Ofansta ve defansta yönetim sorunu
Büyük problemler ve derinleşen meselelerin ağırlığı arttıkça yönetim zaafı ortaya çıkar ki çıkıyor. Tabiatıyla, sürekli gündem değiştirmek bu çözümsüzlük halinin doğal bir sonucu haline geldi. Hepsi son derece ciddi olan meselelerden birinin hesabı görülmeden diğerine geçmek alışkanlığı bu yüzden kaçınılmaz oldu.
Bir ülke düşünün, 128 milyar Dolar rezervinin nasıl ve nereye buharlaştığına dair izleri bulamıyor. Yahut Gara operasyonunda vatandaşlarını nasıl şehit edildiğinin cevabını alamıyor. Veyahut Mavi Vatan başlığıyla aylarca bayraklaştırıldıktan sonra Akdeniz’deki -peşine düşülmesi son derece haklı ve gerekli- çıkarlarını şimdi hangi buzdolabında olduğunu bilmiyor. Art arda ve hiçbir izah yapılmaksızın Merkez Bankası yönetimlerinin değişimini anlamlandıramıyor. Türkiye’nin tarihte ilk defa kara para listesine neden girdiği eğri oturulup doğru konuşulamıyor. Daha birçok şey…
Hükümetin güçlü defansı, başkanlık sisteminin sunduğu sınırsız imtiyazlar bilgiye ulaşmayı da bilenin konuşmasını da engelliyor. Her defasında bir öncekinden daha şaşırtıcı ve daha hayrete düşürücü skandallar ve iddialar, sistemin tabiatının sunduğu imkanlar sayesinde hak ettiği müzakereye ulaşamadan sümenaltına saklanıyor.
Bu düzene, bir de suçlu ilan etme alışkanlığı eşlik ediyor. Zincir marketleri hedefe koyup hayat pahalılığının ve enflasyonun suçunu piyasaya yıkmak, milli birlik ve beraberliği HDP karşıtlığıyla garanti etmek, dış politikada tıkanan yolları belli belirsiz komplo teorilerine mal etmek… Durum bundan ibaret. Yolunda gitmeyen bütün işler için de her zaman ve her şartta dış güçler gerekçesi…
Hem de öyle bir dış güç ki, kendi vatandaşları markete gidince rafları bomboş ama bizim marketlerin raflarına ulaşıyor ve fiyatları artırabiliyor! Amerika’da Avrupa’da kuyruklar uzadıkça uzuyor, aç biilaç yaşıyorlar ama bizim paramızı pul etmeyi başarıyorlar! Kendilerini idare etmekten acizler ama bizim muhalefeti dizayn etmekten geri durmuyorlar! Tam dünyaya nizamat verecek oluyoruz, hemen çıkıp sinsi bir plan tezgahlıyorlar! Dış güçlerin gücüne akıl sır ermiyor…
Evet… Şaka kaldıracak noktayı çoktan geçtik ama Türkiye’nin hali hazırı da bundan gayrı tarifi kaldırmıyor. Meseleler büyüdükçe ve iktidar çaresiz kaldıkça işiteceğimiz bundan başka şey olmayacaktır. Ne var ki bu, ömrü tükenmiş bir izahtır, sıkıcı hale gelmiş, ilgileneni azalmış bir hikayedir. Bir ülke ya iyi yönetilir ya kötü. İyi yönetmek, iç güç, dış güç fark etmez hepsinin üstesinden gelmek demektir. “İyi şeyler benden, kötülüler iyi saatte olsunlardan geliyor” demek yönetmek değildir. Böylesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kolayına geliyor anlıyoruz ama ülkenin çok değerli zamanları ve kaynakları heba oluyor. Siyaseten kaybı ve yaklaşan seçim için giderek dezavantajlı hale gelmesi bir yana…
Türkiye gibi dertli ve problemli bir ülkenin bir yandan derdine dert eklerken öte yandan bu dertlere kayıtsız kalan bir siyaset diline mahkum olması haksızlıktır. Sadece siyaset dili çoraklaşmakla kalmıyor, toplam kalite önlenemez bir düşüşle baş aşağı gidiyor. Hamasetten şikayet edene daha fazla hamaset bindirmek, slogandan bıkana daha yüksek sesle slogan atmak artık hiç sempatik değildir. Ne gerçeğe dayanıyor ne de sadra şifa oluyor. Boşlukta asılı kalan bir siyaset -doğrusu siyasetsizlik- ülkeyi oyalayarak vakit öldürüyor.
Yolun bir yerinde durup yüzleşmeyi düşünmemek ve gerçeğin bambaşka olduğunu görememek ise bu hikayenin en anlaşılmaz tarafıdır.