“AK Parti emekliler köyüne gitsin diyor”
31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere az bir süre kalmışken siyasi partiler de adaylarını tanıtmaya devam ediyor. En merak edilen ise İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde yarışın nasıl sonuçlanacağı.
AK Parti birçok il için adaylarını belirledi ve çalışmalarını hızlandırdı. Bu noktada İstanbul adayı Murat Kurum çalışmalarına başlar başlamaz birçok gafa da imza attı. Başlangıç olarak performansının iyi olduğu pek söylenemez. Ki böyle devam ederse işi biraz zor gibi. Dolaysıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul için beklenenden daha fazla güç sarf etmesi gerekebilir.
Genel olarak AK Partililer hayat pahalılığından şikâyetçi. Artık bu durum sır değil. Açıkçası çekirdek seçmen de şikâyetçi ama kazanımlar gibi birçok faktörden dolayı ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği sebebiyle yaşanan sıkıntıların oy verme davranışına tam olarak bir etkisi olmayabilir.
Öte yandan özellikle büyükşehirlerde yaşam koşullarının gittikçe dayanılmaz bir hal alması sebebiyle çekirdek seçmenin dışında kalan çoğunlukla ekonomik yaklaşıma göre oyunu veren seçmenler AK Parti’nin yumuşak karnı olarak belirtilebilir.
Peki, bu yumuşak karın nasıl kapatılabilir? Yüksek ihtimal korkular üzerinden kurgulanan söylemlerle kapatılmaya çalışılabilir.
Ama bu da yeterli olmayabilir. Zira başta emekliler olmak üzere toplumun birçok kesiminde şikâyetlerin yoğunluğu gözle görülür derecede artmış vaziyette.
Emeklilere son yapılan zammın çok düşük bulunduğunu söyleyebilirim. Sahada bir amcamızın söylediklerini aynen belirtmek isterim:
“AK Parti emekliler köyüne gitsin diyor. Bu son yapılan zammın başka bir açıklaması yok. Biz nasıl geçineceğiz? İstanbul’u mu terk edelim? Ne yapalım?”
Amcamız uzun uzun konuştu, uzun uzun geçinemediğini, her şeyin ateş pahası olduğunu büyük bir çaresizlikle anlattı.
Açıkçası seçmenin kendi ifadesiyle bu denli görmezden gelinmesi sandıkta güçlü bir cevap olarak ortaya çıkabilir.
İşte burada devreye muhalefetin girmesi beklenir. Yalnız muhalefetin dağınıklığını belirtmeden olmaz sanırım.
Yine de muhalefetin nasıl adımlar atacağı önemli. Örneğin İstanbul’da İmamoğlu’nun şu ana kadar yaptığı işleri ve yapacağı işleri anlatmasının önemli olduğu düşüncesindeyim. Özellikle de kentsel dönüşüm çalışmalarının nasıl gerçekleştirileceği gibi depremle ilgili detaylı birçok çalışmanın İstanbullulara anlatılması gerekiyor. Bunun dışında ulaşım gibi kentin diğer problemleri ile ilgili de yapılacakların belirtilmesi önemli.
Bu süreçte kalabalıklara sorunların çözümlenebileceğinin güçlü bir şekilde hissettirilmesinin en önemli iş olduğu düşüncesindeyim. Zira kalabalıklarda büyük bir umutsuzluk hâkim. Bunu yaparken de işe odaklanan, çözüm üreten, vatandaşı önceleyen bir yol izlenebilir.
Seçime yakın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimlik konularını gündemin en merkezine getirmesi kuvvetle muhtemel. Muhalefetin etkisini bu şekilde kırmaya çalışabilir. Burada Erdoğan’ı direkt rakip olarak görmeden gereken cevaplar verilebilir. Baştan benim rakibim belli dendiğinde karşı taraftaki çekirdek seçmenin dışında kalan seçmen de bir şekilde savunmaya itilmiş olabilir.
Sahada son günlerde birçok Kürt kardeşimizle de görüştüm. Özellikle de gençlerle. Gençlerin en büyük sıkıntısı gelecek kaygısı, geçim sıkıntısı. Kimlik tartışmalarından çok bunalmış vaziyetteler. Gençler başta olmak üzere genel olarak seçmenler DEM Partisi’nin kimlik konuları dışında ekonomi gibi önemli birçok meselede politikalar üretmediğini düşünüyor. Dolayısıyla burada seçmen sadakatinin gevşediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Öte yandan İYİ Partili seçmen tarafından ‘Hür ve müstakil’ çıkışının tam olarak anlaşılmadığı söylenebilir. Sahadaki görüşmelerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: İYİ Parti’nin asıl hedefinin ne olduğu seçmen tarafından anlaşılmamış görünüyor. Hür ve müstakil çıkışıyla İYİ Parti’nin büyük bir kazanç elde etmeyeceği, asıl muhalefet kaybederken doğal olarak iktidar blokunun kazanacağı belirtiliyor. Ki İYİ Parti seçmeninin iktidar blokuna yakın olmadığı da bir gerçek. Dolaysıyla bu durumda seçmen sadakatinde gevşeme görüleceğini şimdiden söyleyebilirim.
O yüzden başından beri tavandan ziyade taban siyaseti diyorum.
Yalnız bunun için çok çalışmak gerekiyor. Sahada tüm seçmenlere dokunulması gerektiği düşüncesindeyim. Bölge bölge, şehir şehir, semt semt, mahalle mahalle seçmenin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve buna göre net bir şekilde seçmene yapılacakların anlatılması, seçmenin gönlüne girmenin yollarının bulunması gerekiyor.
Yani tavanın karışık olduğu, söylemlerin birbirine girdiği bu dönemde tabanda farklı bir hikâyenin yaratılması önemli.
2000li yılların başlarıydı. O dönem çalıştığım kurumda Antep ve Urfa için pazar payı, rekabet analizi gibi genel pazar değerlendirmesi için İstanbul’dan bir ekip olarak bölgeye gitmiştik. Birkaç gün içinde Urfa çalışması tamamlandı, Antep’e geçeceğiz. İşlerden dolayı biraz geç çıktık yola, yolculuğumuz başladı. Başladı ama Urfa’dan çıkar çıkmaz ciddi bir trafiğin de içine girdik. Her yer tırlar ve kamyonlarla doluydu. Çoğunlukla akaryakıt taşıyan kamyonlar. Saatlerce uğraştıktan sonra neredeyse gece yarısı Antep’e ulaşabildik. Ertesi gün Antep’te sorduk bu trafiğin neden olduğunu. Çoğunlukla taşımacılık yapan kamyonlar, yalnız bunların içinde bazen akaryakıt kaçakçılığı yapan kamyonlar da olabiliyormuş. Tabii bu bahsettiğim yıllar önceydi. Açıkçası sahaya inince sadece tüketicinin (seçmenin), markanın (yöneticinin, liderin, partinin) analizi yapılmıyor. Çevrenin de analizi yapılabiliyor. Çevresel koşulların neler olduğu ve bunların o bölgeyi, o alanı nasıl etkilediği gibi birçok etkene bakılabiliyor. Ve tüm bu etkenlerle birlikte ortaya çıkan tabloyla atılacak adımlar oluşturuluyor.
Biraz uzattım ama belirtmek istediğim bu seçimde saha çok önemli. İktidar tarafının hepimizin bildiği güçlü yanlarının olması bir yana başta ekonomi olmak üzere birçok konuda da zayıf yanları mevcut. Buna karşın muhalefette de dağınık bir yapı mevcut. Açıkçası kontrol edilemeyen birçok faktör olduğu düşüncesindeyim. Ve çoğunlukla partilerle ilgili sadakat konusunda gevşemenin yaşandığını söyleyebilirim. Buradan hareketle; genel olarak partilerin belirlediği adımlar, söylemler elbette önemli.
Yalnız sahada yakalanabilecek fırsatların etkisi beklenenden daha da yüksek olabilir.