Oy hırsızlığı iddiaları nasıl “murdar” oldu?
"Neresinden bakarsanız bakın oy hırsızlığı açık seçik yapılmış. Bu hırsızlık YSK'de görüldü ve iptal edildi."
Bu sözler zaman zaman durumdan rahatsızlık duyduğu, aslında olan biteni içine sindiremediği söylenen AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan aday Binali Yıldırım’a ait.
Pek rahatsız ve içine sindirememiş gibi görünmüyor.
Peki YSK, gerçekten de İstanbul seçimini bir oy hırsızlığı görerek mi iptal etti?
YSK’nın iptal kararı açıklamasındaki gerekçe cümlesini yeniden okuyalım:
“Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir seçiminin iptaliyle yenilenmesine.”
Kararda sandıklarda seçim sırasında ve sonrasında yapılan bir hileden, hırsızlıktan, usulsüzlükten değil, seçim öncesi sandıkların oluşturulmasında yapılan bir usulsüzlükten bahsediliyor.
YSK’nın seçimi iptal ederken aldığı diğer kararda bu daha net görülüyor zaten:
“Kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmelerini yapan ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri ve diğer sorumlular hakkında suç duyurunsa bulunulmasına.”
YSK, sandık kurullarını oluşturan İlçe Seçim Kurulu yetkilileri ve aralarında AK Parti temsilcisinin de olduğu ilçe seçim kurulu üyeleri ve seçim müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunmuş.
Eğer sandıklarda seçim sırasında ve sonrasında hırsızlık, yolsuzluk tespit edilmiş olsaydı, YSK herhalde seçimi iptal ederken sandık kurullarındaki memur olmayan başkan ve üyeler hakkında da suç duyurusunda bulunurdu.
Yani YSK’nin seçim iptali açıklamasında sandıklarda yapılan bir hile, oy hırsızlığı, şaibeye atıf yok.
YSK’nın gerekçeli kararında herhangi bir hile, şaibe, organize hırsızlık tespitine yer verip vermeyeceğini bilmiyoruz. Henüz gerekçeli karar yayınlamadı.
Seçimi iptal ettirerek ‘tarihe geçen’ yedi üye sandık kurullarının oluşumunda yapılan usulsüzlüğün seçim sonucunu etkilediğine nasıl ikna olduklarını herhalde o gerekçede anlatacaklar.
Tabii aralarında seçim işlerinde YSK’daki en tecrübeli isim olan başkan Sadi Güven’in de olduğu dört üye de itirazlarını karşı oy yazılarında tarihe not düşmek isteyecekler.
Ama YSK’nın seçimi iptal eden yedi üyesinin gerekçesinde ne yazacağını tahmin edebiliriz.
Nereden mi?
Tabii ki daha YSK’nın yedi üyesi gerekçelerini açıklamadan, iptalin gerekçesiyle ilgili online kitapçık yayınlanan, animasyon film yapan AK Parti’den.
Ama iki gündür seçim iptalini savunmak için AK Partili bakanların, milletvekillerinin, onlardan daha hararetli gazetecilerin dolaştırdığı kitapçık ve görsellerde de seçimde hile ve hırsızlık yapıldığıyla ilgili bir tespit yok.
Kitapçığa göre YSK, sandık kurulu başkanı ve memur üyesi kanuna aykırı olarak atanan 123 sandık yüzünden seçimi iptal etmiş.
O 123 sandıktan 22’sinde sorun; sayım ve döküm cetvelinin kayıp veya YSK sistemine boş olarak işlenmiş olması. Geri kalan 101 sandıktaki sorun ise oy sayım ve döküm cetvelinin imzasız mühürsüz ve yazıları eksik olarak YSK sistemine işlenmesi.
Bu 123 sandıkta toplam oy sayısı yaklaşık 42 binmiş.
Kitapçığa göre YSK, bu 42 bin oyun oy pusulasında “kontrol ve denetim yapılamayacağından dolayı şüpheli hale geldiğine hükmetmiştir.”
AK Parti’nin gerekçesinde, YSK’nın henüz yayınlanmayan gerekçesinde nelere hükmettiğini okumuş olmak artık tuhaf bulunmayacak bir ayrıcalık.
Yine kitapçığa göre YSK, bu 123 sandıktaki 42 bin oy, iki aday arasındaki 13.279 farktan fazla olduğu için de sandıklarda yapılan hatanın seçim sonucunu etkilediğine karar vermiş.
Ama bu da somut bir şaibe, hırsızlık tespitiyle değil, akıl yürütmeyle varılan bir sonuç.
Yoksa, 123 sandıkta 42 bin kişi oyunu mühürlü, fligramlı pusulalarda vermiş, mühürlü imzalı zarflara koyup sandığa atmış, imza vermiş, bu oylar aralarında AK Parti temsilcisinin de olduğu parti temsilcileri huzurunda açılıp, sayılmış ama oyların yazıldığı 101 sandıktaki cetvelde mühürler ve imzalar eksikmiş, 22 sandıktaki sayım ve döküm cetveli sisteme girerken de maddi hatalar yapılmış, bu hatalar seçimin ardından yapılan itirazlarla da düzeltilmiş.
Zayi olan, sayılmayan sisteme girmeyen bir oy yok ortada. Böyle bir iddia da yok. Ama hem sandık kurulu başkan ve üyesi memur olmadığı için hem de diğer iki usul hatası yüzünden bu 42 bin oy şaibeli hale gelmiş.
Ne tuhaftır ki 16 Nisan referandumunda muhalefetin itiraz ettiği ama reddedilen imzasız, mühürsüz oy pusulası, zarf gerekçesiyle bu kez seçim iptal edilmiş.
Halbuki 123 sandıktaki oylar yerinde duruyor, bu 40 bin oy sisteme girmiş durumda. Seçimi iptal yerine günlerce sayılan diğer oylar gibi bu 123 sandıktaki oylar da yeniden sayılabilir, şaibe şüphesi giderilebilirdi.
Ama bunun yerine YSK, yorganı yakmayı seçti. Ama yorganın tamamını da değil.
Aynı sandık kurullarında kullanılıp, sayılan Büyükşehir Belediye Başkanlığı oyları iptal olurken aynı zarfta sandığa girmiş ilçe Belediye Başkanlığı, belediye meclis üyeliği ve muhtarlık seçimleri oyları ise iptal edilmedi.
AK Parti kitapçığı herkesin kafasındaki bu soruya da usul yönünden bir açıklama getirebilmiş; “YSK’ya onlarla ilgili itiraz olmadı.”
2007’de Anayasa Mahkemesi de 367 kararı usul yönünden vermiş, onu savunan aralarında Devlet Bahçeli’nin olduğu siyasetçiler ve hukukçular da kitabi, usul yönünden savunmalar yapmışlardı.
Tabii bu savunmalar o kararı meşru yapmaya yetmemişti.
O yüzden AK Parti sandık kurullarının oluşumunda usulsüzlük tespit ettiyse, neden aynı zarfın içindeki diğer seçimlerin iptalini de istemedi sorusu hala ortada ve kitapçıkta bu sorunun cevabı yok.
YSK, tümüyle kendi seçim kurullarının yaptığı bir hatayı tespit ettiyse, bundan kendisi neden seçimin tamamı hakkında bir sonuç çıkarmamış sorusunun cevabı da.
Belki CHP’nin ilçe ve belediye meclis seçimlerinin de iptal edilmesi talebini değerlendirirken cevabı merakla beklenen bu soruya bir cevap vermiş olurlar.
Yani Binali Yıldırım’ın söylediğinin aksine, AK Parti’nin YSK kararını savunmak için ileri sürdüğü gerekçeler bile usul hatalarından ibaret, ortada memur olmayan sandık başkanı ve üyelerle ilgili herhangi bir hile veya oy hırsızlığı tespiti yok.
Halbuki 1 Nisan’dan 6 Mayıs’a kadar iktidar sözcülerinden ve medyasından seçimlerde hile, organize hırsızlık, Büyükçekmece’de olanlarla ilgili neler neler duymamıştık ki!
Örneğin, 15 Nisan günü İstanbul İl başkanı ve seçim işlerinden sorumlu parti yetkilisiyle kameraların karşısında geçen ve 2.5 saat boyunca tvlerden canlı yayınlanarak rekor kıran basın toplantısında konuşan Binali Yıldırım, çoğunluğu Büyükçekmece’den usulsüzlük, hile örnekleri sıralamış ve şöyle demişti: Seçim murdar oldu.
Ama ne tuhaftır o 2.5 saatlik basın toplantısında seçimi iptal ettirecek sandık kurullarının oluşumunda hatalarla ilgili tek kelime bile etmemişti.
Zaten sandık kurullarının oluşumundaki usulsüzlükler yapıldığı iddiası da o basın toplantısından bir gün, seçimlerden ise ancak 16 gün sonra ilk olarak AK Parti’nin YSK’ya sunduğu yedi maddelik iptal itiraz dilekçesinde görücüye çıktı.
Ak Parti’nin YSK’ya yaptığı seçimi iptali başvuru dilekçesinde, hile, oy kaydırma, oy kullanan kısıtlı seçmen iddialarının ardından sandık kurullarının oluşumunda usulsüzlük iddiası ancak yedinci madde olarak listeye girebilmişti.
16 gün boyunca “sandıkta darbe” manşetlerine malzeme yapılan ve Binali Yıldırım’ın 2.5 saat boyunca “seçim murdar oldu” diyerek anlattığı iddiaların tamamı YSK tarafından reddedildi, yani boş çıktı.
Yani günün sonunda seçimin murdar ya da mundar olmadığı ortaya çıktı ama o hırsızlık, şaibe iddialarını manşetlerine taşıyanlar, televizyonlarda hararetle savunanlar, saatlerce televizyonlarda canlı yayınlanan basın toplantılarında anlatanların imajları ve inandırıcılıkları için aynı şeyi söylemek o kadar kolay değil...