Felsefenin ustalarına götüren sayfalar

Alfred Estermann’ın ‘Filozof ve Yayıncısı’ kitabı Ötüken Neşriyat, N. J. H. Dent’in ‘Rousseau Sözlüğü’ ise VakıfBank Kültür Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Estermann’ın kitabında ‘en sinir bozucu’ filozoflardan biri olan Schopenhauer’un yayıncısı Brochausların üç kuşağıyla yazışmaları yer alıyor. Sözlüğü okurken ise, romancı, eğitimci, müzisyen, botanikçi, filozof ve aşık Rousseau’nun ‘ne kadar fazla’ olduğuna şaşacaksınız.

06kr02man2.jpg

Geçen hafta tam da ‘70’li yıllarda Koza’dan veya Uycan’dan çıkan polisiyelerden birkaçını yeniden okumaya niyetlenmiştim ki, Ötüken Neşriyât’tan Alfred Estermann’ın ‘Filozof ve Yayıncısı’nın ve VakıfBank Kültür Yayınları’ndan N. J. H. Dent’in ‘Rousseau Sözlüğü’nün çıkması beni niyetimden çevirdi. Rousseau’nun dilimize kazandırılan eserlerinin hemen hepsini okumama rağmen, Schopenhauer’ın evrenine girişim Senail Özkan ve Murat Kaymaz sayesindedir dersem, yanlış olmaz. Alfred Estermann’ın ‘Filozof ve Yayıncısı’nın çevirmeninin de Kaymaz olduğunu belirteyim, kitabın kapak tasarımındaki Schopenhauer ise onun bugüne kadar gördüğüm en şeker resmi. Kapak görseli için Nehir’in ve İrem Su’nun yanaklarından öpüyorum, bu yaşta yayıncılık piyasasına müthiş bir başlangıç yaptılar.

Dent’in ‘Rousseau Sözlüğü’ ise dört çevirmenli, sözlüğün ‘Kaynakça’ kısmı felsefe okumayı seven herkese rehberlik yapacak önemde. Örneğin, yıllardır Rousseau’daki ‘yurttaş’ nosyonuna ilişkin kafam biraz karışıktı, ama Dent’in filozoftaki nosyonu yaklaşık olarak iki sayfada özetleyip ‘anlaşılır’ duruma getirmesindeki yönteme bayıldım. Sözlüğü okurken, Rousseau’nun ‘ne kadar fazla’ olduğuna şaşacaksınız, romancı Rousseau, eğitimci Rousseau, müzisyen Rousseau, botanikçi Rousseau, filozof Rousseau ve âşık Rousseau. Sonuncusu nedense bizde hep ıskalanmıştır, oysa üstadın fikrî dalgalanmalarının zaman zaman bu kimliği üzerinden gerçekleştiği kanısındayım.

Biliyorum, bazılarınız bana yazılarımda ‘sözlük’ yerine ‘lûgat’ kelimesini kullandığımı anımsatacaktır, haklıdırlar, bence ‘sözlük’ hatalı kullanımdır. Ancak, ‘Rousseau Sözlüğü’ olarak çevrildiğinden, öyle yazmak zorunda kaldım. ‘Sözlük’ bizde, ‘söz’ bir kelime dizisi olmasına rağmen, maalesef ‘kelime’ karşılığında hatalı biçimde dilimize sokulmuş olan ‘söz’ üzerine inşâ edilen ‘çürük yapı’dır. Bir başka vesileyle buna yeniden döneriz, çünkü şimdi size ‘en sinir bozucu’ filozoflardan biri olan Schopenhauer’un yayıncısı Brochausların üç kuşağıyla yazışmalarından bahsetmek niyetindeyim. Bana sorarsanız, Brockhauslar, üstadın kaprislerine ve şımarıklıklarına iyi tahammül etmişler, bir de günümüzün kapitalist edebiyat pazarındaki yayıncıları düşünün, Alman, İngiliz, Fransız ve Amerikan yayıncıları için bir şey demeyeceğim, bizde ‘İrade ve Tasavvur Olarak Dünya’yı acaba kaç yayıncı basardı? İnanın, belki bir ikisi dışında, çoğu kapağını açmadan dosyayı çöpe atardı. Bir yığın çok satacak ‘çöp kitap’ varken, piyasada ismi olmayan birinin ‘ağır’ kitabını niçin bassınlar, değil mi! Hadi, birisi kabul etti diyelim, muharririmizin yayıncısına bir de Brochauslara gidenler gibi mektuplar gönderdiğini tahayyül edin, eminim tefekkürü dahi imkânsız şeyler yaşanırdı. Evet, Alfred Estermann’ın ‘Filozof ve Yayıncısı’ neticede felsefenin arka bahçesinden bir kitap, elimdeyken yer yer bir Stephen King romanı okur gibi gerildiğim oldu, buna neden de Schopenhauer’un kendisi. Büyük filozof, bunu hiç kimse inkâr edemez, ama herkese üstten bakan tavrı hayli rahatsız edici. Nietzsche de biraz öyledir ama, Nietzsche Schopenhauer’in yanında hayli ‘sevimli’dir. Schopenhauer’in Brochausların kalplerini kırdığı muhakkaksa da, her şeyin başlangıcı olan ‘İrade ve Tasavvur Olarak Dünya’ acaba kaç sattı diye sorabilirsiniz. Sözleşmede ‘en fazla sekiz yüz adet basılacağı’ kaydı var, bir başka belgede ise yedi yüz elli adet olarak telaffuz ediliyor. Kitap 1819 yılının başında piyasaya sürüldü, sonrası iki taraf için de hayâl kırıklığı olmuştur. Bir yıl sonra Brockhaus ‘yüz adet dahi satmadığını’ söylüyor. 1824 yılında yayınevinin stoğunda yüz elli dokuz kopya var, baskıdan beş yüz kadarıysa hurdaya gitmiştir, 1828 yılında ‘stokta takriben yüz elli adet’ görünüyor, 1830 yılında doksan yedi nüsha daha hurdaya ayrılınca, elli adet kadar kalıyor. Onlar da ancak otuz beş yıl sonra 1853 yılında tükenmiş olmalıdır. Filozofları tanımak için ‘Filozof ve Yayıncısı’ gibi kitaplar şart, Ötüken Neşriyât’ı ve Murat Kaymaz’ı kutluyorum, umarım felsefe tarihinin arka bahçelerine fener tutacak kitapları yayınlamaya devâm ederler.

BROADWAY’DE 150 KEZ SAHNELENEN BİR OYUN

Gelelim Ötüken’in asıl bombasına, o da Eugene O’Neill’dan Tamer Gülbek çevirisiyle ‘Elektra’ya Matem Yaraşır’ı ‘Modern Klasikler’ dizisinin dördüncü kitabı olarak basmaları. Elli yıl kadar önce Eugene O’Neill’ın müthiş oyununu Müçteba Dorukman’ın çevirisinden okumuştum. Oyun aslında Aiskhylos’un ‘Oresteia’ üçlemesinin modern yorumudur. Aiskhylos’un ‘Oresteia’sı ise bizde Yılmaz Onay’ın çevirisiyle Mitos Boyut’tan çıkmıştı. ‘Elektra’ya Matem Yaraşır’ı sahnede seyretmedim, ancak oyunun ilk olarak Broadway’deki Guild Theatre’da 1931 ile 1932 arasında yüz elli defa sahnelendiğini biliyorum, sinema uyarlamasıysa 1947 yılında yapıldı. Dudley Nichols’un yönettiği filmi defalarca seyrettim, kadroda Rosalind Russell, Michael Redgrave, Raymond Massey ve Katina Paxinou gibi şöhretler vardı. Amerikan Tiyatrosu’nu hep sevdim, ‘Elektra’ya Matem Yaraşır’ın yeriyse bende ayrıdır. Bu diziden artık Eugene O’Neill’ın ‘Desire Under the Elms’ini ve ‘Long Day’s Journey into Night’ını bekliyorum, umarım Tamer Gülbek veya başka bir isim onlara da el atar. Sonuncusu 1962 yılında sinemaya uyarlanmıştı ve ‘Günden Geceye’ ismiyle İsmail Cem-Mustafa Gürsel döneminde televizyonda gösterilmişti. Sidney Lumet’nin yönettiği uyarlamadaki Katharine Hepburn’ün, Ralph Richardson’un ve Jason Robards’ın performanslarınıysa unutmam mümkün değil. Eugene O’Neill tercihi için Ötüken Neşriyât’a minnettarım...

wi-800.jpeg

KADINLAR ÜZERİNDEN ROUSSEAU

Filozofun aklını çalan ilk ‘yaşça büyük’ kadın Françoise-Louise de Warens’di, bu kadın Rousseau’dan on üç yaş büyüktü, üstad yirmi bir yaşındayken onun sevgilisi oldu. Ancak kadının ‘üçlü aşk’ mübtelâlığı vardı, Rousseau ile aşk yaşarken, Claude Anet ile de görüşüyordu. Bunun da filozofun kafasını karştırdığını ve üzdüğünü yazıyor Dent. Ama, ilk gençliğinde o ve kuzeni papazın kızını birlikte sevmemişler miydi? Neyse, belki de ben üstadın yaşamındaki ‘üçlü aşk’ tesadüflerini abartıyorum, bir yıl kadar sonra Claude Anet esrârengiz bir şekilde ölüverince, Rousseau, otuz beş yaşındaki Madam Warens ile ‘en güzel günlerini’ yaşar. Ancak, üstadın mutluluğu pek de uzun sürmez, Madam Warrens ne yapıp edip Jean-Samuel Rodolphe Wintzenried isimli birini yaşamlarına dâhil ediverip ‘üçlü’ye dönmüştür. Madam Warrens’in çok şeyde Rousseau’nun ‘ilk öğretmeni’ olduğu muhakkaktır, fazlasını merâk edenlerse ‘İtiraflar’a bakmalıdır. Sonrasında Thérèse Levasseur ve Sophie d’Houdetot var, bu kadınların sözlüğe sızmaları da harika, ben şimdi Rousseau’yu bir de kadınları üzerinden okumak niyetindeyim. Belki sizde ‘Rousseau Sözlüğü’nden sonra öyle yaparsınız. Bu nefis sözlük için VakıfBank Kültür Yayınları’nı ve çevirmenlerini kutlarım, kitaplıklarımıza emsâlsiz bir kaynak kazandırdılar.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum