Erdoğan mı Kılıçdaroğlu mu zafere daha yakın?
1 4 Mayıs seçimini 20 yıldır yayılan genel seçim, yerel seçim ve referandumlardan ayıran şey muhalefetin ilk kez oyuna güçlü şekilde ortak olmasıdır. Hiçbir seçim esasında “tarihi” değildir ama bir seçime böyle bir sıfat bahşedilecekse 14 Mayıs nazmet görünüyor. Çünkü, 20 yıllık bir iktidar serüveninin sonlanma ihtimali artık ciddiye alınacak seviyededir.
İhtimali ciddi hale getiren gelişme ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının kesinleşmesi ve o işlem sürecinde Millet İttifakı’nın sarsıntılı ve sarsıntıyı atlatmış hallerinin arasındaki muazzam farkın görülmesidir. İyi Parti’nin Masa’dan koptuğu yaklaşık 72 saatlik dönemde Millet İttifakı’nın yokluğunun yaratacağı boşluğun ne kadar sarsıcı olduğu anlaşıldı. 73. saatte adayın açıklanmasıyla tamamlanan geri dönüş, Millet İttifakı’na bugüne kadara sahip olmadığı yüksek bir özgüven ve psikolojik üstünlük kazandırdı. 14 Mayıs’ı önemli kılan da bu üstünlüğün sürdürülmesi halinde gelebilecek bir seçim galibiyetidir. Yani, Erdoğan bütün maçlara “yenilmesi imkansız bir lider” olarak 1-0 önde başlıyordu; bu kez öyle değil.
“Aday” Kılıçdaroğlu anketlerini henüz görmedik. Yeni durumun birkaç gün daha demlenmesi gerekiyor. Ancak, şu anda iki adayın; hem Erdoğan’ın hem de Kılıçdaroğlu’nun kendilerine seçimi kazandıracak yüzde 50+1’e sahip olmadığını söyleyebiliriz. Yani maç, iyi bir kampanya, güçlü bir iletişim ve inandırıcı bir vizyon dahil olmak üzere bütün unsurlarıyla sonuna kadar oynanmak zorundadır. İki ismin de zafer garantisi yoktur ki bu Erdoğan’ın taraf olduğu bir seçimde ilk kez yaşanmaktadır. Cumhurbaşkanı, 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu’na, 2018’de de Muharrem İnce’ye karşı mutlak favoriydi ve beklendiği gibi iki seçimi kazanmayı başardı. Bugün ise Kılıçdaroğlu’na karşı favori değil ve sahaya çıkıp bütün hünerlerini gösterip, eksilen “kararsız” oylarını geri getiremediği takdirde kazanamama ihtimali yabana atılmıyor.
Öte yandan, Erdoğan’ın riski sadece muhalefetin yakaladığı psikolojik üstünlüğe cevap vermek zorluğundan kaynaklanmıyor. Zaten öteden beri sorun olan iktidar yıpranması ve yorgunluk problemine eklenen deprem ve deprem sonrası başarısız yönetimin yükünü de taşıyor. Neredeyse koltuğa tam yetkiyle “Başkan” olarak oturduğu 18 Haziran 2018’den beri bitmeyen ekonomik krizi çözememek de bir başka ağır yük. Bu büyük problemlere karşı, kadrolar terazinin iki kefesine konulduğunda da Millet İttifakı artık daha ağır basıyor. Kendi içindeki krizleri atlatma kabiliyeti Altılı Masa’ya itibar kazandırdı ve yaşananların -planlı olmamakla birlikte- aşırı derecede şeffaf şekilde seçmenin gözü önünde cereyan etmesi güven uyandırdı. Altı liderin bir arada olması artık karmaşayı değil ülkenin sorunlarının üstesinden gelmekte kadro üstünlüğünü temsil ediyor. En önemli avantajları ise Masa’nın dağılma ihtimaline karşı milletin tepki göstermesi ve birliğin bu sayede yeniden sağlanması oldu. Altılı Masa, ayak oyunları, kulis veya pazarlıklar sayesinde değil, toplum iradesinin baskısıyla toparlandı. Siyasette kolay kazanılabilecek bir marka değeri değildir bu…
İddiasını ve ağırlığını artırsa da bütün bunlar Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’a karşı mutlak favori yapmıyor elbette. Ancak, önümüzdeki 64 günü ustalıkla yönetirse hedefe ulaşmakta avantajlı kılıyor. Kılıçdaroğlu, 5 tecrübeli lider ve 2 güçlü belediye başkanından oluşan kadronun merkezindedir. Siyasi tarihimizde daha önce böyle bir siyasi takım ve böyle bir kampanya kadrosu bir araya gelmemişti.
“Tek adam yönetimi” ve tek adam yönetiminin kritik olaylarda aldığı kararlara yönelik eleştirilerin zirvede olduğu bir dönemde gidilen seçimde karşısındaki “tek adam” değil bir “kadro” bulunması Erdoğan’ı zorlayacaktır. Yeni durumun, “Koalisyonlardan çok çektik…” veya “Her kafadan bir ses çıkıyor” gibi argümanlarla savuşturulması artık daha az inandırıcı olacaktır. Cumhurbaşkanı, hem ülkeyi beş yıldır iyi idare ettiğini ve hem de bunun ancak kendi yaptığı gibi “tek kişilik hükümet” eliyle mümkün olacağını anlatmak gibi çok zor bir tezi savunmak durumundadır. Erdoğan’ın yeni bir seçim zaferi de öncelikle bu tezi kabul ettirmeye bağlıdır.