Bir nüfus sayımı nasıl kazanılır?
Kamyonların içinde dans ederek Bağdat Caddesi’nden geçenler, mehteran takımıyla Bahariye Caddesi’nde yürüyüş yapanlar, “Recep Tayyip Erdoğan” nakaratında kendini kaybedercesine baş sallayan teyzeler, sokak ortasında rap şarkılarına ritim tutan takkeli amcalar ve bir aracın üstünde Demet Akalın’ın şarkısıyla dans eden sarıklı cüppeli abi…
Erdoğan’ın seçim zaferi kutlamalarındaki bu görüntüler sadece mizah malzemesi oldu ama artan bu medeni cesaretin üzerinde düşünmek gerekiyor.
Güngören’de ciğercilik yapan, dans figürleri beğenilen ehl-i tarik abi daha sonra bir video yayınlayarak nefsine uyduğunu söyleyip, helallik istedi:
“Zafer kazandık kardeşim. Hak ile batılın mücadelesiydi bu. Onlar bize saldırdı, biz sustuk, sustuk, suttuk”
‘Hakkın batıl karşısındaki zaferi’ni Demet Akalın’ın şarkısı eşliğinde bir arabanın üstünde dans ederek kutlamanın ona neden bir an için helal geldiğini çok iyi anlatmış.
Seçimler artık Türkiye’de hak ile batıl, onlar ve biz arasındaki bir boy verme günü.
Öyle ki normal zamanlarda bir damla irin için cehennem yollarını gösteren bir tarikatın mensubu bile din-i mübini İslam için mücadele eden Reis adına sevinirken o hükümleri nefsine uyup esnetebiliyor.
Bir gün önce Eyüp Sultan’da İslam ve ümmetin kaderinin belirlendiği gün diye dualar edilen seçimin zafer kutlamasını araç üstünde Demet Akalın’la dans ederek yapmak o kadar da harammış gibi durmuyor.
Çünkü artık devlet, parti, din birbirinin içine geçti ve hangisinin sınırı nerede başlıyor, nerede bitiyor belirsiz.
Teyzeler, amcalar, sarıklı abiler bu sınırları karıştırabiliyor, medeni cesaretleri artıyor, kendilerini bu heyecana kaptırabiliyor, cezbe halleri yaşayabiliyor.
Çünkü bu artık bir siyasetçiyle, bir Cumhurbaşkanı ile kurulan ilişki değil.
Uzun zamandır din ve devlet Reis’in şahsına birleşti. Ve ortaya din, devlet ve Reis şeklinde bir teslis fikri çıktı.
Erdoğan’ın nasıl “Reis”leştiği, üzerinde az düşünülmüş bir mesele.
Belediye Başkanlığı yıllarından itibaren etrafındaki dar bir ekibin Erdoğan’ın arkasından böyle hitap ettiği biliniyor.
AK Parti iktidarında uzun yıllar Reis hitabı o dar kadronun dışında çıkamamıştı. Daha eşit ilişkilerin olduğu bir partide Reis olmak zaten zordu.
Ta ki Gezi olayları ve 17-25 Aralık sürecine kadar..
Doğrudan Erdoğan’ı hedef alan meydan okumalardı bunlar.
Erdoğan’ı koruma refleksi, Erdoğan’la kurulan ilişkiyi vatandaş-Başbakan’dan daha kişisel bir hale dönüştürdü.
Bunu ifade etmenin en kestirme yolu oldu Reis.
Reis, AK Parti ruhban sınıfına takılmadan doğrudan ve aracısız olarak Erdoğan’ın takipçisi olduğunu ifade etmenin bir yolu.
Ama Reis kavramının bu kadar çok tutmasının başka bir nedeni daha var.
Reis; Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genel Başkan, Başkan gibi resmi, kurumsal, meşruiyetini seçimlerden alan, elden gidebilir, değişebilir bir makamın adı değil.
Bir grubun, bir cemaatin, bir aşiretin, bir toplumsal kesimin doğal ve değişmez liderliğini ifade ediyor.
Davutoğlu’nun AK Parti Genel Başkanı seçilmesinden sonra Erdoğan’dan Reis diye bahsetmenin hızla popülerleşmesi de herhalde bu yüzdendi.
Çünkü ihtiyaç hasıl olmuştu.
Biri fani, değişebilir genel başkandı, diğeri değişmez Reis.
Tam olarak Erdoğan da artık Türkiye’deki büyük bir kitlenin değişmez Reis’i.
Reis’i olan bir topluluktan, aşiretten ayrılmak da o yüzden sadece oy tercihini değiştirmekten ibaret değil.
Çevreni, mahalleni değiştirmek, sürüyü, aşireti terk etmek demek.
Son dört seçimdir AK Parti, son bir haftada muhafazakar konsolidasyonu bu sürüden ayrılanı kurt kapar korkusuyla sağlıyor.
Bu korkuyu yaymaya Erdoğan’ın gidişinin şerefine kadeh kaldıran İzmirlilerin, bir AK Partili seçmeni aşağılayan laik teyzenin, sokakta başörtülü kadına Arabistan’a git diyen, metroda cüppeli adama saldıran fanatiklerin birkaç saniyelik videoları yetiyor.
O zaman seçim tekrar ülkenin sorunlarının masaya yatırıldığı bir hesaplaşma anı olmaktan çıkıyor.
Seçimler Reis’in çağrısıyla sandığa giden bir topluluğun kendini saydırdığı ve ötekilere karşı güçlü iradelerini temsil eden Reis’e vefasını gösterdiği bir nüfus sayımına dönüşüyor.
Son 10 yılın değişmeyen seçim sonuçları tablosu da aslında seçim adı altında Türkiye’de uzun süredir nüfus sayımı yapıldığını gösteriyor.
2014’den bu yana yapılan referandum ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuçlarını gösteren tabloya göre iktidar ve muhalefet bloğunun oy oranları 9 yıldır değişmedi.
Aslında tablo biraz yanıltıcı. Çünkü iktidar ve muhalefet blokları her seçimde aynı değildi.
Belki 2010 referandumundan bu yana bakmak daha doğru olur.
2010 referandumunda “Evet” yüzde 58 almıştı. AK Parti’nin referandumda o kadar tek başınaydı ki, Erdoğan zafer konuşmasında DSİP’e, Genç Siviller’e, Bağımsız Ülkücülere teşekkür etmişti.
O günlerin HDP’si olan DTP hariç diğer tüm muhalefet partileri “Hayır”cıydı ve yüzde 42’de kalmışlardı.
2011 genel seçimlerinde yine AK Parti tek başına oyların yüzde 50’sini almıştı. Tablo daha da sararmıştı.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın arkasında sadece AK Parti vardı. CHP-MHP ortak aday çıkarmıştı. Ve HDP’nin adayı Demirtaş’tı. Sonuç: Erdoğan; yüzde 51,79, tüm muhalefet; yüzde 48,21
7 Haziran 2015’de çözüm süresi gibi radikal bir değişken nedeniyle yaşanan ve MHP ve HDP’ye kaptırılan oylar, beş ay sonra 1 Kasım 2015 seçimlerinde geri geldi ve yine tek başına Erdoğan ve AK Parti’yi yüzde 49,5 yaptı.
2017 referandumunda MHP ile ittifakla yüzde 51,41’e ulaşılabildi.
Bu kez MHP’siz ve Kürtlerin de içinde yer aldığı muhalefet yüzde 48,59 aldı.
2018 seçimleri AK Parti ve MHP ittifakıyla Erdoğan yüzde 52,59 ve bir araya gelemeyen muhalefetin dört adayı İnce, Demirtaş, Akşener ve Karamollaoğlu’nun toplamı yüzde 47, 81 oldu.
Ve son seçimler Erdoğan; AK Parti, MHP, YRP, HÜDA PAR, BBP ile yüzde 52, 16. İlk kez bir araya gelmeyi başaran muhalefet bloğunun adayı Kılıçdaroğlu yüzde 47, 84.
2010’dan itibaren seçim haritasında rengi değişen bizim “swing state’lerimizin sayısı 10’u geçmiyor; İstanbul, Ankara, Hatay, Adana, Mersin, Antalya, Manisa, Denizli, Zonguldak, Balıkesir, Artvin.
Onun dışında sarı iller ve kırmızı iller artık sabit.
O kadar sabit ki Gaziantep, Kayseri, Konya, Sivas, Erzurum, Edirne, İzmir, Muğla gibi şehirlerde 65-35 dengesi bile bozulmuyor.
Milliyetçi İç Anadolu ve Karadeniz’de Erdoğan PKK ile görüşüp Öcalan’la protokol imzaladığında da, muhalefeti PKK’yla işbirliğiyle suçladığında da 65-35 dengesi bozulmuyor, aynı kalıyor.
Özetle; kitlelerin fikirleri Erdoğan ile birlikte değişiyor ama oylarının rengi değişmiyor.
Peki nasıl yapıyor da Erdoğan, farklı ittifaklar ve farklı ideolojik mesajlarla her seferinde yüzde 50’yi yanına çekebiliyor?
Cevabı basit: Çünkü her seferinde seçimi CHP ve CHP’li ittifaka karşı bir nüfus sayımına çeviriyor.
Bir nüfus sayımına dönmüş seçimlerde kazanacak mı kazanabilir mi diye aylarca tartışılmış, birileri tarafından karar verilmiş bir ‘aday’ ile, bir topluluğun doğal ve organik lideri olan bir Reis karşı karşıya geliyor.
Bir Reis’in seçimi bir referanduma çevirmesi ve topluluğunu sayıma taşıması daha kolay oluyor.
Birbirine benzemez kitleleri bir araya getirmiş, seçilmiş bir ‘Aday’a, bir Reis ile yarışmak bile en baştan yakıştırılmıyor.
Peki o zaman seçimlerdeki sonuç kaçınılmaz mı?
Ya da bir nüfus sayımında nasıl kazanılır?
Tabii ki çok çocuk yaparak değil. Ama nüfusunu artırarak…
Bununda tek bir yolu var:
Daha fazla insanı nüfus sayımında kendi tarafına çekmek.
Ama bu insanların oyunu kazanmakla aynı şey demek değil.
Çünkü insanlar oy vermiyorlar, kendilerini ait hissettikleri grubun içinde saydırıyorlar.
İnsanların aidiyetleri partilere ya da adaylara değil. Yani ortada seçim anında karar verilen oylar yok. İçinde doğulan ya da içine girilen aidiyetler var.
O yüzden oy kazanmakla nüfus kazanmak farklı. Nüfus sayımları sadece adaylarla, partilerle, siyasi kampanyayla kazanılmıyor.
Karşı taraftan nüfus çekmek seçimlerden önce girişilmesi gereken daha uzun soluklu bir iş.
Sivil toplumda, medyada ortak bir konuşma ve iş yapma alanı kurmak, birlikte yaşama pratiklerini artırmak, fikri sekterlikleri terk etmek, ortak değerleri artırmak, karşıklıklı güven için uğraşmak, kendinden tavizler vermek gerekiyor.
Yani sabır gerektiren, zor bir iş bu.
Kılıçdaroğlu, seçimlerim bir nüfus sayımına döndüğüne uyanan ilk CHP lideri oldu.
2017 referandumundan bu yana buna göre hareket ediyor.
Düşük profilli 2017 referandum kampanyasında muhafazakar kitleleri korkutmayarak ucu ucuna çıkan “Evet”, 2018’de kendi kitlesinin tüylerini diken etme pahasına Saadet Partisi ile birlikte Abdullah Gül’ü aday yapma denemesi, 2019’da yine kendi partisiyle kavga ederek İmamoğlu ve Yavaş gibi sağ profillerle seçime girip, İYİ Parti ile HDP’nin aynı anda desteğini alma başarısı bu farkındalığın bir sonucuydu.
Altılı Masa ve Millet İttifakı ise bu farkındalığın zirvesi oldu.
Altılı Masa, bugüne kadar muhalefetin nüfus sayımına dönen seçimlerdeki denklemi değiştirmeye dönük en radikal ve en cesur hamlesi.
Kılıçdaroğlu’nun kendi medyasına bile kabul ettiremediği helalleşme siyaseti, altına imza atılan metinlerle verilen güvenceler, büyüklüğüne bakmadan muhafazakar-sağ partilerle eşit olarak bir fotoğraf karesinin içinde kalma ısrarı, listelerini bonkörce açmak bu yolda atılmış güven verici adımlardı.
Bu adımların hepsinin muhatabı bu partiler ve liderler değildi, karşı taraftaki büyük havuzda duran insanlardı.
O yüzden aralarında benim de olduğum bir grup insan ittifakın adaydan daha önemli olduğunu düşündü.
İttifakı sağlayabilecek ve karşı tarafa güven mesajı verebilecek aday da en iyi ve kazanacak adaydı.
Güven verici bir ittifak kurmak, güvenli bir liman inşa etmek seçim sonucunu adayın mezhebinden, sağcı olup olmamasından daha fazla etkiyebilirdi.
Nüfus sayımına dönmüş bir seçimde tek kazanma formülünün “kazanacak aday” olmasına o yüzden itiraz ettik.
Bunu savunanlar kendilerinden hiç taviz vermeden, kimseyle helalleşmeden, karşı tarafa doğru bir adım dahi atmadan, karşı tarafı kandırıp oylarını alacak bir kestirme yol bulduklarını düşündüler.
Ama kazanacak bile olsa bir “aday”la girdikeri yarışta karşılarındaki organik lideri, bir kitlenin Reis’ini küçümsediler.
O Reis’in seçimi birkaç mağduriyet videosu, hatalı cümle, Kandil’den destek açıklaması, meydanda edilmiş bir zafer işareti, Ayasofya’daki Kuran tilavetiyle yeniden nüfus sayımına dönüştürmesinin ne kadar kolay olabileceğini ihmal ettiler.
Sonuçta ittifak da bunu engelleyemedi. İttifak yeterince ikna edici ve samimi bulunmadı. “CHP iktidara gelince bu bizimkileri atarlar” diyenler ikna edilemedi.
“Ama sonuç değişmedi” diyerek nüfus sayımına ittifakla girmek fikrinin yanlış olduğu sonucuna ulaşmak muhalefetin geleceğe dair yapabileceği en büyük hata olur.
Muhalefetin oylarının toplamı son dört seçimdir değişmiyor ama arada büyük bir fark var.
Daha önce muhalefet hiç biraraya gelip, tek bir aday üzerinde uzlaşmamıştı. Diğer rakamlar toplama işlemlerinin sonucuydu.
Son rakam ise ilk kez toplamasız bir seçim sonucu.
Birbirine hiç benzemeyen muhalif gruplar ilk kez bir adayın etrafında birleşip nüfus sayımına girdiler. Ve bu birliktelik ideolojik fireler vererek yüzde 48 oldu. Kemalist fireler İnce’ye, milliyetçi fireler Oğan’a gitti, muhafazakâr fireler Cumhur İttifakı içinde kaldı.
Sonucun yine yenilgi olması, seçimlerin nüfus sayımı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
O yüzden seçim yenilgisinin faturasını ittifaka çıkarmak, ittifaktan adam eksiltmeyi seçim analizi olarak sunmak en kibar tabirle hesap kitap bilmezlik olabilir.
Adayın hataları konuşulabilir. Ama adayın karşısında bir Reis olduğunu, seçim yerine yine nüfus sayımı yapıldığını unutmadan.
Önümüzdeki yerel seçimde hala yapılması gereken nüfus sayımında Reis’in kitlesinden daha fazla insanı muhalefet cephesine çekmek.
Yoksa muhafazakar cepheden muhalefete gelmiş olanları kovalamak ya da ittifak öncesi ideolojik doğa durumuna dönmek, seçim kazanmak yerine haklı çıkmak isteyenlerin süper haklılık saplantısına, ideolojik sekterliklerine tekrar teslim olmak değil.
Tam aksine muhalefetin önümüzdeki yılları sekterlikle, adam eksiltmeyle değil daha fazla yanyana durup, birlikte iş yapmak, medyalarda, sivil toplumda daha fazla karşılaşmak, güvenli bir liman inşa etmek, böylece daha fazla insanı muhalefetin nüfusuna geçirmek için kullanması gerekiyor.
İttifak bu seçimi kazanmaya yetmedi.
Ama seçim yenilgisinin faturasını ideolojik sekterlikleri ve kendi pozisyonlarını haklı çıkarmak için ittifaka ve ittifak ruhuna kesenler muhalefetin nüfus sayımı döngüsünü kırmasını tümden engelleyebilir.