Milliyetçi muhafazakârlığın NATO ile imtihanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel seferi Türkiye’de sağ siyasetin ve milliyetçi-muhafazakâr geleneğin NATO ile yaşadığı ikilemi bir kez daha görünür kıldı.

Bir yanda Batı’ya alternatif hatta Batı karşıtı bir medeniyetin temsilcisi olma iddiası diğer yanda gerek tarihi gerek jeopolitik zorlamaların sonucu olarak Batı’nın en mücessem silahlı hali olan NATO’nun tam üyesi olma hali sürekli bir gerilim üretiyor.

Bu gerilimi birkaç yıllık ya da birkaç on yıllık zaman düzlemine indirgemek süreci küçümsemek olur. Temelde Avrupa’da yaşanan aydınlanma süreci ve endüstri devriminin tetiklediği dönüşüm ile Osmanlı’nın arasındaki kalkınma ve medeniyet tasavvuru makasının açılmasının bugüne yansıması bu arada kalma hali.

Tanzimat’la Osmanlı aydını hem Avrupa’ya benzeme hem eskiyi koruma çabası içine girdi ama aradaki fark dikişin tutmasına müsaade etmedi. Zaten başlamış reform ve dönüşüm süreci tarihsel bağlamın da iteklemesi sonucu Cumhuriyet’le tepeden inmeci ve dayatmacı bir ‘modernleşme’ye evrildi. Bu sefer Doğu-Batı yarılması içeri taşındı ve gerilim hatları kendilerine daha yerli ve sahici aktörler buldu.

Bu durum yıllardır doğuya yönelmesinden korktuğu bir geminin güvertesinde batıya koşmaya çalışanlarla batıya seyrettiğini düşündüğü geminin güvertesinde doğuya koşmaya çalışanların kör kavgasından başka bir şey üretmedi. Gelinen noktada Türkiye’nin yönü ve yeri neresi tartışmasını düzeyli bir şekilde yapmak bir yana gerçekten nereye seyrettiğimize dair sarih bir cevap da pek verilemedi.

Buna Soğuk Savaş sırasındaki kutuplaşma sürecini, Batı’nın Sovyetleri yeşil çevreleme politikasını, devletin dini hem kendi istediği hem de anti-komünist forma sokma çabalarını da ekleyince geçmişten gelen travmaların tedavi edileceği bir ortam hiç yaşanmadı.

AK Parti ilk on yıl bu normalleşme sanki olabilirmiş ışığı verdi.

Hem muhafazakâr hem demokrat, hem Orta Doğu’daki komşuları ile yakın hem Avrupa Birliği ile üyelik sürecinde mesafe alan, hem geleneksel kimliğinden utanmayan hem Müslüman Kardeşlere laiklik çağrısı yapan bir duruş belki de hepimize sahici gelen bir illüzyondu.

Geldiğimiz noktada farklı medeniyetleri yatay kesebilen böylesi bir dünya algısının gerçek düşünsel ve toplumsal temelinin olmadığını anlamış durumdayız. Ancak ilk on yıl biriktirilen kredi ve Cumhuriyet’in getirdikleri, her ikisine de tam sahip çıkamayan bir iktidarın elinde araçsallaştırılmış bir durumda. Bu süreci tam değerlendirmek için belki hala vakit geçmesi gerek.

Son NATO zirvesi; öncesi, kendisi ve sonrası ile bu arada kalmanın bir turnusol kağıdına döndü.

NATOcu olma utancını taşımak istemeyen; Rusya ile aşırı, ölçüsüz ve temelsiz yakınlaşmayı hem meşrulaştıramayan hem olması gereken zemine geri çekemeyen; tüm bunlarla birlikte de kendini yeniden tahkim eden Batı’nın savaşlar sonrası en temel kurumu NATO’daki tam üyelik pozisyonundan da vaz geçemeyen Erdoğan’ın ilk günkü açıklamaları bu arada kalmışlığın ve yönsüzlüğün bir itirafı idi aslında.

Erdoğan savaşın ilk günlerinde “Bizim NATO’nun tavrıyla alakalı tavrımız çok net. Sıradan bir kınama cümbüşüne dönmemeli. NATO’nun daha kararlı bir adım atması gerekirdi.” derken hem NATO ülkelerinin Ukrayna’ya silah göndermesi hem Türkiye’nin o sırada netleşmeyen tutumunu anmamayı tercih etti.

Son beş yılın ideolojik temeli olmayan refleksif ve oportünist milliyetçilik rüzgarının da etkisi ile Batı karşıtlığı üzerinden kurgulanan siyasal dilin tüketicisi iktidar siyasetçileri ve sosyal medya fenomenleri de bu anti-NATO pozisyonu sahiplendi.

Ancak arazide Türkiye için de gerçek güvenlik riski olan Rusya’yı dengeleyecek odak olarak NATO öne çıkınca üstüne de güvenlik çıkarları ile insan hakları ve demokrasi endişelerini başka bahara erteleyen Batı başkentleri Erdoğan ile yeniden köprüleri kurunca hava değişti.

Erdoğan’ın Brüksel’deki NATO karargahına girme görüntülerinin üzerine kahramanlık türküleri ekleyip de kurgulanan ‘fethe giden lider’ görüntüsü NATOsuz yapamayan ama bu ilişkiyi kafasında rasyonel bir yere de oturtamayan bakışın bir yansıması.

Erdoğan Brüksel’den dönerken kullandığı dil ile NATO’yu daha rasyonel bir yere oturtan, NATO kimliğinin altında ezilmeyen aksine ev sahibi olarak sürece yön vermeye çalışan bir fotoğraf verdi. Açıklamada kullandığı ‘biz’ tabiri Türkiye’nin Brüksel’de misafir olmadığının bir tescili. Bu yaklaşımın kalıcı olup olamayacağına dair ne geçmiş tecrübeler ne Erdoğan’ın siyasal gel-gitleri ne de Rusya’ya verilen ve hala içeriğine hâkim olmadığımız sözler iyimser olmamıza izin veriyor. Ama an itibariyle durum bu.

Unutmadan. Muhafazakâr milliyetçiliğin NATO ile imtihanını mahkûm etmekte büyük maharet gösteren Türkiye solunun kahir ekseriyetinin de Ukrayna’yı işgal eden ve bu sefer esmerleri değil sarışın mavi gözlüleri öldürmekten çekinmeyen Moskova muhibbi duruşları bu damarın yaşadığı ikilemi de açık ediyor.

Milliyetçi muhafazakâr kesimin ana çizgisi, İsrail’in Filistin işgalinde ya da ABD’nin Irak’ı tarumar etmesinde Batı karşıtı duruşu ile hep kendisini en azından vicdani olarak temize çekme çabasında oldu. Sol kesim ise Suriye’de, Afganistan’da ya da Ukrayna’da Rusya karşıtı tavır alamayarak sağın eksiklikleriyle var olan vicdanından da Avrupa solundan da ayrışmayı başarıyor.

Rusya karşıtı olamamakla malul sol değer setinin ikilemleri ile ABD ile her zaman tam çözemediği sorunları bulunan sağ medeniyet düşüncesinin kimi zaman vizyonsuz çıkmazlarını ahlaki açıdan mukayese etmek ise bu satır itibariyle köşenin sınırlarını aşıyor.

Bugün itibariyle sağın özellikle son 6 yıldaki iktidar geçmişiyle, solun ise dünya algısındaki çarpıklıklarla ahlaki üstünlüğü kaybettiği bir döneme giriyoruz. Karşı kampı mahkûm etme ve muadil yanlışlar üzerinden üstünlük kurma çabasına girmeden ortak bir gelecek kurgulama şansı var mı?

Küresel düzlemde de ne Irak’ı işgal edenler ne Suriye ve Ukrayna’ya girenler bir adalet vadetmiyor. Herkes çıplak. Sıfırdan bir vizyon mu inşa edilecek? Eski reflekslerin kurbanı mı olunacak? Ankara da bu kurguda kendine sahici bir yön ve konum bulabilecek mi? Sorular cevaplardan daha çok.

YORUMLAR (21)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
21 Yorum
  • Özer / 26 Mart 2022 20:50

    Gücünüz olmayınca bir tarafa sığınmak zorundasınız u coğrafyada bağımsız yaşayamazsınız. Ya Avrasya ya Amerika bence ehveni şer Amerika heryönüyle Avrasya dan üstün.

    Yanıtla (0) (1)
  • Fatih Özkan / 26 Mart 2022 17:21

    Türkiye'de sağcılar her dönemde Amerika'ya yakın durmuşlar ve onun politikaları doğrultusunda yol almışlardır.

    Yanıtla (2) (3)
  • Fahri Sakal / 26 Mart 2022 18:37

    "Amerikan gemileri bize ne kadar yakın olursa o kadar iyi olur." İsmet İnönü, 1946

    Yanıtla (0) (0)
  • Zıbın / 26 Mart 2022 20:35

    1945 de stalin in kars ve ardahan ı istemesinin etkisi olabilirmi? Amerika’ya ‘Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur.’ Diyen de aynı kişidir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Özgür Ömür / 26 Mart 2022 20:30

    ABD'nin bizim çocuklar dediği kimdi?

    Yanıtla (0) (0)
  • yavuz / 26 Mart 2022 18:39

    Milliyetçi muhafazakârlığın NATO ile imtihanına gerek yok.Onlar eskiden beri kendilerini vareden Nato ve Amerka'nın emrindeydiler.

    Yanıtla (1) (3)
  • İstanbullu bir okur / 26 Mart 2022 17:56

    Sn.Sert;sınırlarıyla beraber,şahane bir analiz olmuş.Ama gerçektende şu veya bu şekilde,iktidar olmaklada alakalı olmayan,-ki kültürel bir durum-türkiyenin işi zor.Türkiye yüz yüzelli yıldır kültür emperyalizmiyle karşı karşıya,bu yetmezmiş gibi,her on onbeş seneye bir ekonomik buhran,boğuluyoruz.Ciddi bir araştırma inceleme birimi oluşturup,iktidarlarla,iyi bir koordinasyonla bir yol almak mümkünken,zaman heder edildi ve ediliyor.Akedemya ise ayrı bir alem,iktidar ayrı bir alem,velhasıl zor???S

    Yanıtla (1) (0)
  • Fatih Özkan / 26 Mart 2022 17:18

    NATO; ABD ve İngiltere'nin başını çektiği, diğer Avrupa Devletlerinin de eklemlendiği Emperyalist hegemonyanın militarist, saldırgan örgütüdür. Atatürk'ün ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' ilkesini esas alırsak; Türkiye'nin NATO'da yer almaması gerekir. Putin çılgınlık yaptı ama, ABD ve İngiltere Ukrayna'yı silahlandırıp tuzağa düşürdü. Yani ölen masum insanların katline BİDEN ve ortağı İngiltere başbakanı da ortaktır.

    Yanıtla (3) (2)
  • karar okuru / 26 Mart 2022 14:57

    Türkiye'nin batı ile ilişkisi 'aşk nefret' ilişkisi. bir türlü geçinemeyen ancak boşanmayı da göze alamayan...

    Yanıtla (1) (0)
  • Karar okuru..!.. / 26 Mart 2022 13:41

    Nato ve BM'den imdat bekleyen ancak mezarda uyanir. onlar atar,tutar yapacagiz,edecegiz biriz biz falan,filan...Türkçesi gücün yoksa YOKSUN demektir..

    Yanıtla (5) (1)
  • Qwert / 26 Mart 2022 12:34

    Irkçı ve teokratik faşizm koalisyonu diyoruz biz ona.

    Yanıtla (6) (2)
  • Sami Tezcan / 26 Mart 2022 11:17

    Olgu, anlam ve gerçekler açısından güzel özetlenmiş, Osman Sert beyefendiye teşekkür ederiz

    Yanıtla (2) (0)
  • Hamdi Denizci / 26 Mart 2022 10:43

    Önceden kurgulanmış şablonlarla (milliyetçilik, sosyalizm, liberalizm vs) dünyanın önlerine koyduğu problemleri çözmeye çalışanlar, günün birinde mutlaka duvara toslar. Bu dediğimi kabul edenler unutmasın ki o şablonlara İslamcılık da dahildir.

    Yanıtla (4) (1)
  • Hadi / 26 Mart 2022 10:40

    Anadolu beyliklerini yok edip, sürüp ‘egemen’ olan Osmanlı Anadolu’nun esası oluyor, Anadolu’yu batının işgalinden kurtaran cumhuriyetin kurucuları üstten dayatmacı öyle mi?

    Yanıtla (15) (0)
  • O aslan / 26 Mart 2022 09:44

    Hocam gözümüz gönlümüz Avrupa'da onlargibi yaşamak istiyor ama, aldığımız kültür yaşadığımız coğrafya medeniyet müsade etmiyor. Deveyle uzaya gidilmez

    Yanıtla (9) (2)
  • Hasan / 26 Mart 2022 01:36

    Biz tezatları yaşayan bir toplumuz. Osmanlıcılık fikrini, İslama hizmet gibi anlayan bir kitle yada milliyetçilik gibi anlayan bir kitleye sahibiz. Bu kitleler batılı kurumları reddetme yönündedir. Halbuki Osmanlıcılık ne İslamidir nede milliyetçidir. Osmanlı çok uluslu, çok dinli bir imparatorluk, yani batı tabiriyle emperyaldir. Yönetici ailenin müslüman olması bunu değiştirmez. Bu gerçeği bilsek ham hayallere kapılmaz yönümüzü şaşırmayız. Batıya giden tarihi akışı ters çevirmeye kalkmayız.

    Yanıtla (15) (3)
  • Rubil GÖKDEMİR / 26 Mart 2022 01:10

    SON 200 YILLIK HİKAYEMİZİN ÖZETİ ! "Temelde Avrupa’da yaşanan aydınlanma süreci ve endüstri devriminin tetiklediği dönüşüm ile Osmanlı’nın arasındaki kalkınma ve medeniyet tasavvuru makasının açılmasının bugüne yansıması bu arada kalma hali. Tanzimat’la Osmanlı aydını hem Avrupa’ya benzeme hem eskiyi koruma çabası içine girdi ama aradaki fark dikişin tutmasına müsaade etmed

    Yanıtla (8) (1)