İYİ Parti, Şimşek, Erkan?

İYİ Parti’den istifalar, ihraçlar… Şu kişi gitti, ardından şu kişi de gidecek. Genelde son gelen haberler bu minvalde.

Bu olaylarla birlikte özellikle belirtmek istediğim partinin kurumsal kapasitesinin ne denli zayıf olduğu.

Zayıf bir dal misali kırıldı, kırılacak…

Şu denebilir parti yeni bir parti, dolayısıyla kurumsal kapasitesinin inşa edilmesi de zaman alabilir.

Ama bunun zamanla düzelmeyeceği de görünüyor sanki.

Sorunlar öyle küçük, düzebilir sorunlar değil. Partiyi derinden sarsan sorunlar…

Hâlihazırda birçok partili açıklama yapıyor. ‘Onu ben demedim, o kişi başka bir şey söyledi’ gibi kurumsallıkla bağdaşmayan bir görüntü mevcut.

Zaman zaman her kurumda karışıklık olabilir, kriz yaşanabilir. Ama burada krizle nasıl baş edildiği önemlidir.

Kriz sistematik bir şekilde mi çözülmeye çalışılıyor yoksa her kafadan bir ses mi çıkıyor. Şu an olanlar neredeyse tüm partililerin birbirinden bağımsız şekilde açıklama yapması yönünde.

Yani dağınık bir görüntü veriliyor ve partinin lideri Akşener’in de bu dağınıklığı henüz düzeltemediği söylenebilir.

Öte yandan ‘hür ve müstakil’ bir yol benimsenmiş olabilir. Açıkçası bazı illerde işbirliğinin olumlu bir sonuç doğuracağı düşüncesindeyim. Ama İYİ Parti bu yolu seçmeyebilir. Buna da kimse bir şey diyemez. Burada bir sorun yok.

Sorun bu belirledikleri yolda kendi içlerinde karışmış olmaları. Belli ki hür ve müstakil çıkışı bazı partililer tarafından benimsenmiyor.

Şimdi burada takvim yapraklarını seçim öncesine çevirelim.

İYİ Parti seçime bir ittifak dahilinde girdi ve seçim kazanılamadı. Ve bunun üzerine hür ve müstakil çıkışıyla bir yola çıktı.

Yani seçime kazanma hesabıyla girildi, ama kazanılamadı. Bu noktada kaybetme durumuna göre de bir senaryoyu çalışması gerekirdi partinin.

Seçime girerken partinin yenilenen ekibi çoğunlukla kazanma senaryosuna göre hazırlanmış gibi.

Oysaki kaybedildiği vakit oluşturulacak senaryonun genel hatları önceden belirlenebilseydi partide bu denli bir ayrışma yaşanmayabilirdi.

Yani uzun dönemli hedeflerin belirlenmediği görünüyor.

Ve şu an kurumsal kapasitenin zayıf olmasıyla birlikte ‘o onu dedi, bu kişi bunu dedi’ nin dışına çıkılamıyor.

Maalesef tablo bu.

Diğer taraftan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi (İBB) İYİ Parti Grup Başkan Vekili İbrahim Özkan Ankara ve İstanbul ile ilgili işbirliğine daha olumlu baktığı için genel merkez tarafından istifa ettirildi denilebilir. Ama olay burada bitmedi, bu gelişme üzerine İYİ Partili İBB Meclis üyeleri Özkan’ı yeniden Grup Başkan Vekili seçti. Sonra da Özkan’ı tekrar seçen üyeler kesin ihraç istemiyle disipline sevk edildi.

İşte bu örnek kurumsallığın nasıl tel tel döküldüğünü gösteren bir örnektir.

Şu detay bilgiyi de belirtmek isterim:

Öz kimlik markanın zamandan bağımsız özünü temsil eder. Bir anlamda soğanın katmanlarını veya enginarın yapraklarını soyduktan sonra kalan merkezidir. Örneğin Michelin lastikleri denilince akla hemen kalite gelebilir.

Bu noktada soralım İYİ Parti denilince seçmenler tarafından akla ne gelecek?

Yeni bir parti olması vesilesiyle kimliği zamanla anlaşılacaktır gibi cümleler kuranlara şunu söylemek gerekiyor.

Şu anki karmaşada seçmen ‘Bunlar henüz kendi içinde anlaşamıyor, bu durumda bizim sıkıntılarımızı nasıl çözecek’ diyebilir.

Ve oyunu vereceği varsa bile bir çekinme, bir savunma duygusu ortaya çıkabilir. Bu da partinin şimdiye kadar yaptığı tüm çabasının boşa gideceği anlamına gelebilir.

Dolayısıyla tavsiyem bu karmaşanın bir an önce sonlandırılması…

******

Mehmet Şimşek, Hafize Gaye Erkan?

Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Ahmet Hakan’ın sorularını cevaplamış.

İlk izlenim olarak Erkan’ın cevaplarını çok kişisel bulduğumu belirtmek isterim. Sanki bir Merkez Bankası Başkanı değil de bir ‘politikacı’ gibi cevaplar vermiş.

Hep söylüyorum yine söyleyeceğim etrafınızda ilk çemberdeki ekip çok önemli. Yöneticinin başarısına başarı da katabilir ya da tam tersi olabilir.

Örneğin Erkan’ın şu sözlerine dikkatinizi çekmek isterim:

“Apartman görevlimiz Sadık Abi’ye çoğu zaman fiyatları soruyorum. Onu sorguya çekiyorum. Ben indi diyorum. O inmedi diyor. Sürekli fiyatlar inmedi, istersen git şu soğanın fiyatına bir bak diyor.”

Bu sözler ilk bakışta kalabalıklara samimi hisler uyandırabilir. Başkan bize yakın duruyor hissi verebilir. Yani Başkan bizimle empati kuruyor denilebilir. Başkan bizim ne çektiğimizi anlıyor, biliyor denilebilir.

Yalnız bu empati hissini Erkan yerine bir politikacı olarak Mehmet Şimşek’in vermesi beklenir.

Dolayısıyla iletişim ekibinin bu durumu görmesi ve Erkan’ı uyarması gerekmez miydi?

Öte yandan merak ediyorum Mehmet Şimşek’in bu röportajı okuduktan sonra ne dediğini…

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum