Nefesimiz yeniden daralır mı?
Bu hafta itibarı ile normalleşme başladı. Belli şartlarda, belli şehirlerde olsa bile. Öncelikle hayırlı olsun diyelim. Zira hem okurlarımızdan hem de çevremizden çok ciddi şikayetler alıyorduk. Kafe ve lokanta sahipleri ve bu sınıftaki diğer esnaf gerçekten zor aylar geçirdi. Dileriz ki bu açılım bir nefes alma imkânı sağlar.
Ancak genel olarak hem vaka sayıları hem de ekonomideki genel gidişata bakarsak, iyimser olmak için henüz erken olduğunu görebiliyoruz.
Her şeyden önce işsizlik ülkemizde ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Şu an için yüzde yirmi altı gibi bir seviyede. Unutmayalım ki işten eleman çıkarmanın yasak olduğu bir dönemdeyiz. O yasak kalktığında bu rakam nasıl bir hal alacak bilmiyoruz. Daha iyi olmayacağı kesin.
Faizlerin artması, dövizdeki volatilite ile birlikte bankalardan ucuz kredi alma dönemi bitti. Geçen hafta da yazmıştık, bu durum konut kredilerinde de var. Dolayısı ile gerek yatırımı gerekse tüketimi finanse etmek zorlaşıyor. Bu durum üreticiler için de sıkıntılı. Zira satamadığınız malı neden üretesiniz? Üretmediğiniz zaman da ekonominiz önce yavaşlar sonra durur. Bu da işsizlik ve dahası kriz demek.
Bu sütunlarda hep yazdığımız gibi Türkiye ekonomisinin yüzlerce yıllık kronik sorunu sermaye yetersizliğidir. Bu da dış kaynak ihtiyacını doğurur. Ama doğrudan yatırım, ama sıcak para, ama dış borç, hiç fark etmez. Dışarından gelecek olan kaynağa bağımlıyız.
Gerek ülkemizde son yıllarda yaşanan siyasi ve sosyal gelişmeler, gerekse bir yıldır yaşadığımız pandemi yüzünden yabancılar da ülkemize pek gelmiyorlar. En azından, gelmeye pek istekli değiller. Olması gereken seviyenin çok uzağındayız. Ülkeye dışardan döviz girmemesi de dolar ve euro’nun fiyatını yükseltiyor.
Aynı şekilde vatandaş da parasını döviz olarak biriktirme alışkanlığında. Son aylardaki faiz artırımları bir nebze de olsa bir gevşemeye yol açtı ama bu noktada da istenen seviyede değiliz. Özetle hem yurt dışında hem de yurt içinde kredi almak, bulmak zor.
Pandemi döneminin insanların tüketim alışkanlıklarına etkilerini çok daha net görmeye başladık. Eski normale dönsek bile bir çok kişide “yarın ne olur belli olmaz, paramızı biriktirelim” yaklaşımı var. Ayrıca harcamak isteseniz bile seyahat, turizm vb bazı alanlarda paranızı harcayamıyorsunuz. Buna mukabil online alışveriş siteleri ciroları, insanları evlerinde oyalayan oyun konsolları gibi teknolojik ürünlerin de satışı arttı.
Para biriktirme eğilimi ve sadece belli alanlarda para harcama alışkanlığı iyice yerleşmeye başladı. Bu durumda belli sektörlerin ve onların yan sanayilerinin küçülmesi, o sektörlerde iflasların ve işsizliklerin salgın haline gelmesi ihtimali var.
Son aylarda çok sıkça duyduğumuz mutasyona uğramış virüs, üçüncü dalga ihtimali, bazı bölgelerde tümden kapanılması tartışması, turizm sezonuna dair şüpheler, aşı pasaportu gibi konular ise cabası. Aşılama çalışmalarının hızlıca tamamlanıp, hiç sorun çıkmadan kısıtlamaları atlatmak tek şansımız. Hele bir de turizm sezonunun -en azından iç turizmin- açılmaması vuku bulursa o zaman vay halimize.
Bir de tepemizde demokles’in kılıcı gibi sallanan ABD ve AB yaptırımları, Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye konuları var. Şu an için bu konular bir çeşit rölantiye alınmış durumdalar ama bir kötü haberin gelmesi an meselesi.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Hem ülke hem de Dünya olarak. İyimser olmak insan ruhu için ilaçtır, karamsarlığın hiçbir şeye faydası olmaz. Ama hayatın acımasız gerçeklerinden de kaçamayız. Tablo bu…