinde siyasete ve ticari faaliyetlerine devam ediyor.

Yüce Divan’a gerek yoktur kararını veren AK Partili komisyon üyeleri, hala AK Parti milletvekili.

Ocak 2015’de Ankara Palas’ta Kamu Yönetimi’nde Şeffaflık paketini açıklayan Başbakan, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı ise bu dört yıl içinde Başbakanlığı, bakanlıkları bırakmak zorunda kaldılar, artık AK Partili değiller.

Davutoğlu ve Babacan’ın bu ay içinde yeni partilerini kurması bekleniyor.

Ve tam bu yeni partiler beklenirken Cumhurbaşkanı, daha önce iki yer tahsisinde imzası olan Şehir Üniversitesi’ne, 2010 yılında yine altında kendi imzası olan Özeleştirme İdaresi’ne verilen bir yetkiyle, bu kez arsa devri yapılması ve üniversitenin Halkbank’tan aldığı kredi için eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bakanlar Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’i dolandırıcılıkla suçladı.

Ona cevap veren Davutoğlu, bütün eski Cumhurbaşkanları ve Başbakanların mal varlıklarındaki değişimin ve Halkbank’tan verilen bütün kredilerin açıklanmasını önerdi.

Şeffaflığın kısa ve acıklı tarihini okudunuz...

YORUMLAR (60)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
60 Yorum