Köylülük-şehirleşme, Erdoğan ve seçimler

Osmanlı tarihini göçebelerin bir türlü sonlanamayan yerleşememe sürecinin uzun tarihi, Cumhuriyet tarihini ise köylülükten şehirliliğe(!) geçememenin kısa tarihi olarak okuyabiliriz. Şehir medeniyete açılan bir kapı iken bizde ne yazık ki çok uzun zamandır şehirlerin bir ruhu yok… Köylülükle şehirlilik arasına sıkışmış bir kasaba kültürü içinde yaşıyoruz.

Şehirleşemediğimizin en güzel örneği cemaatler üzerindeki sert tartışmalar. Karşı çıkanların da taraf olanların da asıl dertleri cemaatlerden ziyade ait olduklarını hissettikleri cemaatlere-mahallelere alan açmak. Yoksa herkes kendi cemaatinden-mahallesinden fazlası ile memnun. Cemaat denilince sadece dini yapıların anlaşılması da yine biraz bizim köylülüğümüzden geliyor.

Uzun bir süredir köyler ve kasabalar şehirleri istila etmiş ve esir almış durumda. Çevrenin merkeze taşınması da bu hengâme içinde birçok önemli sonuç doğurdu. Zaten Türkiye örneğinde çok da oturmayan sağ-sol, muhafazakar-milliyetçi-laik vb. tanımlamaların içeriği de neredeyse tamamen boşalmış durumda. 80 sonrası nesiller apolitikken, 2000 sonrası nesiller ise çok daha farklı çizgilere dağılmış durumda. Y ve Z kuşakları 2000-2012 arasındaki görece büyüme ve gelişmenin getirdiği refah ortamında büyüdükleri için içinden geçtiğimiz krizi geçmiş kuşaklara göre daha derinden hissediyor.

Ve bu nedenle eski nesillerle bu nesillerin siyasi tercihleri önümüzdeki seçimlerin kaderini büyük ölçüde belirleyecek.

***

Ak Parti için yapılan çevreyi daha doğrusu mütedeyyin(!) kesimleri merkeze taşıma tespitinin çok da doğru olduğunu düşünmüyorum. Ak Parti kendine özgü bir tabanı merkeze taşımaktan çok siyaseti sınıf atlama aracı olarak gören sağ-muhafazakar-milliyetçi oldukça geniş, birbirinden çok farklı kesimleri merkeze taşıdı. Türkiye’de mütedeyyin denilen kitle de sanıldığı kadar hiçbir zaman çok büyük olmadı. Olanda hemen her partiye dağıldığı için öyle birilerinin iddia ettiği gibi devlet kadrolarının da tamamen uzağında kalmadı, az çok kendine yer buldu diğer herkes gibi.

Gerçekte çevrede yaşayan köylü nüfus devlet kadrolarından kısmen uzaktı ancak orada da eğitim bir sınıf atlama aracı olarak 90’lı yıllara kadar işlevini korudu. Ancak, köyden kente göçün inanılmaz hızı ve eğitim sisteminin yeni şartlara ayak uyduramaması eğitimin bu işlevini yitirmesine sebep oldu.

***

2002 sonrası Ak Parti içinden çıktığı Millî Görüş ve RP çizgisi ile bağını çok erken kesse de bunlardan hiç kopmadı. Merkez Sağı oluşturan geniş kitle gidecek bir adres bulamayınca da Ak Partiye eklemlendi ve içinde eridi. Ak Partinin açmazlarından birisi de belki bu eklemlenme.

Ak Parti başlangıçta bir kadro partisi olarak öne çıksa da zamanla bir Erdoğan partisi haline geldi. Bunun en büyük sebebi Erdoğan’ın ideolojik bir çizgiden ziyade pragmatik bir siyasi çizgi takip etmesi ve baskın karakteri oldu. Belki de Erdoğan’ın tercihleri Türkiye’deki siyasi çizgilerin de bu denli karmakarışık hale gelmesine sebep oldu.

Erdoğan birbirine zıt görünen, yan yana gelemeyecek hemen her kesime yeşil ışık yakabilecek bir siyasi çizgi izledi ve bunda da çok başarılı oldu. Türkiye’de merkezin sağında yer alan hemen tüm bileşenlere mesaj verebilecek bir esnekliğe sahip olması yanında hem sola hem de Kürtlere de kucak açabildiği için hep gücüne güç kattı. Bu noktadaki belki tek başarısızlığı Aleviler olabilir. Buradaki başarısızlık da tarafların bagajlarının çok fazla dolu olması ve seçim süreçlerinde maalesef Türkiye’de Alevi-Sünni gerginliğinin hep Sağ partilere yarıyor olması büyük etken oldu.

Erdoğan, bazı icraatları ile pek çok açıdan solcuların hayal bile edemeyecekleri derecede sosyal devleti güçlendirdi ancak ideolojik körlük çoğu kez bunların görülmesini engelliyor ve belki de bu sebeple Türkiye tarihinde ilk kez ekonomik bir kriz iktidarı sandıkta değiştirmeyecek. Onca krize rağmen anketlerin hala başa baş olması, kararsızlar dağıtıldığından Ak Partinin en büyük parti olması bu nedenle klişelerle açıklanamaz.

***

Belki de cevap girizgahtaki şehirleşme-şehirleşememe ikileminde yatıyor. Erdoğan’a kızgın ve öfkeli kitle daha erken bir dönemde şehirleşmiş ve şehrin nimetlerine kavuştuğu için ekonomik değişimleri çok daha farklı bir şekilde algılıyor. Halbuki geniş kitleler şehrin asgari nimetleri ile büyük ölçüde Ak Parti döneminde tanıştı. Bu da olan biteni farklı algılamamalarına yol açıyor.

Geçenlerde bir doktorumuzun twitter paylaşımı aslında bu değişen paradigmanın alt yapısına ışık tutuyor: “Çok değil 15 sene önce doktora gelenler hazırlık yapardı; yeni kıyafetlerini giyer, hatta giysi alırdı. Bırakın şiddeti, saygısızlık edeni görmedim. 75 yaşında saçı sakalı ağarmış insanlar bile hürmet ederdi doktora.

Ne olduysa sonradan oldu; virüsten daha çok mutasyon geçirdik.”

Dün doktor yüzü gör(e)meyen kitleler bugün başka bir noktada ve iktidara giden yol ise onları etkilemekten geçiyor…

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum