Kazananlar, kaybedenler, güven?
Kimi nefsine köle, kimi köküne bigâne
Kimi ışıltılar altında, kimi zifiri karanlıkta / Kimi kendi aynasında, kimi bomboş hülyalarda / Kimi kalabalıkta yalnız, kimi yalnızlığıyla bir
Kimi haklı, kimi mutlu
Kimi düşmüş yollara, kimi damından adım atmaz / Kiminde yüksek tepelerin yükü, kiminde yalan dünyanın hazzı
Kimi kapıda, kimi içeride bir hiç, kimi de garip mi garip
Zaman akmış kimin umurunda? / Zaman gelmiş kim farkında?
******
Kimi paranın peşinde, kimi ünün peşinde, kimi onun peşinde, kimi bunun peşinde.
Ne acayip bir dönem…
Polatgillerden tutun da spor dünyasına, fenomenlere kadar… Hangi kapağı kaldırsak şu kadar kazanmışlar ya da şu kadar kaybetmişler.
Ya da onlar kazanmış biz de kazanırız gibi cümleler…
Üretimden, kendi emeğiyle kazanmaktan bahseden yok neredeyse…
Düğme bir kere yanlış iliklenmiş.
Gerçi bu yukarıdan aşağıya olacak bir şey. Üretim, katma değerli üretim, entelektüel sermaye kavramları o kadar cılız duyuluyor ki tepeden aşağıya doğru.
Aşağıdakilerde duyduğu kadarıyla ya da gördüğü kadarıyla kazanmanın peşinde.
Öte yandan bu şekilde örnekler geçmiş dönemde de elbette yaşanmıştır, yalnız bu sefer daha farklı sanki. Burada sosyal medyanın etkisini de belirtmeden olmaz sanırım.
Ara ara seçmen davranışlarını gözlemlemek için sahaya indiğimde fark ettiğim şuydu:
Pek kazancı olmamasına rağmen birçok kişi borsaya ya da bitcoin gibi alanlara yatırım yapmaya çalışıyordu. Ne yalan söyleyeyim duyduğumda şaşırmıştım. Sormuştum hatta borsa gibi alanlarda kaybetmeye korkmuyor musunuz diye. Aldığım cevaplarda korkudan eser yoktu.
Genelde söylenen şuydu: “Bizim bir tanıdık borsada iyi kazandı. Biz de kazanırız inşallah.”
Ayrıca ‘sosyal medyadan gördük şu kişinin şu kadar takipçisi var, sosyal medya kullanımından iyi para kazanıyor’ diye belirtenler de az değildi.
Açıkçası bu konuda detaylı araştırmaların yapılması gerekir ve fakat ilk bakışta kalabalıkların sosyal medyayı yoğun bir şekilde kullandığı ve buradaki paylaşımlardan etkilendiği belirtilebilir.
Bu noktada küçük bir parantez açmak isterim:
“Sosyal medya, en basit tanımla bireylerin duygusal deneyimlerini paylaşabildikleri bir platformdur. Bireylerin kişisel olarak, herhangi bir konuda olumlu ya da olumsuz deneyimlerini sosyal medyada paylaşması, bir anda, kolektif olarak o konuya ilişkin olumlu / olumsuz duyguları ortaya çıkartabilir.”
Yani saniyeler içinde olumlu ya da olumsuz duygular katlana katlana ortaya saçılabilir.
Bu noktada, fenomenlerin sosyal medyadaki ‘mış gibi hayatlarını’ bir anlamda yalan dünyalarını izleyenler herhangi bir bilgi ya da herhangi bir temel olmadan bu hayatlara özenerek büyük adımlar atmanın peşine düşebilir.
Sonrasında da çoğunlukla hüsran.
Yalnız bu sadece sosyal medya etkisiyle açıklanamayacak kadar derin bir sorun.
Maalesef yoksulluk ve gelir adaletsizliği toplumda derinden hissediliyor. Ve şu ana kadar milyonlara tam olarak bir çözüm sunulamıyor. Ve hayat pahalılığı tam gaz devam ediyor. İşsizlikle ilgili rakamlar da pek iç açıcı değil.
Hukuk ve adalet konusunda yaşananlar da ortada.
Tüm bunlardan yola çıkarak gençlerin, kadınların, emeklilerin, işçilerin vs. ‘güven’ duygusunu tam olarak hissettiği söylenebilir mi?
Burada bir sıkıntı olduğu muhakkak.
İktidardan gerekli çözümler gelmiyor. Bu sefer milyonlar muhalefete bakıyor. Orası da maalesef karışık.
Kalıyor mu kendi başına?
İşte o çaresizlikle ne yapabilirse…
İşin özü herkesin dilinde olan fenomenler, kolay para kazananlar, parasını kaptıranlar bu işin görünen kısmı. Asıl buz dağının görünmeyen kısmına bakmak anlamlı olacaktır.