Geçmişimizle Yüzleşmek

“23 Eylül'den başlayarak üç gün boyunca askerlerimiz kadın, çocuk, erkek demeden herkesi, yani Türkleri kesip öldürüyordu. O kadar ki, yukarı hisar kapısından, kasabanın merkezine kadar atımın ayakları cesetler yüzünden yere basamadı.

1821 Mora İsyanı’nın liderlerinden Kolokotronis hatıralarında böyle anlatıyordu, Tripolis şehrinin Türk-Arnavut Müslümanlarına yaptıklarını. Bunları gururla anlatıyor ve öldürdüğü insanlardan gasp ettiği ganimetlerle lakabı “ganimetçi”ye çıkıyordu.

Geçtiğimiz hafta Papa yaptığı açıklama ile 1915 olaylarını soykırım olarak niteledi. Aslında yeni bir şey değil bu. Papa II. Jean Paul de 2001 yılında benzer bir açıklama yapmış ve Türk milletini soykırımcı olarak nitelemişti. Vatikan açısından yeni bir şey değil. Aynı şekilde yine geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu da benzer bir karar alarak Türkiye’yi soykırımcı ilan etti ve geçmişi ile yüzleşme davet etti. Bu da yeni bir şey değil, Avrupa Parlamentosu aynı kararın benzerini 1987’de de almıştı.

Bu kararlar ve sözler ülkemizde haklı olarak büyük tepkilere neden oldu. Ama bir taraftan da bizlere “geçmişinizle yüzleşin” derlerken çok da haksız değiller. Gerçekten de bizler geçmişimizde yaşadığımız acılardan ne kadar haberdarız?
Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun yüzyılı kabul edilen 19.yy Mora’dan Girit’e, Balkanlar’dan Arap çöllerine kadar isyanların ve sürgünlerin çok sık yaşandığı bir yüzyıldı. Osmanlı’nın tabası birçok yerde ona isyan etmiş ya bağımsızlık ya da özerklik kazanmıştı. Sırp ve Yunan isyanları, 1877 Rus Savaşı (93 harbi olarak da bilinen), Girit isyanları, tüm bu coğrafyalardaki Türk, Boşnak, Arnavut ve diğer Müslümanlar için sürgün ve toplu katliamla sonuçlanmıştı.

Amerikalı Profesör Justin McCarthey “Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims” (Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği) adlı 1995 tarihli kitabında 1821 ve 1922 arasında Balkanlar’da beş milyona yakın müslümanın etnik temizliğe tabi tutulduğunu söylemektedir. Milyonlarca insanımız öldürülmekle evinden yurdundan sürülmek zorunda kalmak arasında bir tercihe zorlanmış, yerinden, yurdundan, malından ve hatta canından olmuştur.

Sahiden bizler geçmişimizle yüzleşebildik mi? Ecdadımıza, dedelerimize yapılan bu zulümden toplumumuzun ne kadar haberi var? Bugün bu ölülerimizi andığımız bir anma günümüz var mı? Avrupa’nın ve Ermeni’lerin dağa taşa yazdıkları Ermeni Soykırımı iddiasının bir benzerini ve çok daha haklı olanını bizler kendi ölülerimiz için yapabildik mi? Kendi acılarımızın bizler ne kadar farkındayız?

Bu yazının amacı 1915 tehcirinde ermeni halkının yaşadığı acıları görmezden gelmek ya da yok saymak değildir. Hiç kuşkusuz o olayda da insanlar büyük acılar yaşamıştır. Ancak günümüzde Batı’nın Türkiye’ye politik bir baskı aracı olarak kullandığı soykırım iddiasının bizi bu kadar köşeye sıkıştırmasında bizim kendi tarihimize ve kendi acılarımıza olan ilgisizliğimizin hiç mi katkısı yoktur? 1915 olaylarının çok daha kanlı ve nerdeyse bir yüzyıl sürmüş olanından neredeyse hiç bahsedilmemesindeki asimetri bizleri ne zaman rahatsız edecektir?

Yapılması gereken imparatorluğun dağılma sürecinde yaşanmış olan acıları bir bütün olarak el almak, bu acıları bizimki-sizinki diye ayırt etmeden anmaktır. Bu da hiç kuşkusuz kendi tarihimize ve kendi acılarımıza olan ilgisizliğimizi bertaraf etmekle başlayacaktır.


Tarihimize olan ilgisizliğimiz, başkalarının kendi tarihlerine olan ilgisi karşısında bizi geriye düşürmekte ve sürekli savunma yapar konuma sokmaktadır. Siyaseti ve tarihi sürekli kendi çıkarlarına göre yontmaya odaklı Batı’nın Bosna, Ruanda ve Hocalı soykırımlarına olan ilgisizliği, 19yy. Osmanlı Müslümanlarının acıları için de geçerlidir. Hiçbir Batı ülkesinin parlamentosunun bu acıları bir anma gününe çevirip Türk soykırımı olarak adlandıracağını sanmıyoruz, hele daha bizler bunu yapmamışken.
Bozuk saat bile günde iki kere doğru saati gösterir misali Avrupa Parlamentosu’nun bu haftaki kararı belki de bu açıdan doğru ve haklıydı: Geçmişimizle yüzleşmemiz lazım. Başkalarının görmemizi istediği şekilde değil tabii ki, olduğu hakiki şekli ile…

Twitter:@M_Morgil

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.