Otoriter kültür
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkeye iyilik getirmediğini, aşağı doğru giden bütün rakamlarda görebilirsiniz.
Bu sistemde kurumların nasıl zaafa uğradığının fevkalade önemli bir göstergesi, Türkiye’nin “kurumsal güçlülük” puanındaki düşüşledir.
Ne demek bu? Mesela Merkez Bankası’nın bağımsızlığı demektir, HSK’nın bağımsızlığı demektir, Düzenleme ve Denetleme kurumlarının bağımsızlığı demektir!
Kurumların siyasi otorite altında ezilmesi, nihayet ekonominin küçülmesiyle sonuçlandı.
TCMB Başkanı Murat Çetinkaya “laf dinlemiyor” gerekçesiyle görevden alındıktan sonra, Fitch adlı kuruluş, “Türkiye’de kurumların bağımsızlığında, ekonomi politikalarının tutarlılık ve kredibilitesinde bozulmalar” olduğuna, bu durumun “Türkiye’ye yabancı sermaye akışını olumsuz etkileyeceğine” dikkat çekmişti. (13 Temmuz 2019)
Doğru olmadığını kim söyleyebilir?
KÜLTÜR VE KURUMLAR
Fakat iktidarda bir eleştiri-müzakere süreci ortaya çıkmadı. Kurumlar boyun eğdi, Meclis grubu zaten itaatkardı; yanlışların üst üste birikerek devam etmesi, ekonomiyi krize sürükledi.
Halbuki kurumlaşmış demokrasilerde siyasi irade Merkez Bankası’nı bozamaz, yargıya söz geçiremez, üniversitelerin, enstitülerin iç işleyişine karışamazdı; parlamento bir onay makamına dönüştürülemezdi.
“Açık Toplum ve Düşmanları” kitabının yazarı bilim felsefecisi Karl Popper, bu sebepledir ki, demokrasiyi “yanlış politikaların düzeltilebildiği rejim” olarak tanımlamıştır.
Fakat eleştiri-müzakere mekanizmaları işlemiyorsa, bu ‘düzeltici’ işlemler yapılamıyor, toplumlar “orta gelir” düzeyinde dolanıp duruyorlar.
Güçlü demokratik kurumlar ve hür tartışma ortamı olmadan gelişmiş ülke olmak mümkün değil.
Bu konuda hukukçu Mehmet Gün’ün “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolları” adlı kitabını tavsiye ederim.
İKİ AMERİKA
Değerli hocamız Prof. Ergun Özbudun, Karar TV’deki mülakatta, problemin kültür ve kurumlarla ilgili yönünü vurgulayarak şöyle demişti:
"Latin Amerika ülkeleri, ABD'nin başkanlık sistemini alarak yola çıktılar ama otoriter ve istikrarsız yönetimler ortaya çıktı, başarısız oldular."
ABD’de baştan itibaren siyasetin emrine girmeyi reddeden güçlü sivil toplum vardı. Bağımsız anayasa mahkemesi, bağımsız Fed ve kökleşmiş kuvvetler ayrılığı kurumları vardı…
Bunlar olmadan getirilen başkanlık istemi Latin Amerika’da "Caudillo” (Şef) rejimlerine döndü. Siyaset de caudillo’ların güç savaşına döndü, gelişmiş toplum olamadılar.
Ergun Özbudun hocamız, 2003’te yayınlanan “Çağdaş Türk Politikası” adlı kitabında, bizdeki siyasi kültürle Latin Amerika arasında benzerlikler olduğunu belirterek, demokrasinin konsolidasyonu için kültür ve kurumlar faktörünün önemine dikkat çekmişti. (Doğan Kitap)
Gelişmeler Özbudun’un endişesini doğruladı maalesef.
Artık demokrasiyi de de ekonomiyi de “kimi seçeceğiz” sorusunun ötesinde, kurumlar ve siyasi kütür sorunlarıyla birlikte düşünmek zorundayız.
YÜZ YILLIK KAVGA
Yüzyıl önce Meşrutiyet İslamcıları, sorunların içinde yaşadıkları için bu gerçeği görüyorlar, “istibdat” sistemini de kültürünü de ciddi surette eleştiriyorlardı.
Filibeli Ahmet Hilmi Bey’in, Said Nursi’nin, Manzurizade’nin, Elmalılı Hamdi Efendi’nin, Mehmet Akif’in “istibdat” eleştirileri maalesef unutuldu, davaya sadakat kavramıyla itaat kültürü güçlendirildi.
Muhafazakarların itibar ettiği fıkıh âlimi Hayrettin Karaman da müstebit hükümdarların baskıları yüzünden İslam hukukunda “kamu hukuku”nun gelişmediğini yazdı…
Ama kendisi de ona itibar edenler de günümüzdeki sistem sorunlarına bakarken bunu hiç hatırlamalılar. CB sistemini alkışladılar “kamu hukuku” diye bir şey düşünmediler.
Kamu hukukunun temel konusu, siyasi otorite karşısında vatandaşların ve kurumların durumudur. Bu açıdan CB sisteminin nasıl bir şey olduğu ortada.
Tabii bizde kuvvetler ayrılığı ve güçlü kurumlar kültürünün, Tek Parti rejiminde bastırılması yüzünden seviyeye ulaşmadığını da belirtmeliyiz.
“Siz-biz” diye yüzyıldır kavga ediyoruz, Kimse “öteki”ni yok edemedi.
Artık bu ülkeyi nasıl “gelişmiş ülke” yaparız diye konuşmak, tartışmak gerekmiyor mu?
Gelişmiş ülke, yani özgürlükçü demokrasi, hukuk devleti, güçlü kurumlar ve yüksek refah…