Ekonomide kurtuluş ve yüzde 25 faiz bayramı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ısrarından vazgeçip politika faizini yüzde 25’e çıkarması ekonomide gerçeğin gücüne dayanmanın imkansızlığını gösteriyor. Bilindiği gibi Erdoğan bugünkünden daha az faizde ısrar eden Merkez Bankası başkanlarını -Çetinkaya, Uysal, Ağbal- sadece bu nedenle görevden almıştı. Daha öncesinde Merkez Bankası faizinin 5’in altına indiği dönemlerde dahi dönemin ekonomi bakanı ve banka başkanını -Babacan, Başçı- faizcilikle, dış güçlerin lobicisi olmakla vesaire suçlamış, suçlatmıştı. Cumhurbaşkanı’nın bugün beklentileri de aşarak, faizi 25’e çıkarması geçmişin bu uygulamaları ışığında daha da anlamlıdır. Israrından vazgeçmesi, ekonomide gidecek yeri kalmayan ülke için bir çıkış kapısı bulma ihtimali açısından kıymetlidir.
Yani, “Olan oldu, bari bundan sonra gerçeği görelim” diyebiliyorsak faiz artışı anlamlıdır. Yoksa havanda su dövmeye devam ederiz; nasıl geçmiş beş yılı göz göre göre kaybettiysek, geleceği de kaybederiz. Zaman kaybetmek, fırsat kaçırmak, hata yapmak, yanlışta ısrar etmek yapmadığımız şey değil. Yeniden aynı hataları yapma ihtimalinden korkanları da yadırgamayalım.
***
Meselemiz hala büyük ve derin. Ekonomimiz psikolojik göstergeden ibaret olan politika faizini -enflasyon bu faizin iki katından fazla- artırmakta hale yola girmeyecek kadar ciddi bir kriz içindedir. İddia edildiği gibi pandemi ya da savaş yüzünden değil; çok daha önceden girdiğimiz ve bir türlü çıkamadığımız bir krizdeyiz. 128 Milyar Dolar’ı yakmaya başladığımızda ne pandemi vardı, ne de Rusya işgali… Şimdi Dolar’ı yakalamak için arka kapı işlemlerinde heba edilen para neredeyse 200 Milyar Dolar’ı buldu. Türk ekonomisine böyle bir darbeyi hiçbir salgın indiremezdi.
Ve bu gibi kötü kararların hazin sonuçları…
Bugün vatandaşın üzerine yağmur gibi yağmakta olan fiyat artışları ve hayat pahalılığı geçici değil, kalıcıdır. Türkiye, yakın vadede Kur Korumalı Mevduat cenderesinden çıkabilme kapasitesi ve cesaretine sahip değildir. Yabancı yatırım alamıyoruz ve almak için boş laftan başka hamle de yapmıyoruz. Dönüp dolaşıp Körfez’den kredi, swap veya bir formülle para istemek de ekonomi yönetimi değildir.
Yani, seçimler geçti, birbirinden kötü Çin, Türkiye, rekabetçi kur, KKM gibi gerçekçe model olmayan ama öyle lanse edilen modeller denendi, seçimler geçti, dış güçlere sandıkta haddi bildirildi, bütün laflar söylendi ve elimizde hala geç kalınmış politika faizi artış kararından başka bir şey yok. Bu kadarı bile gerçeklerin görüldüğüne dair güçlü bir sinyal, kabul. İşler o kadar kötü yönetildi ki politika faizinin bayram havasıyla karşılanmasına itiraz etmek zor.
***
Ama hala üretmeyen, sermaye birikimi zayıf, rekabetçilikten uzak, bırakın sanayiyi tarım- hayvancılık gibi sektörlerde dahi gücünü kaybetmiş, dünyanın en kötü kuruna, en yüksek enflasyonuna sahip birkaç ülkesinden biriyiz. Temel gerçek de bu… Kötü değerlendirilen; bu yüzden zaman ve kaynak kaybettiren son yılların ardından şimdi başımızı ellerimiz arasına alabileceksek ne ala. Böyle değil de, bir gözümüz yerel seçim sandığında öteki anketlerdeyse; kaçan fırsata değil kaçmaya niyetlenen oylara bakmaya devam edip her nabza şerbet kararlar almaya devam edeceksek politika faizi bırakın 25’i, 125 olsa ne fayda…
Tecrübe ve bilgi sahibi olanlar Cumhurbaşkanı’nın politika faizini çıkardığı yerden çok, oradan makul ve rasyonel bir yola girip girmeyeceğiyle ilgileniyor. Ekonomiyi politika faizinin kaç olduğundan daha çok ilgilendiren konularda ne yapılacağını merak ediyor. Yargı, şeffaflık, denetim, liyakat, eğitim gibi ekonomiden daha kötü durumda olan alanlarda mesela…