Apolitik olan bile politikleşmeye başladığında...
“Değişim.
Onu yürekten istiyoruz.
Değişim.
Gözlerimiz onu istiyor.
Gözyaşlarımızda, kahkahalarımızda.
Damarlarımızda atan nabızda.
Değişim için bekliyoruz.”
Bu sözler “80’lerin ortasında Rusların efsanevi rock-punk grubu Kino’nun (Sinema) efsanevi kurucusu ve solisti Viktor Tsoi’nin marş haline gelmiş, Sovyetleri yerinden oynatmış şarkısı “Peremen” yani “Değişim”den...
Aslında rock müzik 70’ler ve 80’lerin ilk yıllarında Sovyetlerde dejenere Batı kültürünü temsil ettiği için yasaklı bir müzik türüydü.
Ama Gorbaçov’un Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (reform) politikaları rock müziğe de televizyonların ve sahnelerin kapılarını açtı.
Ve o kapıdan girenlerden biri de eşi ve çocuğuyla ocakçılık yaptığı bir apartmanın şimdi müze olan kazan dairesinde yoksulluk içinde yaşarken, bir taraftan da arkadaşlarıyla kurduğu Kino grubuyla yeraltında satılan albümler yapan henüz tanınmamış genç bir adam olan 20’li yaşlardaki Victor Tsoi’ydi.
Çekik gözleri, saçları, bebeksi yüzü Bruce Lee’yi hatırlatıyordu.
Çekik gözlerinin sebebi Koreli babasıydı.
19’uncu yüzyılın ortalarından itibaren şimdi Kuzey Kore olan bölgeden çok sayıda Koreli sınırı geçip, Rusya’ya göç etmiş, Rusya’nın uzak doğu topraklarında 200 bine varan bir Rus Koreli nüfusu oluşmuştu.
Stalin, Japonlarla işbirliği yaptıkları iddialarıyla tıpkı Kırımlılara yaptığı gibi Korelileri de yaşadıkları topraklardan Kazakistan’a ve Özbekistan’a sürmüştü.
Tsoi’nin babası da o sürülen Sovyet Korelilerinden bir mühendisti.
Fakat bu politik mağduriyet hikayesine rağmen Victor Tsoi sadece istediği müziği yapmak ve ülkedeki stereoype’a sığmayan genç bir rockçıydı.
1986 yılının yazında Peremen’i ilk kez sahnelerde söylemeye başladı.
Ama şarkı esas olarak 1987 yılında oynadığı Sovyet devleti yapımı Assa filmiyle patladı.
Esas olarak bir polisiye olan filmin son sahnesinde Victor Tsoi ortaya çıkıyor, rock müzik yapmak istediği mekanın sahibinin sıralamaya başladığı sert ve sıkıcı kurallar listesinden sıkılıp ayağa kalkarak sahneye doğru yürüyor ve grubuyla Peremen’i söylemeye başlıyordu.
https://www.youtube.com/watch?v=syTqQ-TU_c8
Filmin son sahnesinde kurallara meydan okuyan bu genç asi adam; Sovyet gençliği için ekranlarda görülmeye alışılmadık rahat görüntüsü, giyimi, tarzıyla bir anda fenomen haline gelmişti.
Aslında Victor Tsoi’nin politikayla pek ilgisi yoktu.
Hatta şarkıdaki “peremen” yani “değişim” politik bir değişim de değildi.
Rusça’da aynı anlamda kullanılan okullardaki tatil zamanını kastettiğini anlatmış bir röportajında. Politik değil, insani bir değişim isteğini anlatıyordu.
Ama şarkının patladığı zamanlar Sovyetlerde derinden derine toplumsal tepkinin yükseldiği zamanlardı.
Peremen, Gorbaçov’un Perestroyka yıllarına denk gelmişti.
Böyle olunca da şarkı Sovyet gençleri arasında politik değişim talebinin marşına dönüşmüştü.
Hatta Gorbaçov, Sovyet Politbürosu’nu Glastnost ve Perestroyka ikna ederken, Sovyet gençliğinin değişim talebine Victor Tsoi’nin Peremen şarkısını örnek olarak göstermişti.
Viktor Tsoi, albümleriyle, filmleriyle, konserlerle, televizyon programlarıyla hem Sovyetlerde hem de Doğu Bloku ülkelerinde şöhret oldu.
Tabii siyasetin ‘S’si ile ilgilenmeyen bir şarkıcı olsa da artık KGB’nin yoğun gözetimi altındaydı.
1988 yılında başrolünde oynadığı “İğne” adlı film tüm zamanların en çok izlenen Sovyet filmi olmuştu.
Filmdeki uyuşturucu bağımlılığı sahneleriyle o yıllarda Sovyetlerde bahsedilmesi bile tehlikeli meseleler ekrana taşınmış, böyle şeyler izlemeye alışık olmayan gençler filme büyük ilgi göstermişti.
Şöhretin zirvelerindeyken 1988 yılında Sovyetler Afganistan’ı işgal ederken Kan Grubu adlı başka bir şarkı yaptı:
“Kolumdaki kan grubum.
Kolumdaki seri numaram.
Savaşta bana şans dile, şans dile.
Burada kalmayayım, burada kalmayayım.
Bana şans dile”
Aslında şarkının yine politik bir mesajı yoktu, bu anlamsız savaşa giden gençlerin isyanını anlatıyordu.
Tsoi, aslında hiç istemese de Sovyetlerin katı, sıkıcı kültürel ve ideolojik hegemonyasına karşı bir gençlik isyanının sembolü haline gelmişti.
Moskova’daki stadyumda 62 bin kişiye konser verdiği 1990 yılında henüz 28 yaşındayken şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybedince bu efsane bir mite dönüştü.
Ölümünden bir yıl sonra 1991’de, Moskova’da Rusya parlamento binasını komünist darbecilere karşı korumaya çalışanların barikatlarından Peremen şarkısı duyulmaktaydı.
Hakkında Moskova’da Minsk’de hatıra duvarları oluşturuldu, duvarlara ölmediği sadece sigara almaya gittiği yazıldı, heykelleri dikiliyor.
Peremen de Rusya ve eski Sovyet ülkelerindeki sokak gösterilerinin marşı haline geldi.
Bugün hala Rusya’daki Putin karşıtı gösterilerde söyleniyor.
Rus yanlısı yönetime karşı Ukrayna’daki kanlı Maidan ayaklanmasının marşlarından da biriydi Peremen.
En son da Belarus sokaklarında tekrar duyuldu.
Gencecik apolitik yoksul bir rockçının yazdığı aslında siyasi içeriği olmayan bir şarkı, gerçeklerin sürekli ters yüz edilmesi üzerine kurulu büyük bir propaganda makinesinin ürettiği hikayenin büyüsünü kaçırmıştı.
Ölümüne kadar ağzından tek bir politik cümle, rejim karşıtı bir söz duyulmadı ama şarkısı Rus milli marşından daha popüler oldu.
Bütün hayatı baskılayan, kontrol ve dizayn etmek bir rejimin karşısında deri ceket ve sigarasıyla durmak ve değişim demek bile politik bir isyana dönüşebilmişti.
Bir iktidar hayatın tamamını etkilemeye ve zorlamaya başladığında aslında büyük bir hata yapıyor, çünkü böylece artık bütün hayat siyasileşmeye başlıyor.
Siyasetin dışında kalanlar, apolitikler bile bir anda kendilerini siyasi tartışmaların içinde buluyorlar.
Biraz cesareti olanlar bu olan bitene bigane kalamıyor, taraf olmak, söz söylemek zorunda kalıyor.
Ve bu apolitik alandan yükselen itirazlar, profesyonel politikacıların sözlerinden, ideolojik pozisyonların bilindik itirazlarından daha fazla gürültü çıkarabiliyor, çünkü daha organik ve sahici bulunuyor.
Apolitik alandan yükselen siyasi sesler, bir iktidarın toplum üzerindeki baskısının artık ters tepmeye başladığına da işaret ediyor.
Türkiye’de son zamanlarda siyasi tartışmaların ortasına düşen sanatçılar da bugüne kadar açık siyasi tavırları ve protest eserleriyle bilinenler değil.
Bülent Ersoy, Sezen Aksu, Gülşen ve son olarak Tarkan...
Hiçbiri siyasi tartışmaların ortasına düşmeyi kendileri seçmedi. Ama siyasi atmosfer onların sadece müzik ve eğlence dünyasında mutlu mesut yaşamasına izin vermedi.
Bundan 10 yıl önce Gülşen’in ülkedeki en muhalif ve cesur sanatçılardan biri haline geleceğine kim inanırdı?
Ama toplumun artık kalıbına sığmadığı, nefes almakta zorlandığı zamanlarda elinde başka bir amaç için mikrofon olan sanatçılar da o mikrofonları siyasi itirazlar için kullanmaya başladılar.
Yani son tartışmada aslında esas mesele Tarkan’ın şarkısının sözleri değil, Tarkan gibi bir popüler kültür ikonunun siyasi bir sembol haline gelmesi...
Bu iktidar sahiplerine itirazların artık politik bir tartışmanın ötesine geçtiğini, organik bir toplumsal talebi arkasına aldığını söylüyor.
Tarkan, Gülşen bile bu itirazların sözcüsü olabiliyor.
Ama genelde iktidarlar yerin altından yerin üstüne çıkan bu sesi duymayı tercih etmezler.
Bu sefer de öyle oldu.
Onun yerine bilindik şarkıya devam etmek, Tarkan’ın FETÖ, CHP, HDP projesi olduğunu söylemek, klibindeki figüranlardan birinin KHK’lı bir öğretmen olduğunu çıkarıp göstermek daha iç rahatlatıcı.
Hala Rusya’da Victor Tsoi’nin bir CIA projesi olduğuna inananlar var.
En son Putin’in partisinden ulusalcı bir milletvekili olan Yevgeny Fyodorov bir video yayınlayıp şöyle demiş:
“Tsoi parlak bir şarkıcı, Sovyetlerde çok popüler bir yıldızdı. Ama birden daha önce söylemediği türden şarkılar söylemeye başladı. Araştırmalar sonucunda bu şarkıları ona Amerika’nın verdiği tespit edildi. Tsoi’nun arkasında CIA’in sadece bu iş için görevlendirdiği adamlar vardı. Onlar onla birlikte çalıştılar ve ona bu şarkıları verdiler.”
Ama herkese sökecek bu tanıdık siyasi suçlamaların apolitik alandakilere karşı işe yaraması kolay değil.
Siyasetçilerin onlardan başka zeminde ve başka bir dilde konuşan apolitik figürler, pop ikonlar karşısında şansları az.
Çünkü...
Çünkünün devamını 1990 yılında Victor Tsoi bir trafik kazasında öldüğünde Komünist gençlerin gazetesi Komsomolskaya Pravda’da çıkan yorumdan okuyalım:
“Ülkemizin gençleri için siyasetçilerden, yazarlardan daha değerliydi. Çünkü o hiçbir zaman bize yalan söylemedi, takkiye yapmadı.”